Demokrasi her şeyden evvel, yönetim mekanizmasında kimlerin olacağının belirleneceği sadece belli periyotlarda yapılan bir seçme eylemi değildir. Seçim, demokratik yönetim yapısının sadece bir ayağını oluşturur. Demokrasi, insan olabilme, yani içinde bulunduğu istisna türün haysiyetli olma davranışını tercih edebilmesidir. Bir tercihtir demokrasi, her türlü farklılığa rağmen ortak yaşam prensiplerinin ona bahşedilen akıl ve tecrübe yoluyla birlikte belirlendiği ve bu prensiplere birlikte uyulduğu sistemin adıdır demokrasi…Ortak iyilerde buluşmanın adıdır demokrasi…

       Demokrasi tahakküm rejimi değildir. Tahakküm/dayatma insan haysiyetini hiçe saymaktır. Tahakküm, insanın özgürlüğüne vurulan prangadır. İnsanın kendi tercihlerinin belirlenmesine müsaade edilmemesi, insanın bir “özne” olarak kendi varoluşunu inşa etmesine izin verilmemesidir. 

       Demokrasi bir yaşam biçiminin adıdır. Öncelikle insana insan olduğu için değer ve önem verebilmenin adıdır. Gezgende milyarlarca insan var. Ve her insan birçok noktada ortak kültür yelpazesi ve şartları içinde farklı renk ve kimliklerde yaşayıp tanımlansa da, her insan “biricik” olup, herkesin dünyası parmak izi sayısınca farklılık arz eder. Yani her insan farklıdır ve farklı olmak zorundadır. Mesele, bu farklılıkları koruyarak ortak bir zemin üzerinde yaşayabilme davranışını gösterebilmektir. İnsanı ya da toplulukları ortak zemin dışında, daha öznel bir zemin içinde yaşamaya zorlamak, ona yapılan en büyük saygısızlık, onu hiçe saymaktır. Modern kavram olan faşizm ve otokrasi, tamda bu uygulamaların ortak adlandırmasıdır. Tahakküm kurma ve kurduğu tahakkümün sınırlarını kendi belirleme, belirlediği sınır ve tanımlar dışına çıkanları yok sayıp, onları hizaya getirmeye çalışma aslında insanı yok saymaktan başka bir şey değildir.

       Zordur demokrasi… İnsanın kendiyle önce cebelleşmesi ve ardından barışması, tortularını törpülemesi, sık sık aynaya bakıp yamuk yerlerini sürekli tamir etmesi gerekir. Yani demek istediğim, evrensel bir bakış sergileyemez; ya da kendinin dışında olan her şeye bir değer ve özne olarak bakamaz isen, tabiatla ve insanla barışık yaşayamazsın. Barışık yaşam sadece yasal düzenlemeyle inşa edilemez. İçkin erdem de taşımaktır. Hani özü sözü bir denir ya… Özüyle sözüyle bir olanlar güven tesisi eder ve ötekileriyle barışık bir düzen kurabilirler.

       Demokrasiyi salt bir seçim olarak görüp, algıyı yöneten türlü manipülasyon ve propaganda araçlarıyla, elindeki farklı güç aparatlarını devreye koyarak tercihleri belirledikten sonra, nispi çoğunluğu at başı sağladıktan sonra aklına geleni yapan ve farklı tercihte bulunanlara tahakküm kuranların, demokrasi diye bir dertleri yani insana saygı diye bir dertleri asla olamaz.

       Demokrasi bir özgürlükler rejimidir. Özgürlük aynı zamanda sınır ve sorumluluğun bilinmesi demektir. Her aklına geldiğini değil, yapılması gerekenlerin aklın eleğinden geçirebilme yetisine sahip olmaktır özgürlük. Kendi ve kendi dışındakilere sorumlu davranmaktır özgürlük. Hesap verebilmenin zorunlu ön koşuludur özgürlük ve sorumluluk.

            Demokrasi sorumlu bireylerden oluşan sistemin adıdır. Özgürlüğün sınırlarını bir sorumluluk bilinciyle belirleyebilen yurttaşların rejimidir demokrasi.

            Sürü psikolojisiyle hareket eden, ya da bireyin iradesini ıskalayan aidiyetlerin yürütebileceği bir yönetim ve kültür biçimi değildir demokrasi. Öncelikle herkesin özgürce düşünebilme ve özgürce tercihte bulunabilmenin ön şart olduğu kültürün adıdır. Demokrasilerde aidiyetler, ortak problemlere (hak, hukuk, özgürlük, daha güzel ve nitelikli yaşama vs.) çare bulmak için örgütlenen bir sivil toplum oluşumlarıdır. Bunun dışında emir komuta şeklinde oluşan aidiyetler, esas itibariyle kabile/feodal ya da merkezi krallık dönemlerine ait ilişkilerde görülen davranış kalıplarıdır. Bu davranışların demokrasilerde devam etmesi durumunda ortaya çıkan durum; kültür, kurum ve kuruluşlarıyla sağlıklı yürümeyecek, sadece “sözde demokrasi” olarak varlığını devam ettirecektir.

            Demokrasi sadece seçim olamamasının yanında, seçim yoluyla yönetim erkini elde edenlerin kendi ölçü ve kendi akıllarınca yönetimleri değildir. Demokrasinin en belirgin özelliği, kendini hukuk temelinde inşa etmesidir. Hukuk sisteminin yasal zeminini, demokratik yoldan belirlenen meclis yapar. Yasalar evrensel hukuk kuralları ile tüm toplumu kuşatan ortak sözleşme zemininde yapılır. Yönetme eylemi, mevcut yasalara bağlı kalarak icra edilir. Yasaların sorun çözme işlevi kalmadıysa, yasa koyucu mekanizma bu yasaları rahatlıkla güncelleme yetkisi ve sorumluluğuna sahiptir. Ve yasalar çerçevesinden yürütme erkini kullanan hükümetler, hukuk erkine karşı sorumludurlar. Yani, yapılan her türlü yönetsel eylemin yargı önünde değerlendirildiği ve varsa yapılan yanlışların hesabının sorulduğu, hiç kimsenin imtiyazlı olmadığı hukuk sisteminin adıdır demokrasi.

       Demokrasilerde öznel inanç ve tercihler kamusal alanda herkesi bağlayan unsurlar değildir. İnanma edimi; kişisel/sezgisel yani öznel bir tercih olması nedeniyle, kamusal alanda ortak zemin olma özelliğine haiz değildir. Bundan dolayı demokrasilerde inançlar laiklik ilkesiyle teminat altına alınmıştır. Toplum katmanlarının birbiriyle olan ilişkilerini evrensel ilkelerin esas alındığı yasalar belirler. Yurttaşlık üst kimliktir. Herkesin (düşünce ve inancına bakılmaksızın) aynı değerde olduğu yerin adıdır demokrasi. Öznel yaşam tercihleriyle, kamusal alanı ayırabilme becerine sahip yurttaşların yönetim biçimidir demokrasi. Öznel tercihlerini “mutlak hakikat” gören grupların, kendi gibi düşünmeyenleri sıradan “ötekiler” olarak gördüğü gerçeğinden hareketle; gücün ele geçirilmesi durumunda ötekileştirilen kesimlere her türlü meşruiyet ve yasa dışı davranışları gösterme potansiyeli taşıdığından, daha açıkçası ontoloji ile sosyoloji ayırımı yapamayanların barış ve huzur içinde yürütebileceği bir yönetim biçimi değildir demokrasi.

       Demokrasi herkesin yasalar önünde eşit, temel insan hak ve özgürlüklerinin güvence altında olduğu, herkesin kendini emin hissettiği, yasal güvence, yani yasal ölçü dışında kimsenin dışlanmadığı, kişi ve grupların kendi öznel (özellikle inançsal) kabulleriyle diğerlerini yargılama, tekfir etme, ötekileştirme imkânının olmadığı yerin adıdır.

       Demokrasilerde ilişkileri belirleyen ölçü yasal olan ve yasal olmayandır. Hiç kimse yasal olmayan yani tanımlanmış hükümler dışında bir ölçüyle yargılanıp değerlendirilemez. Temel kavramlar, iyi/kötü, faydalı/zararlı, yasal olan/yasal olmayandır. Bunun dışındaki ölçüler, öznel olması nedeniyle kamusal alanda icra edilemez. Yani işin özeti, erdemli, onurlu kendini aşmış, kendiyle barışık insanların ortak bir yaşama alanı oluşturma çabasının adıdır demokrasi.

       Bu nasıl sağlanabilir?

       Bu sorunun cevabını Prof. Dr. Ali Fuat Başgil Hocaya bırakalım:

“….Ve netice itibariyle şunu anlatmak istedim ki, demokrasi, her şeyden evvel, bir gönül işi ve bir içtimai terbiye meselesidir. Fertçe ve cemiyetçe bu terbiyeyi almamış memleketlerde bu rejimin yerleşip kök tutmasına imkân yoktur. Bu terbiye ise, aile yuvasından ve ilk mektepten başlar, fert ve devlet münasebetlerinde kemalini bulur.

Demokrasi terbiyesinin ahlaki formülü şudur:

İyiliği ve adaleti sevecek, kötülükten ve zulümden nefret edeceksin. Yalnız nefret edip durmayacaksın, hem de onunla mücadele edeceksin: Muktedir isen elin, kolunla; değilsen sözlerin ve yazılarınla buna da muktedir değilsen kötülük ve zulüm yapanlardan yüz çevirip onlara selam vermemek ve merhaba dememek suretiyle mücadele edeceksin…

 Bahtiyar o memlekettir ki, vatandaşları bu terbiye ile bezenmiştir…”

       Hakça, dostça ve demokratça kalınız…

Zafer Özer