Ne zaman müfettişlik ve teftiş(eğitim sisteminde) konularıyla ilgili olarak bir yazı kaleme alsam tahmin ettiğim banal tepkilerle karşılaşırım. Daha doğrusu yazı altındaki yorumlar bölümüne, bırakın üniversite mezunu olmayı, okuryazar düzeyinde olan birilerinden bile beklenilmeyen; akıl, fikir zemininde yapılmayan, bilimsel hiçbir temeli olmayan, tamamen duygusal, bazen hakarete varan yorumlarla karşılaşmaktayım. Bu üzüntü verici bir durum. Emek verilerek ortaya konan bir metne yönelik olarak yapılan değerlendirmeler, öncelikle hukuksal(mevzuat) ve bilimsel veriler ışığında yapılması gerekir ve okuyucudan da bu beklenir. Hele hele okuyucu kitlesinin tamamının üniversite mezunu olduğu düşünüldüğünde, okunması için ortaya konulan bir metne daha seviyeli ve üst düzey eleştiriler yapılması beklenirken, beklentinin ötesinde oldukça düşük profilli yorumları görünce insan acaba diyor…

       Yazımı okuma zahmetinde bulunan eğitimci meslektaşlarımdan bir isteğim olacak. Sevgili meslektaşım; biz hepimiz eğitimin daha iyi, daha nitelikli olması için çalışan paydaşlarız. Hepimiz eğitimciyiz. Sadece kar amacı güden, birbiriyle rekabet içinde olan sermaye şirketleri değiliz. Bunu elbette biliyorsunuz.  Değerlendirme ve eleştiri yaparken lütfen hukuksal, sistemsel ve bilimsel düşünün. Duygudan uzaklaştığımız oranda sahici, mantıklı olabiliriz.

       Niçin böyle bir giriş yapma gereği duydum?. Mevzu edeceğim konu yine müfettişlik olunca birden böyle bir refleks gelişti. Aslında bu konuları hiç gündeme getirmeyi düşünmüyordum. Zira, şimdiki paylaşımım da aslında tekrar niteliğinde olacak. Bugüne kadar sayıları onları geçen yazı kaleme aldım. Yazıların bazıları hatırı sayılır dergilerde de yayımlandı. Bu yazıma vesile olan husus ise, müfettişlik mesleğine yeni atanan bir okul müdür yardımcısının iki gün önce vermiş olduğu dilekçeyi görmemdir. Burada hukuk devletinde denetimim ne olacağını, eğitim sisteminde denetimin gerekliliğinden tekrardan bahsetmeyeceğim. Çünkü onlarca makalemde zaten bunlar üzerinde durdum. Sadece bir hususa dikkat çekip konuyu kapatacağım.

       Milli Eğitim Bakanlığı genel idare hizmetleri grubunda kadrolanan yönetici ve müfettişlerin ücret rejimi ile ilgili olan durumu bir yazımda işlemiştim. İsteyen bu yazımı aşağıdaki lingi tıklayarak okuyabilir.

https://www.kamudanhaber.net/meb-de-mufettis-olmak-ve-ucret-rejimi

       Bu minvalde konuyu tekrar değerlendirmeye gerek yok. Ancak, Eğitim Müfettiş yardımcılığına atanan ve halen göreve başlamayan bir yöneticimizin dilekçesini (kişisel ve kurumsal bilgiler saklanarak) gündeme getirmek istedim.

                  “  ….Okul Müdürlüğüne

       Okulunuzda müdür yardımcısı olarak görev yapmaktayım. …./…/…tarih ve …..sayılı kararname ile …İline eğitim Müfettiş Yardımcısı olarak atanmış bulunmaktayım. Kararname tarihinden itibaren yapmış olduğum araştırmalar neticesinde, atandığım ildeki mevcut kiraların 12.000 ila 18.000 arasında değiştiğini, müfettiş yardımcılarının 15.500 ila 16.900 arasında maaş aldıklarını öğrenmiş bulunmaktayım. Bu durumun ekonomik açıdan sürdürülebilir olmadığı için Müfettiş yardımcılığı atama kararnamemin iptal edilmesini istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. 08/06/2023

        Bu dilekçenin yorumunu okuyucuya bırakarak, son söz olarak şunu belirtmekte fayda olacağını düşünüyorum. Devlet, örgütlenmesini kariyer sistemi üzerinde inşa eder ve buna uygun ücret rejimi belirler. Ücret rejiminde denge bozulursa, çalışma barışı, iş doyumu, etkililik, katma değer, verimlilik, iç barış, motivasyon, denge, bütünlük, hedef; kısaca sistemin fizyoloji ve anatomisi hasar görmeye başlar. Konuyla alakalı yeterince açıklama yapıldığı ve okuyucu kitlenin zaten bu hususla ilgili olarak yeterince malumatı olduğu için yukarıdaki dilekçe üzerinden konunun yeniden düşünülmesinde fayda olacağı kanaatindeyim. Eğitim davamız ve heyecanımızın azalmaması dileğiyle, sağlıcakla kalınız.

Zafer Özer