Dünya üzerinde yaşayan tüm şuurlu varlıkların içine düştüğü girdap nefisleridir… Nefs, kendi arzuları için içinde bulunduğu ve çeşitli isteklerle donatılmış bedeni etraflıca kullanır… Beden, nefsin isteklerine ulaşmak için kontrolsüzce hareket edip, tıpkı bir uyurgezer gibi hareket eder…

Uyuyan beden, gözünü açtığında şuursuzca hareketlerin bıraktığı enkazı görünce şaşırır; fakat olan olmuştur!

Evet, olan oldu ve öyle anlaşılıyor ki, sendikal hareketlerin hepsi devasa enkazlar bırakıp gidecekler…

Şu aşamada 5N1K soru formülü de yaraya merhem olamaz..!

Sendikal hareketlerin içinde bulunduğu hezeyan dolu süreç, kim kimdir sorusunu akla getiriyor… Kim siyasetçi, kim sendikacı sorusu artık bir soru değil, bir tespit olmuş durumda ne yazık ki..!

Sendikacı siyasetçi edasıyla kürsüde vaatlerde bulunuyor ve hiç çekinmeden, yüzü kızarmadan, üyelerinin yüzüne ve gözünün içine bakarak konuşuyor…

 İşin ilginç tarafı da üyeler de alkış tutuyor! Birebirde konuşulduğunda hemen herkes ağır eleştirellerde bulunurken, toplu ortamlarda sanki hiç konuşmamış, hiç rahatsız olmamış ve hiç dertli değilmişçesine destekliyor..!

Akıl alır gibi değil!

Sendika yöneticilerini geçtim, üyeler dahi siyasetçi kimliğine bürünmüş durumda!

Büründükleri kimlikse “ikiyüzlü siyasetçi” kimliği maalesef!

Bu, olağan ve doğal bir duruş değildir..!

Sendikacı kimdir sorusunu defalarca yanıtladım ve yazdım… Bir daha geriye dönüp tanımlara girmeyeceğim…

Hiçbir üye kendi yöneticisine kızmasın! Yönetici, tabanın davranışına göre yön alır ve sendikal süreci bu doğrultuda sürdürür… Yani, üye tavrı eşittir yönetici duruşudur…

Bu yüzden kimse neden bu hale geldik diye bir soru sormasın zira soruyu soran kabahati kendinde arasın…

Memur ve işçi sendika üyeleri bir yöneticinin yüzüne karşı eleştiride bulunmaktan çekiniyorsa burada bir sorun var demektir ve sorunun kaynağı üyenin kendisidir…

Üyeler kendilerine çekidüzen vermeleri gerekir… Üyeler haklarını aramadıkları sürece kimseden bir şey beklemesin… İşçi memur hangi statüde olduğu farkına bakılmaksızın tüm üyeler önce hangi haklara sahip olduğunu öğrenmelidir…

Haklarını bilen kişi kendini savunmasını da bilir… Sendikal yaşamda kimse kimsenin esiri değildir; insanı birilerine mahkûm eden menfaatleridir… Çıkarları uğruna haklarını göz ardı edenler asla hak arayışında bulunamazlar ve birçok olumsuz durumun da müsebbipleridirler…

Tüm yönetici ve üyelerin siyaset mi, sendikacılık mı yapacağız diye bir karara varmaları gerekir… Bir bu köşede bir o köşede anlayışıyla yol alınmaz… alelacele mantalite değişimine ihtiyaç vardır…

Daha önce belirttiğim gibi “Türkiye’de Sendikacılık Bitti.” Yeni, bir sendikacılık anlayışına ihtiyaç vardır. Siyasallaşmış sendikacılıkla ancak bu kadar olurdu…

Siyasallaşmış sendikacılık deyince kimse yalnız iktidar yanlısı sendikacılık olarak algılamasın. Tüm sendikaları kastediyorum…

Memur ve işçilerin sosyal ve ekonomik beklentileri siyasetten bağımsız sendikacılık anlayışı oluştuğunda karşılık bulur. Aksini kimse düşünmesin çünkü geçmişten bu güne yaşanılanları görmemek olur.

Vesselam

Hamza KILIÇASLAN