Bakan Ömer Dinçer beyle başlayan Milli Eğitim Bakanlığındaki değişim çalışmalarında, yapılan her değişim bir sonraki aşamanın problemi olarak kaşımıza çıkmıştı. Önce unvanlar (denetmen/denetçi) olarak değişti, sonra iki başlılık birleştirildi ve “Eğitim Müfettişi” olarak değiştirildi. Tüm teftiş yapısı tek organda birleştirilip yıllardır süren iki başlılık sona erecek derken isimlendirme “Maarif Müfettişliği” olarak değiştirilip, yapılan ve her aşaması tartışmalı olan bir mülakatla Bakanlık bünyesine Bakanlık Maarif Müfettişi olarak 450 kişinin alımı yapıldı, geri kalanlar, 70 barajını geçmesine rağmen kadro yetersizliği gerekçe gösterilerek illerde “Şahsa Bağlı Maarif Müfettişi” olarak İl bünyesinde tutuldu ve bu süreçte(6 yıldır) bakanlığın kurumları genel anlamda sürekli/sistematik bir denetime tabi tutulmamıştı. Daha sonra 09.10.2017 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kararı ile Bakanlık Maarif Müfettişi alım kılavuzunun yürütmesinin durdurulduğu, Danıştay 2.Dairesinin esastan verdiği, kılavuzun hukuka uygun olduğu yönündeki kararının temyiz edilmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 13.12.2018 tarihli Kararı ile kılavuzun hukuka aykırı olduğuna hükmederek kararı bozduğu, bozma üzerine, Danıştay 2. Dairesi 2019/958 E. kararı ile kılavuzun iptal edildiği, davalı idarenin temyiz etmesi üzerine de; 2020/1870 Esas nolu kararı ile onama kararı ile tamamen iptal edilmişti. 

       6 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 78 Nolu Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle illerde yeniden eğitim müfettişi ve müfettiş yardımcısının istihdamı ile ilgili ilk çalışma başlatılmıştı. Bu düzenlemeye uygun olarak açılan ilan sonrası Üçyüz civarı müfettiş alımı yapılmasına rağmen, mali haklardaki mantık dışı düşüklük nedeniyle göreve başlamayan müfettişler olduğu, başlayanların da hayal kırıklığı ile karşılaştıkları tarafımızdan bizzat gözlenmişti.

       Bir önceki düzenlemeyle (87 Nolu Kararname) yapılan değişiklik sonrası, “Milli Eğitim Bakanlığında Bakanlık Maarif Başmüfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettişi kadrolarında bulunanlar, kadro dereceleriyle durumlarına uygun Başmüfettiş ve Müfettiş kadrolarına başkaca bir işleme gerek kalmaksızın atanmış, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Milli Eğitim Bakanlığı taşra teşkilatında Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarında bulunanlar, kadro dereceleriyle durumlarına uygun Eğitim Müfettişi ve Eğitim Müfettiş Yardımcısı kadrolarına başkaca bir işleme gerek kalmaksızın atanmışlardı.

       En son olarak Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği, 11 Nisan 2023 tarihli ve 32160 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürüklüğe girdi. Konuyla temaslı olan kişiler rahatlıkla görecek ki, bu yönetmelikte dikkat çeken en önemli noktaların başında illerde görev yapan müfettişlere hiç atıf yapılmaması; yani 2012 yılı öncesindeki düzenlemelerde olduğu gibi. Bir diğer kritik nokta ise, söz konusu yönetmeliğin 40. Maddesi.

       “Kurulda müfettiş unvanını kazandıktan sonra başka görevlere veya kurumlara atanan müfettişler, yazılı talepleri üzerine, durumları itibarıyla atanabilecekleri boş kadro bulunması koşuluyla mevzuatın öngördüğü usule göre yeniden müfettişliğe atanabilirler.”

       Bu hüküm kısaca şu anlama geliyor. Kabaca son on yıl içinde yapılan (denetim sistemi, yapısal durum, istihdam ve buna bağlı dört kez isim/unvan değişimi, mahkeme süreçleri, yargısal iptaller vs.) her şeyden geri dönülerek on yıl önceki yapısal uygulamaya geri dönüldü.

       Şimdi akıma gelen bazı soruları sormamda sanırım sakınca yoktur.

            1-Mademki on yıl önceki hale geri dönülecekti de, son on yıl içinde yapılan bunca zahmete niçin girildi?

       2-Burada oluşan zahmet öylesine sırdan bir zahmet olmasa gerek. Sistem açısından bakınınca, -aslında yapılan hiçbir şey doğru değilmiş, hata yapılmış, biz bu yanlıştan döndük anlamı taşır. Lakin burada yapılan hata kişi ya da tüzel kişilere ait bir hata değil ki… Kamusal bir hata. Burada oluşan kamu zararı için her hangi bir rücu işlemi yapılması gerekmiyor mu?

       3-Bu zahmetin bir de hukuksal boyutu var. Alınan karar sonucu hazırlanan düzenleyici hükümler yargıya taşınmış ve yargı özellikle mülakatla müfettiş alım sürecini iptal etmişti. Lakin “Ortada hukuki imkânsızlık doğduğundan Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulunun yeni kılavuz düzenleme yolundaki bozma kararının uygulama kabiliyetinin bulunmadığı yönünde" ki hüküm hukuki açıdan ne anlam taşıyor?

       4-Asıl önemli olan ise, insan faktörü… Bu işin aktörü/muhatabı olan müfettişlik mesleğini icra eden müfettişlerin hukuki, mali ve duygusal kırılmaları ölçüme tabi tutuldu mu? Karar vericileri bir nebze olsun kendini ilde görev yapan ve mesleğini en güzel şekilde icra eden ve hatta kendini çok yönlü geliştiren bir müfettişin yerine koysun. Tüm bu olup bitenler öncelikle bir “insan” olarak senin için ne anlam ifade ediyor? Yapıp edilenlerin pasif faili olarak, bu işte doğru olabilecek bir yer görebiliyor musun?

       Hukuk devletlerinde “metafizik alan” ölçü olmasa da, bir hesap gününe inandığını iddia edenlere de şunu sormak gerek, -yapılanlarda hakikaten bir kul hakkı ihlali var mı? Varsa bu günahın altından kalkabilme imkânı var mı? Sağlık, esenlik ve hakça kalınız.

Zafer ÖZER