Değerli Okul Müdürüm,
Öncelikle insanlık tarihinin tecrübeleriyle ortaya çıkan evrensel insan hakları ekseninde şekillenen bir misyon(amaç), yine insanın tekamül seyrine uygun bir vizyon(ülkü) ile tasarlanan bir eğitim sisteminin vazgeçilmez görevlisi olduğumuzun bilincinde olmamız gerekir. Bu bilinç öyle kolayca kazanılan bir şey değil. Kendi öznel dünyasına kendini mahkûm eden ve herkesi bu öznel dünyasının dar/sığ ve kuşatıcı olmayan koridorlarına mahkûm etmeye çalışanların bu bilinç üzerine davranış geliştirmeleri pek mümkün değil. Evvela böyle bir bilinç taşımalıyız ki, kamu adına ortak doğrular üzerine tartışıp ortak hedefler üzerinde yol alabilelim. Aksi takdirde kendince doğru olduğunu zannedip, en düşük vicdan sahibinin bile kabul etmeyeceği davranışları hiç sorgulamadan tekrar edecek, bizi uyaranlara (iyi niyet benim gibi düşünenlere mahsus vehmi nedeniyle) hep göz yumacağız. Bilmeliyiz ki, böyle bir bilinç, özellikle gelecek nesillere kötülük olarak geri dönecektir.
Daha da daraltırsak, bizler anayasada belirtildiği üzere yurttaş zemininde tasarlanan demokratik hukuk devleti bünyesinde yaşayan yurttaşlarız. Bize tevdi edilen ve kendi liyakatimizle elde ettiğimiz kamu görevini icra etmekteyiz. Okul müdürlüğü, eğitim sisteminin en kritik görev alanını teşkil etmektedir. Eğitim Yönetimi konularında akademik çalışması olan ya da bu alanla ilgili alan yazınını takip edenler iyi bilirler ki, şöyle bir motto bize yol gösterir; “bir okul, müdürü kadar okuldur”. Sözün etkisi çoğu kez bilinci şekillendirmeye yetmeyebilir. Aslolan sözle birlikte sözün gereğinin ne olduğu idrak edebilmekte yatmaktadır.
Dedim ya, okul müdürü kamusal bir görev icra etmektedir. Kamusal alan, tüm yurttaşların hizmet aldığı neyin nasıl yapılacağının yasalarla tanımlandığı herkesi kuşatan, kimseye imtiyaz tanınmadığı nesnel bir alandır. Kamusal alan, ailemizin, aşiretimizin, kabilemizin, kendi öznel tercihlerimiz üzerine inşa edilen örgütlenmeler değil. Kamusal alandaki ölçütümüz, hakkında herkesin konsensüs sağladığı ve bu konsensüsün yasal zemine aktarıldığı hedef ve ilkelerdir. Bunu en kritik kamusal alan okul düzeyine indirgediğimizde, müdür olarak görev yaptığımızı okulun ilke ve hedefleri yasalarla belirlenmiş olup; bizim görevimiz çocuklarımızı yasaların bize verdiği yetkiler ve sınırlar çerçevesinde belirleniş olan bu hedeflere yakınlaştırmak olacaktır.
Bir okul müdürü olarak ne gibi bir misyon taşıdığımızı, varlık nedenimizin ne olduğunu arada bir hatırlamakta fayda vardır. Bunun için 1739 Sayılı Milli Eğitim Temek Kanununun Genel ve özel amaçları ile Türk Milli Eğitiminin Temel İlkelerine bakmak gerekecektir. Bizim misyonunuz tanımlanmış bu amaç ve ilkeler ışından çocuklarımızı aynı değerde görüp, bir ayrıma, sınıflamaya meydan vermeden eğitim hizmeti vermek olacaktır. Kendi tercih ve kabullerimizi öne almak, kendi ontolojik tercihleriz üzerinden örtük amaçlar belirleyip yol almaya çalışmak hem yasal anlamda suç, hem vicdani ve ahlaki anlamda yapılmaması gereken eylemlerdir. Kamusal bilinç dediğim kavram burada devreye girer. Biz kendi özel şirket, camia ve feodal yapılarda iş görmüyoruz. Çağın gidişine ve zamanın ruhuna uygun olamayan ya da demode olan ilke ve hedefler varsa bunun güncellemesini yetkili yasal organlara zaten yapacaktır. Şunu bilelim ki, vatandaş temelli hukuk devletinde hedef ve ilke olarak belirlenen değerler belli bir kesimi değil; herkesi kuşatan ve “toplum olmak” adına herkesin kabul alanına giren evrensel değerler üzerinde şekillenir. Başka bir amaç için örgütlenen legal görünümlü yapıların ülkemize verdiği zararı görüp, bunlardan ders çıkarmak için daha neyle karşılaşmak gerekecek? Zihninde devletin yasalarından öte, kendi kabul ettiği öznel hedefleri olanların kritik zamanda devletin yasalarını ıskalamak zorunda kalması ne gibi facialara yol açtığını hep birlikte yaşadık. Bundan dolayı yaptığımız işin bir devlet/kamu görevi olduğunun farkında olarak yola devam etmek hem zorunluluk ve hem de vicdani/ahlaki bir görevdir.
Kamu hizmeti, vicdani bir sorumluluk olmakla beraber, sadece vicdanlara bırakılacak bir görev değildir. Kamu hizmeti sürekli denetim organları marifetiyle de denetlenmelidir. İşini hakkıyla yapan yöneticiler denetimden kaçmak yerine, kendilerinin bir üçüncü göz tarafından değerlendirmeye tabi tutulmasını isterler. Her zaman hesap verebilir pozisyonda olunması, yapılan işlerin meşveret ve şura (yönetişim) prensibine uygun yapılması, açık ve şeffaf olunması iyi yöneticilerin en temel özellikleridir. Böyle davranmıyorsan bil ki, öncelikle iyi niyetli ve sahici değilsindir. Kamu hizmetinde kararlar neden paylaşılmadan ve şeffaf yapılmaz? Elbette gizlenen ve daha çok konusu suç/kabahat teşkil eden şeyler olduğu için…
Değerli okul müdürüm; bu söylenenleri elbette biliyor ve uyguluyorsundur. Benimkisi bir hatırlatma olarak değerlendirilmelidir. Yaptığımız iş yüksek vebal gerektiren ve yapılan hataların pek telafisinin olmadığı kamusal görevlerdir. Bu bilinçle yolunuza devam ederken, her gün akşam evimize gidince çocuklarımızın gözüne baktıktan sonra günlük yapıp ettiklerimizi kendimizce bir özeleştiriye tabi tutalım. Neyi güzel yaptım, neyi tam yapamadım, neyi yaparken yanlış anlaşılmış olabilirim, personel benim adil olduğumu düşünüyor mu? Vs. gibi soruları kendimize sormayı ihmal etmemeliyiz. Bu bilinci daha derin taşıman temennisiyle, görevinde kolaylıklar ve başarılar dilerim. Esen kalınız…