Ben de mahalleden biriydim. Mahallemizin insanları ezilmiş, horlanmış, itilmiş ve ötekileştirilmişlerden ibaretti. Hiç kimse kendini eşit vatandaş olarak göremiyordu. Her şeye rağmen adalet, dürüstlük, haksızlığa karşı gelme en önemli meziyetlerimizdendi. Derken çok çalıştık çabaladık, mücadele ettik ve kendimizi kabul ettirdik. Çünkü artık güç, otorite bizim olmuştu. Adaleti artık biz dağıtacak, haksızlığa son verecektik. Ama öyle yapmadık, yapamadık. Bize haksızlık yapanlara misliyle haksızlık yaparak karşılık verdik ve onların yürüdüğü yolda ve bıraktıkları yerden yürümeye devam ettik. Bu yolculuk başlarken güzel başlamıştı ama sonradan kimileri gücün sarhoşluğuna kapılmıştı.

Tökezledik, sendeledik. Kimileri itiraz etti, ,isyan etti, başkaldırdı bu böyle gitmez diye. Ama dinleyen kimdi ki? Bazılarına göre bu bir fırsattı! Bize haksızlık edenlere aynı yöntemlerle karşılık vermeli, devletin imkânlarını kendimiz için bir imtiyaza çevirmeliydik. Bir maaşla yetinmemeli, birkaç maaş almalıydık. Çünkü çok emek vermiştik, emeğimizin karşılığıydı; bu bizim hakkımızdı!

Derken zaman geçtikçe mahallede birbirimizi artık tanımadığımızı fark ettik. Çünkü herkesin üzerinde bir güç sarhoşluğu, bir akıl tutulması dolaşıyordu. Mahallemizde herkes değişmişti, birbirine yabancılaşmıştı.

Birçoğu kendini yapayalnız hissediyordu. Bazılarını huzursuz ve mutsuz eden şeyler oluyordu. İtirazlar, isyanlar, karşı koyuşlar vardı ama bunlar insanı aptal durumuna düşürmekten başka bir işe yaramıyordu. Herkesin içinde geçmişin hesabını görmenin hırsı ve ihtirası depreşmişti. Tanıdığımız yüzler gitmiş yeni yüzler doldurmuştu caddeleri, sokakları, güzel mahallemizi.

Oynayan çocukların, balkondaki Ayşe Teyzenin, Bakkal Ahmet Amcanın sesinin yerini kalkanlara vurulan kılıç sesleri almıştı. En kötüsü de kendimizi devletin tek sahibi sanır olmuştuk. Yasalar bize işlemiyor, kuralları, kanunları çiğnemek hak olarak görülüyordu. Bir huzursuzluk, bir güvensizlik almış başını gitmişti.

Tanıdığımız iyi yüzler ise birer birer terk etmişti mahallemizi.

Terk etmesinler de ne yapsınlar?

Öteki mahalleye benzeyen mahallede durulur muydu hiç?

Gittiler işte!

Şimdi mahallemiz bomboş, birbirine yabancı yepyeni yüzlerle dolu.

Mutlu olunur mu bu mahallede artık?

Evet, yalnız kaldık hem de yapayalnız.

İsyanımız, itirazımız, karşı koyuşumuz artık sadece aptal durumuna düşürüyor bizi. Hakkı, hakikati, adaleti unutanlara “durun, devletin dini adalettir” demenin ne faydası olur ki?

Ama çok geç de olsa anladık ki bu bizim kıyametimizmiş, farkındayız artık. Ama anlatamadık gelen kıyametin yıkıcılığını. Ne anlayan vardı ne de anlamak isteyen.

Ve ben de bir mahalleye ihtiyaç duymuyorum artık.

Herkes, her mahalle birbirine benziyor ve bizim bir mahallemiz yok artık.

Gitmeliyiz ama bir mahalleye değil;  Araf'a gitmeliyiz.

Çünkü Araf'takiler kendi mahallesinden ayrılanlar, başkaldıranlar, itiraz edenler, isyan edenler. Hepsi de birbirine benzeyenler, ayrı ayrı mahallelerden olup da birbirine benzeyenler.

Kendi olabilenler, kendi kendine olmayı başaranlar.

Araf’ta kalanlar.

                                                                                            Faruk YILDIZ

                                                                                          Eğitimci-Yazar