Son günlerde eğitim camiasının büyük bir bölümünün gündemini meşgul eden bir konu var.
Kamu çalışanlarının amiral gemisi(!), yetkili, etkili(!) sendika, Memur-Sen Konfederasyonunun motoru(!) Eğitimciler Bir

liği Sendikasında (Eğitim-Bir-Sen) üç dönem kuralını bertaraf edecek olan tüzük darbesi girişimi!
İtiraf etmek gerekirse birkaç hafta öncesinden duyulan ama ciddiye alınmayan bir husustu. 
Neden ciddiye almamıştı peki?


Çünkü mevcut yönetimlerin böylesi bir sendikal hukuk cinayetini işlemelerine kimse pek ihtimal vermiyordu da ondan!


Doğru ya!


Kim kendisini tarihe çıkarcı, menfaatçi, kendi ikbalini düşünen, sendikasının adını da hukuksuzlukla, kanunsuzlukla lekeler ki?


Başörtüsüne özgürlük!


Kılık kıyafet dayatması bitsin!


İmam hatiplerde katsayı zulmüne son gibi haklı(!) gerekçelerin sloganlarıyla meydanları dolduran, neredeyse sarıkla, cübbeyle okula, işe gelen bir akıma öncülük eden sendika yöneticilerinden böyle bir tüzük darbesi yapmalarını beklemek akla ziyan olmaz mıydı?


Darbelere karşı olan, darbeleri ve darbecileri lanetleyen, darbecilerin yargılanmasını talep eden bir sivil toplum örgütü ve sendika yöneticilerinin tüzük darbesi yapmaları mümkün olabilir miydi ki?
Ha şunu belirtmeden geçemeyeceğim!


Kılık kıyafet yönetmeliği mevcut iktidar öncesi nasıldıysa yine öyle duruyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Bu hususta mevcut kılık kıyafet yönetmeliği 2002 öncesi haliyle yürürlükte ancak uygulanması rafa kalkmış. Yarın olası bir iktidar değişikliğinde(!) bu konu yine hamasi nutuklarla tartışılacaktır hiç kuşkusuz. Çünkü siyaset toplumu sevk ve idare edecek olan önemli aparatları elinden kolay kolay bırakmaz. Bu konuyu ilerde tartışmak üzere kapatıp asıl konumuza dönelim.


Eğitim Bir Sen’de tüzük darbesi mi olacak konusuna.


Yukarıda da ifade edildiği gibi bütün haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı duran bir sendika yöneticilerinden (ki ben artık bu hususta samimi olduklarına inanmıyorum) yapılacak bu tüzük tadil kongresiyle kendi ikballeri için tüzük darbesi yaparak ta ki biri gelip kendilerini devirene kadar sendikayı ele geçirme operasyonu olarak mı değerlendirmeliyiz?


Aslında bu hamlenin altında iki önemli stratejik adımın olduğunu iddia ediliyor.


Birincisi; bu kıymetli başkanlar üç dönemde yani 12 yılda önemli sendikal deneyimlere sahip olduklarını düşünüp “biz olmazsak bu sendika dağılır, bu yüzden üç dönem kuralı kaldırılmalı, bizim gibi mahir, yetenekli, cefakâr, itaatkâr, sadık olanların bu görevi bırakmaması, tüzüğün buna engel olmaması gerekir” diye Genel Başkan Ali Yalçın’ı ve yönetimini sürekli rahatsız ettikleri iddia ediliyor. 


Ne büyük bir özveri değil mi? İşlerini, güçlerini bırakıp sendikacılığı meslekleri haline getirecekler! 
Bence yetmez! Üstüne bir de üç dönem başkanlık yapanlara en üst düzey devlet memuru (müsteşar) aylığı üzerinden emeklilik hakkını da tüzüğe eklemeyi unutmayın ki eksik bir şey kalmasın.


Oysaki daha bir yıl önce üç dönemini tamamlamak üzere olan bazı başkanların İLKSAN delege seçimlerinde aday gösterildiklerini hatırlayacak olursak bu deneyimli sendika yöneticilerimizin İLKSAN Yönetim Kurulu üyeliğine hazırlandıklarının farkına da varabiliriz herhalde!


Doğru ya!


Şube başkanlığı görevinde yüksek maaşlara, altında sendikanın her sabah deposu ful dolu arabasına ve sendikanın sağladığı onlarca imkâna alışmış biri okuluna dönüp 8-10 bin lira maaşla nasıl öğretmenlik, yöneticilik yapsın! Nasıl geçinsin?


Düşünülen ikinci stratejinin ise şu olduğu iddia ediliyor:


“İktidarın değişme ihtimali çok yüksek. Bizim 12 yılımız yani üç dönemimiz (yürürlükteki tüzüğe göre her dönem dört yıl) doluyor. Mevcut iktidar kalmış olsa bürokrat olma şansımız vardı. Ama bu ekonomik şartlarda, bu yönetim anlayışında iktidarın kalma şansı zayıf görünüyor. Biz her şeye rağmen önlemimizi alalım. En azından sendika başkanlığında kalarak yüksek maaşları almaya devam edelim. Okullara, sınıflara dönersek gururumuz incinir!” 


Evet! Şu an bütün öğretmen camiası bu sendikacıların kafasında bunların olduğunu düşünüyor ve de bundan dolayı tam bir hayal kırıklığı yaşıyor!


Rahmetli Akif İNAN, sendikayı kurarken ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, haksızlığa uğrayanların hakkını korumak için yola çıkmıştı ama görünen o ki o günden bu güne çok hem de çok şey değişmiş.


Dava diye anlatılan, pompalanan, kutsanan şeyin bir ikbal, bir menfaat mücadelesi olduğu anlaşılıyor.


Zaten Mayıs ayı yetkili sendika tutanaklarından da anlaşılacağı üzere en azından benim bulunduğum Elazığ ilinden de anlaşılacağı üzere bir duraklama dönemine girildiği aşikâr.


Sendikalar ve sendikacılar güven vermeyince kamu çalışanları da hak mücadelesinde inandıkları yerlere yöneliyorlar ya da üye olmaktan kaçınıyorlar.


Ki bu durumun zaman geçtikçe sendikalar için daha da keskinleşeceğini göreceğiz.


Ülkede yaşanan bu ekonomik buhranda sendikaların çıkıp da “kötü yönetiliyoruz, pahalılık almış başını gidiyor, kamu çalışanının cebindeki para pula döndü, pahalı yakıt yüzünden artık arabalarımıza binemiyoruz” diyemediği bir ortam da sendikalara nasıl güvenilsin ki?


Hele bir de yetkili bir sendikaysanız!


Ezcümle;


Eğitim Bir Sen iddia olunduğu gibi tüzük değiştirsin ya da değiştirmesin üyelere artık önemli görevler düşüyor. Ekim 2022 de yapılması planlanan olağan kongre öncesindeki delege seçiminde liyakatli, ehliyetli, münevver, temsil yeteneği olan yönetimlerin önünün açılması hususunda özellikle öğretmen camiasına büyük sorumluluklar düşüyor. 


Yok, efendim başkan taziyemize geldi, güzel aşır-ı şerifler okuyor, cemaate imamlık yapıp namaz kıldırıyor, her cenazede var gibi şahsi meseleler üzerinden sendikalarınızı telef etmeyin.


Başkan banka promosyon anlaşmalarında kaç paraya imza atmış?


Yıllık enflasyon oranına rağmen toplu sözleşme masasında yüzde kaç alınmış?


Başkan eriyen maaşlar karşısında susup kalmış mı yoksa çıkıp protestomu yapmış?


Üyesi olmayan okul müdürlerini baskıyla görevden aldırtıp kendi yardımcılarından ya da üyelerinden birini aynı okula yönetici mi yapmış? (adalet duygusuna sahip mi)


Sendikanın arabasını özel işlerinde kullanmış mı?


Sendikanın imkânlarını şahsi menfaati için kullanıyor mu?


Bu kriterleri dikkate alan üyeler bulundukları illerden başlamak üzere tepe yönetimlerine de aynı taze kanı da taşıyabilirler. Yeter ki kendi hür iradeleri ile karar verebilme erdemini göstersinler, doğru delegeleri seçebilsinler.


11/06/2022 tarihinde yapılacak olan Eğitim Bir Sen Genel Kurulunda (Tüzük Tadil Kongresi), ilke, prensip ve ahlak sahibi delegelerin bu tüzük darbesi iddiasının gerçekleşmesine izin vermeyeceği hususunda bir düşünce hâkim olsa da çıkarların her şeyden önemli görüleceği endişesi daha baskın görülüyor.
Bekleyip görelim. 


Ali Yalçın ve yönetimi kendi önlerini açarak sendikayı bir vesayet anlayışına teslim edip sendikanın parçalanıp dağılmasına göz mü yumacak? 

Yoksa sendikayı kendilerinden sonra gelecek olan emin ellere mi bırakacak?


Ünlü filozof Thomas More başyapıtı olan Ütopya adlı eserinde şöyle der:


‘’İyi bir kral nedir? 


Kurtların yaklaşmasına izin vermeyen bir çoban köpeği. 


Peki, kötü bir kral nedir? 


Kurdun ta kendisi.’’

          Faruk YILDIZ
         Eğitimci Yazar