Toplum olarak yaptığımız en büyük yanlış öğretmenlik mesleğinin diğer meslek grupları ile kıyaslamak oluyor.

Bir büro memurluğu algısıyla toplumun zihninde yer edinmiş öğretmenlik mesleği.

Halkın öğretmene bakışı ile ülkeyi yönetenlerin öğretmene bakışı arasında ne yazık ki bir fark yok.

Rahmetli Turgut ÖZAL döneminin bir nesli olarak şunu açık bir şekilde ifade etmeliyim ki; 2000’li yıllardan önce öğretmen Türk toplumunun en saygın üyesiydi. Rahmetli ÖZAL’ın başbakanlığı yıllarında yani 1980’li yıllarda Doğu ve Güneydoğu bölgemizde görev yapan öğretmenlerimize “OHAL tazminatı” adı altında bir ödeme yapılırdı. Yaş itibariyle öğrenci olduğum o yıllarda öğretmenlere maaşlarından ayrı olarak yanılmıyorsam iki ya da üç ayda bir neredeyse bir maaş tutarında OHAL tazminatı ödenirdi.

Bugün birçoğu emekli olan bu öğretmenlerimiz o dönemlerde aldıkları bu paralarla birikim yapabilmişlerdir.

1995 yılında öğretmenlik mesleğine başlayan biri olarak ayda yaklaşık 9,5 milyon TL maaş ile göreve başlamıştım. O günün koşullarında bu maaş 16,3 gram altına karşılık geliyordu.

Bugün yeni göreve başlayan 9/1’i bir öğretmen maaşı Ocak 2023 itibariyle 12 500 TL olacak. Vergi dilimi yüzde 15’te sabitlenmezse iki üç ay sonra bu miktarın altında bir ücret alacak.

Altın olarak bu paranın karşılığı 11,1 gram. 2 Ocak tarihinde ise 8,2 gramdı alınan maaşın karşılığı.

Mesele daha iyi anlaşılsın diye son yirmi yılda öğretmenin içinde bulunduğu ekonomik durumu rakamlarla aşama aşama izah edelim:

Ocak 2002’de 9/1’i bir öğretmen o günün koşullarında net 424 000 000 TL maaş alıyordu. (TL’den altı sıfır atılmadan önce)

Yani 9/1’i bir öğretmen o günlerde 32,7 gram altın alabiliyordu.

Yani yirmi yıl içindeki kayıp yhaklaşık 24,5 gram.

Aklımıza ilk gelen düşünce; bu öğretmen kira verecek, beslenecek, güzel giyinecek, faturalarını ödeyecek.

En trajik yanı ise bu ekonomik koşullarda bir öğretmenin ya da memurun evlenip aile kurma şansı sıfır!

Para biriktirme şansı sıfır!

Ev, araba alma şansı sıfır!

En çelişkili durum ise devlete minimum 25 yıl hizmet edip emekli olan bir memurun asgari ücretin altında bir maaşa mecbur bırakılması.

En düşük emekli memur maaşı 7580 TL, asgari ücret ise 8500 TL.

Yoksulluk sınırının 26 bin TL, açlık sınırının 8 133 TL olduğu bir ekonomik düzende devletine 25 yıl hizmet eden emekli bir memuru, işçiyi, BAĞ-KUR’luyu asgari ücretin ve açlık sınırının altında bir gelire mahkûm etmek asla kabul edilebilir bir durum değildir.

Böyle bir ekonomik düzende aile kurmak, üç çocuk yapmaya teşvik etmek, başka bir ilde üniversite okumak, birikim yapmak, ev, araba almak hayalden de öte bir şey oldu ne yazık ki!

Genel Seçim sürecine girdiğimiz bu süreçte vatandaşın yaşadığı hayat pahalılığında emeklilerin ve çalışanların gelir durumlarının iyileştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

3600 ek gösterge, uzman ve başöğretmenlik uygulaması belli kesimleri az da olsa rahatlatmış gibi görünse de bunların dışında kalan ve asgari ücretin (8500 TL) altında maaş alan emekli sandığı, SSK, BAĞ-KUR emeklileri ve emekli köy korucuları ne yazık ki açlık sınırının altında bir gelirle geçinmek zorunda bırakılmıştır.

Emekli ve kamu çalışanları maaşların iyileştirilmesine yönelik daha adil, daha gerçekçi ve ülkenin ekonomik koşuları ile uyumlu yeni bir düzenleme bekliyor.

                                                                                                                            Faruk YILDIZ

                                                                                                                           Eğitimci-Yazar