Öğretmenlik Meslek kanunu çıktığı günden beri tartışmaların odağına oturan, kıdem ve sınav odaklı kariyer basamakları(öğretmen/uzman öğretmen ve başöğretmen) sistemi, görülen o ki daha çok tartışacak; tartışmakla kalınmayacak birçok hukuki ve yönetsel problemlere kapı aralayacak gibi duruyor. Bu husustaki değerlendirmemi yasa çıkar çıkmaz, bu sitede yapmıştım. Yılların tecrübelisi olarak, hemen hemen her konuda ve bu konulara bağlı problem alanlarına dair tüm sorunlara dair düşüncelerini kaleme döken biri olarak şunu gördüm. Ne yazık ki ne yapısal, ne sistemsel, ne de insan kaynağı olarak hiçbir soruna kalıcı çözüm bulamadığımız gibi, her çözüm(yenilik/değişim/reform) çabası daha büyük sorunların nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilmem kaç defadır bu cümleleri yazılarımda yinelemek zorunda kaldım.

       Yazı başlığında da görüleceği üzere aşıl tartışılması gereken problem,  Öğretmenlik mesleğinde kariyer basamakları olabilir mi, olursa nasıl olmalı, olması durumunda (kategorilere ayrılmış öğretmenlik mesleğinin), bir eylem olarak eğitim faaliyetinin niteliğine nasıl bir katkı sağlayabilir, böyle bir düzenleme(temel eğitim ve orta öğretim öğrenci seviyesinde) öğrenme/öğretme süreçlerinin daha etkin/verimli düzenlenmesine hakikaten bir fayda sağlayabilir mi? Gibi sorularına (temel öğrenme süreçleri, pedagoji bilimi, öğretmenlik mesleğinin doğası açılarından) olumlu cevapların alınıp alınmadığı hususudur.

       Bilindiği üzere, bir önceki yani 2005 li yıllarda (usulü ve süreçleri farklı olsa da) öğretmenlik kariyer basamakları bir şekilde denenmişti. Büyük iddialarla ve yüksek heyecanla sunulan bu proje beraberinde bir takım hukuksal sorunları gündeme getirmesinin yanında, öğretmenler arasında huzuru ve çalışma barışını bozan, en azından negatif serzenişlere yol açan bir süreci başlatmıştı. İşin bu yönü bir tarafa, öğretmenlik mesleğinin, bu mesleği icra edenler olarak hangi kertede icra(performans) edebildiğinin belirlenimi, kariyer basamaklarına ayırarak ve (nitelik belirlemede hep tartışma konusu olan) bu işin sınavla yapılması hakikaten doğru bir usul mü? Bazı uygulamalar tasarım noktasında, göze, kulağa hoş gelen ve sanki doğru bir uygulamaymış gibi gözükebilir. Lakin yeni bazı  düzenlemelerin fayda sağlayıp sağlamadığı uygulama aşamasında ortaya çıkmaktadır. Genellikle problemlerin ana nedenleri doğru tanımlanamadığından dolayı doğru çözümler bir türlü bulunamıyor. Ve sürekli bir deneyiş içine giriliyor. Hesapların uzmanlarca ve multi-disipliner bir şekilde yapılması gerekir. Kariyer basamaklarıyla ilgili kafalarda oluşan problemi (bir örnekle) daha net olarak ortaya koyarsak; uzman öğretmen(ya da baş öğretmen) olarak görevlendirilen kişi ile uzman olamayan öğretmen arasında öğretime sağladığı katma değer açısından bir farklılık olacak mı? Eğer olmaz ise; örneğin bazı öğretmenlere yönelik aşrı talebe karşın, talep olmayan ancak, sertifikası olan öğretmen arasındaki ücret dengesizliği ne ile izah edilecek? Yani, öğretmenin etkili öğretmenlik becerisinin ölçütü, salt sınava bağlandığı taktirde doğru bir iş mi yapılmış oluyor? Öğretmenliğin doğası böyle bir uygulamaya uygun mu? Sorularının üzerinden kafa yorulması gerekir.  Zira öğretmenlik mesleği zaten bir ihtisas mesleğidir.

       Bilinen şu ki, öğretmenlik yasada da belirtildiği üzere, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği olup, öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanır. Yasada pek tanımlanmayan ve daha çok formasyon kapsamında değerlendirilebilecek “özel ilgi, beceri, motivasyon, işin sanatsal yönü gibi” yeterliliklerine işaret eden kişilik olarak da görmek gerekir. Her ne kadar öğretmenlik mesleğindeki “kariyer” düzenlemesi, doğrudan akademik kariyeri hesaba katmıyor gibi olsa da, sınavla yapılan(en azından bilindik usullerle yapılan)  her kariyer belirlenimi, dolaylı olarak akademik yetkinliğe işaret eder. Akademik yetkinlik esas itibariyle, bilim alanında belli bir sathı daraltıp, dar bir satıhta derine dalmaktır. Bu derinlik,  temel eğitim ve ortaöğretim dönemi öğrenci müfredatı ve gelişim özellikleri düşünüldüğünde, bireysel fayda dışında hedef kitleye fayda sağlamayacağı rahatlıkla söylenebilir. Zira, temel özellikle temel eğitim dönemi bireylerin gelişim özellikleri ve onlara uygulanan müfredat, akademik yetkinlikten öte tutum/kişilik/beceri temelli formasyon alanında değerlendirilebilir. Öğretmenin yetkinlik ve performansı, öğrenmenin bilgi ve kavrama dönemini ölçen sübjektif bir ortak sınavla değil, öğretmen performansını ölçen farklı yöntem ve süreçlerle yapılması gerekir. Bu ölçüm sonucunda da, kariyer tanımlaması değil, performans derecesi belirlenebilir.

       Şu ana kadar eğitimci/akademisyen ve bu işte farklı yetkinlik alanlarında donanımlı hiçbir kişiden olumlu bir değerlendirmeye tanık olmadım.  Hatta istenir ki, özellikle Milli Eğitim Bakanlığının “eğitimin niteliği ile personelin moral ve motivasyonunu artırmaya” yönelik her türlü yapısal/sistemsel değişim/dönüşümlerde (politik kaygı taşınmadan ve mümkünse dar politik kararlardan olabildiğince uzak) işin uzmanlarınca birlikte karar verilmesi arzulanır. Bu yapılmıyorsa, alınan karar ve yapılanmaya çalışılan işlerle ilgili olarak; herkesin üzerinde uzlaştığı, işi bilen bu işe hakikaten kafa yoran eğitimcilerin ortak değerlendirmeler yapıp ve beraberinde sundukları çözüm önerilerini kamuoyuyla paylaşmaları sanki daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ve asıl önemli olan şey, hakikaten doğru bir şeylerin yapılması adına dert ve iyi niyet içinde olmak ve (ama lakin ve fakat gibi temeli olmayan gerekçelere dayanmadan) doğru işlerin yapılması için, sistemin anatomi ve fizyolojisini iyi bilenlerden destek almak olacaktır.

 Yasada belirtildiği şekliyle işlerin planlandığı şekliyle gitmesi ve öğretmenlerin uzman ve başöğretmen seçimi sonrasında, okul ilkimi/kültürü ve öğrenme süreçleri ile öğretmenlerde kişisel kaygı, tutum davranış, kendi aralarındaki diyalog/işbirliği ve en nihayetinde genel vaziyet nasıl olacak? Sorusu üzerindeki öngörüleri daha detaylı olarak başka bir yazıda ele almak gerek. Selam ile…

Zafer Özer-Eğitim Müfettişi