Uzun zamandır memur sendikaları genel başkanlarının ve bu sendikalara bağlı şube başkanlarının ne kadar maaş aldıkları sosyal medya üzerinden tartışılıyor. Konu ile ilgili genel eleştiriler daha çok sağ sendikalar üzerine yoğunlaşmış durumda. Özellikle memur sendikalarının amiral gemisinin genel merkez yöneticileri, hizmet iş kolları genel başkanları, il şube başkanları bu eleştirilerin odağında bulunuyor.

Yapılan eleştiri ve çağrılara rağmen bugüne kadar bu cepheden henüz bir açıklama gelmedi, gelmiyor da, gelmeyecek de. Sanırım bu mesele bir devlet sırrı niteliğinde!

Peki, son günlerde bu tartışmanın alevlenmesinin sebebi ne?

Son yıllarda ülkemizde yaşanan ekonomik buhran, yükselen enflasyondan kaynaklanan piyasadaki aşırı fiyat artışları, memurun döviz karşısında alım gücünün düşmesi ve bunun paralelinde birikim yapamaması, kamu çalışanları adına hükümetle yapılan toplu sözleşmede yetkili sendikaların kifayetsiz tutumu, her toplu sözleşme görüşmeleri sonrasında yılın ilk yarısı için yüzde 3,5-4 gibi maaş artış zamlarına imza atılması ister istemez sendika yöneticilerinin maaşlarının kamuoyunda tartışılmasına zemin hazırladı.

Zaman zaman bazı sendika yöneticileri ile makalelerim üzerine görüş alış-verişinde bulunuruz. Geçenlerde yine sendika başkanlarından birkaçı ile yapmış olduğumuz bir sohbette konu yine sendika başkanlarının maaşlarına geldi.

Almış olduğumuz bilgilere göre sendika şube başkanlarının üye sayılarına göre maaşları belirleniyormuş. Yani almış oldukları maaş üye sayıları ile orantılıymış. (Üye sayısı az olan şubeler için teşvik edici bir yöntem.) Ayrıca sendikanın bulunduğu şehrin nüfusu, büyük şehir olup olmadığı sendika şube başkanlarının maaşlarında belirleyici kıstaslardan biriymiş.

Yine bu sohbetten çıkan bir diğer bilgi ise normal bir ilde yani büyük şehir statüsünde olmayan orta ölçekli bir şehirde yetkili sendikanın şube başkanları birinci derecenin dördüncü kademesinde olan bir öğretmenin kazandığından 3-4 bin lira daha fazla bir ücret alıyorlarmış. Yani 11-12 bin TL kadar.

Ayrıca tahsis edilen özel araç ve sendika tarafından karşılanan diğer masraflarda dikkate alınırsa kamuoyundaki tartışmaların bir dayanağı olduğu söylenebilir.

İç denetim (kendi kendini) mekanizması ile denetlenen bu kuruluşlar daha şeffaf olursa kamuoyu bu konular üzerinden tartışmalara müdahil olmaz.

Sendika başkanlarının maaş meselesi böyle iken; sendika üyesi kamu çalışanı da işverene karşı (devlete-hükümete) haklarının yeterince savunulamadığını görünce ilk önce üyesi bulunduğu sendikayı eleştiriyor. Sendika yöneticisinin sahip olduğu imkânların her ay maaşından kesilen sendika üyelik aidatıyla elde edildiği bilinciyle hareket ederek bu imkânları sorgulamaya başlıyor.

Kamu çalışanları yetkili sendika ve sendikalar tarafından ekonomik ve sosyal haklarının beklendiği gibi savunulmadığını düşünüyor ve görüyor ki bu eleştirileri yapıyor. Kamu çalışanları ekonomik ve sosyal haklarını beklendiği gibi savunamayanlara haklarını helal ederler mi bilinmez ama bu maaş tartışması sürmeye devam edecek.

Şuna artık inanmamız gerekir ki; kamu çalışanlarının toplu sözleşmeleri belirlenmiş kriterler üzerinden karara bağlanmadığı sürece sendikalar bir siyasi düşünceye, bir siyasi partiye mahkûm olmaktan başka çare bulamayacak. Gerçek enflasyonun rakamlarla gizlendiği, piyasa ekonomisinin dikkate alınmadığı bir toplu sözleşme masasında rakip sendikaların güç gösterisi haline dönüşmesi 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun vermiş olduğu yetkinin kamu çalışanları adına kifayetsizce kullanılmaması gerekiyor.

Ülkemizde sendikaların siyasallaşması elbette ki ülkemizin demokratik olgunluğu ile ilgilidir. 4688 sayılı yasanın çizdiği sınırların dışında top çevirmek yerine bu yasanın kendisine vermiş olduğu hakları ve yetkiyi kullanmaya odaklanılmış olsa bugün kamu çalışanları sendika yöneticilerinin almış oldukları maaşa “helal olsun” diyecek.

Ülkemizin içinde bulunduğu bu ekonomik buhranda asgari ücretle geçinen milyonlarca aile, aylardır iş yeri kapalı milyonlarca ticaret erbabı, alım gücünü yarı yarıya kaybetmiş milyonlarca memur, işçi varken sendikacıların maaşlarının bu denli tartışılması sonrasında karşı cephede yaşanan sessizlik kamu çalışanlarında ister istemez güven duygusunun zedelenmesine yol açıyor.

E-devlet üzerinden üyelik ve üyelikten çekilme hakkının kamu çalışanına verilmemesine karşı sendikaların yoğun mesai harcadıklarının konuşulması da kamuoyunda yeni tartışmaların başlayacağının işaretlerini de veriyor. Siyasi partiden istifanın e-devlet üzerinden yapıldığı bir ülkede sendika üyeliğinden çekilme hakkının verilmemesi temel hak ve özgürlükler noktasında geldiğimiz aşamayı ve samimiyeti de gösteriyor. Anlaşılan o ki sendikalar üyenin samimiyetinden kuşku duyuyor.

Peki, ya sendikaların samimiyeti!..

Her sıkıştığında baş örtüsüne, milli manevi değerlere, Atatürk’e, yanlış anlaşılmış laikliğe sarılan bir sendikal anlayış kamu çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını savunmayı tam anlamıyla nasıl idrak etsin ki.