Bakanlığımız 13.09.2022 tarih ve 57577443 sayılı yazıyla, “Eğitim ve Öğretim Çalışmalarının Planlı Yürütülmesine İlişkin Yönerge” yi Eylül 2022 - 2779-Ek sayılı Tebliğler Dergisiyle yürürlüğe koydu. Bundan sonraki süreçte eğitimcilerimizin sık sık, öğretim planları zorunlu mu? sorusuna muhatap kalmayacağız ve öğretmenlerimiz bu yönerge sayesinde neleri nasıl yapacağını rahatlıkla öğrenip uygulayabilecek.

       Asıl dert ettiğim ve uzun yıllardır eğitim seminerlerinde sürekli gündeme getirdiğim bir husus var. Bu öylesine önemli bir husus ki, bu alanla ilgili temel problemler belirlenmeden ya da buna dair zihinsel bir dönüşüm olmadan, dar anlamda eğitim sisteminin öğrenme süreçlerinin etkin yürütülüp yürütülememesi; geniş anlamda Türk toplumu olarak kendi yaşamımızı daha etkin, verimli, özgül ağırlığı yüksek, başarılı ve mutlu bir şekilde düzenleyip düzenleyemeyeceğimiz hususunda hep bir belirsizlik ve patinaj hali  sürüp gidecek.

       Avusturyalı yazar, yönetim bilimci, Fütürist  Peter Drucker’ in bir sözü var:

       “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır.”

       Bu söz, üzerinde epeyce durulması, düşünülmesi ve tartışılması gereken bir sözdür.

       İnsan kendisinin imtiyazlı bir tür olduğunun farkına varır varır varmaz yaşamını nasıl devam ettireceği konularında geleceğe dönük bir takım hayaller belirecektir zihninde. Özellikle modern çağda, çoklu yaşam seçeneklerinin ve farklı/sınırsız kültürlenme imkânlarının olduğu bir çağda bireylerde bu hayaller/beklentiler daha da belirgin hale gelmiş durumda. Peki o zaman böyle bir çağda hayallerinin gerçeğe dönüşebilmesinin imkanı nedir ya da hallerin gerçeğe dönüşmesinin önünde ne gibi engeller vardır? Bu minvalde 21. Yüzyılda aktör olabilmenin koşulu olarak sahip olunması gereken becerilerin neler olduğu ve kişiler hayallerini bu beceriler üzerinde inşa etmesi gerektiği birlikte düşünüldüğünde; hayallerin gerçeğe dönüşebilmesinin ön koşulunun “yaşamı planlama/planlı yaşama” olduğu rahatlıkla görülecektir.

       Hep sorarız ya; batı toplumlarının “muasır medeniyet” seviyesine ulaşmasındaki asıl neden, bir başka deyişle batı toplumları ile doğu toplumları arasındaki en temel farklılık ne/neler olabilir ki,  onlar ilerlerken bizler geride kalmışız? Bu sorunun elbette birden fazla nedeninin olmasının yanında; konumuz itibariyle batı toplumlarının yaşamı düzenlerken zamanı yönetme biçimi olan “planlama” faktörünü göz ardı ederiz. Ya da bu hasleti uygulama alnına bizler pek koyamayız.

       Şehir/modern yaşamına adapte olmada zorluk yaşanılmasının nedenini,  sosyal bilinçaltı olarak “göçebe davranışı” esintilerinin, (yani yarını düşünmeden,  işleri el yordamı ile yapmanın tesirini de) göz ardı edilmemesi gerekir. Zira, zamanı bir bütün olarak görüp, zamanın ruhuna, yaşam tarzlarına uygun olarak belirlenen hedeflerin rastlantısal olarak elde edileceğini düşünmek elbette hayati bir hatadır. Bunun teolojik arka planına bakıldığında, bir açıdan “kader” inancının eşari paradigmasıyla şekillenmesi olarak da görülebilir.

       Kısaca, toplum olarak belki en temel eksiğimiz, belirlediğimiz hedeflere ulaşmak için zamanı yönetme, yani planlı yaşamayı temel bir gereklilik olarak görmek yerine; işlerimizi el yordamıyla yapıp, ulaştığımız noktayla yetinmek şeklinde özetlenebilir. Bu yaşam tarzımız aynı zamanda, dar anlamda içinde bulunduğumuz mesleki örgütlenmeler içindeki aldığımız rollerde de sürdürmeye devam ediyoruz. Oysa, yaptığımız işlerde hedefe ulaşmak için mutlaka, neyi, nasıl ve hangi usullerle yapacağımızı önceden düşünmemiz, süreçleri adım adım önceden belirlememiz gerekir. Her konuda başarılı olmanın anahtarı bu olmalı.

       Bu girişten sonra gelelim eğitimde/öğretimde planlama işine.

       Eğitimde, daha doğrusu (dar anlamda) bir öğretmene yıl boyunca hedefe ulaşması için önüne konan ders programlarının hangi zaman aralığında(gün/ay/yıl) neyi, nasıl yapacağının yol haritası olarak tanımlanan planının, eğitimcilerimizce gerekli olup olmamasının sık sık sorgulanması, aslında daha derin problemlerin var olduğuna bir işarettir. Çünkü yapılan herhangi bir işte, bir hedefin olması, doğal olarak o işin planlı bir şekilde yapılması gerektiği anlamı da taşır. İşin esası, her iş bir amaca yönelik yapılır. İnsanlar yaptıkları işleri durduk yerde boş bir devinim olarak yapmazlar. Yaptığın işte bir amacın var mı? Sorusu ne kadar yersiz ve absürt bir soruysa; yapılan işle ilgili olarak, hedefe varmak için plan gerekli mi? Sorusu da o derece absürt bir sorudur. O halde sorunu nerede aramak gerekir?

       Aslında yazının giriş bölümünde sorunun hangi derinliklerde aranması gerektiği üzerinde durulmuştu. Eğitim siteminde öğrencilerde kazandırılması gereken bilgi, beceri ve tutumları içerir yazılı metinlere müfredat ya da program denir. Örneğin ilkokul 1. Sınıf öğrencilerine hangi ana ders başlıklarıyla, hangi bilgi, beceri ve tutumların kazandırılacağı, o çağ çocuğunun gelişim özelliğine uygun olarak, işin uzmanlarınca hazırlanıp, belli uzman kurullardan geçirilerek metin olarak öğretmene uygulaması için verilir. Bu öğretmenin yasal görevidir. Öğretmen elindeki bu programı bir yılı (180 işgünü) kapsayacak şekilde yine ona verilen ders saati ve zaman çizelgelerine uygun olarak dağıtımını yapar. Öğretmenin tüm çabası adım adım, belirlenen zaman dilimleri içinde hedef kazanımların öğrencide tecelli etmesi için çaba gösterir.

       İşte bu çabanın sonuç getirici olabilmesi öğretmenin öylesine, sadece ertesi günkü öğreteceği konu başlığını bilmekle olabilecek bir şey değil. Öğretmen yarınki ders süresi içinde “mikro düzeydeki” hedef kazanımları, öğrenciye kazandırabilmek için neler yapması gerektiğini önceden tasarlayarak işe başlaması, bir açıdan ertesi günkü yapacaklarını, şimdiden adım adım düşünmesi ve bu düşüncelerini belli bir yönergeye bağlaması gerekir. Planlama dediğimiz de bu faaliyettir aslında. Geleceği, gelecekte yapacaklarını(etkinlikleri, yöntemleri ve tüm süreci) tasarlamak. Bu yapılmadığı takdirde ne olur? Sorusunu somak kendi iç tutarlılığı olmayan bir sorudur. Kısaca, yapacaklarını baştan düşünüp tasarlamaz isen, neyi nasıl yapacağını ve hedef kitlene uygun bir etkinlikte bulunup bulunmadığını bilemez ve işin sonunda nereye ulaştığını ölçüp değerlendiremezsin. Ulaştığın hedeflerin belirsizliği bir yana, velev ki bir başarı olsa bile bu başarı rastlantısal (bizimle alakası olmayan) bir başarı olacaktır.  Oysa, eğitim öğretim faaliyetleri zorunlu bir kamu hizmeti ve planlı programlı bir faaliyettir.

       Dikkat edilirse burada planın biçimsel yanında pek bahsetmiyorum. İşin biçimsel yanı, bazen başarıya (öğretmeni kastığı için) ket vurabilir. Planın, temel ilkeler ışığında daha çok öğretmenin (ne yaptığını/yapacağını bilen ve alanında yıllarca eğitim alan bir uzman sıfatıyla) yaratıcılığına güvenmek gerekir. Fazla biçimsellik amaca ulaşmayı her zaman engeller. Burada vurgulanmaya çalışılan asıl nokta, planın bir gereklilik olduğu üzerinedir.

       Bir ders planı nasıl olmalı üzerinde fazlaca durmanın bir anlamı yok. Öğretmen, doğal olarak bu formasyonu alan uzman kişidir. Lakin, süreç içerisinde çok belirgin olarak gözlemleyip tespit ettiğim kritik bir husus var. Planlamaya nereden başlanacağı üzerine. Örneğin ortaokul 7. Sınıf matematik (ya da Türkçe vs.) dersine ilk kez girecek olan bir öğretmen nasıl plan yapmalı? Programlar kademe kademe ilerleyerek, bir önceki kategorideki (sınıf/6. Sınıf programı) kazanımların tam olarak kazanıldığı varsayımıyla hazırlanır. Yani ideali temsil eder. Gerçekte ideale yani programı tam olarak kavrayan öğrenci sayısı belli bir orandadır. O halde ne yapmalı? Öğrencilerin var olan seviyeleri (güvenilir/geçerli) ölçeklerle belirlenerek bir başlangıç noktası belirlenmeli. Bu tespit kayda geçirilmeli. Bu başlangıç noktası üzerinden hareket edilecek şekilde strateji belirlenmeli. Yani eksiklikler tamamlanmadan bir üst kazanım alanlarına erişmek elbette bilimsel bir yaklaşım olamaz. Buradaki kritik nokta hedef kitlenin, muhatap olduğu müfredat metniyle arasında mesafenin olabildiğince geçerli güvenilir ölçeklerle belirlenmesi, bunların kayda geçirilmesi ve planlama yapılırken bu gerçeğin göz ardı edilmemesidir.  

       Yazıdaki bilgi ve değerlendirmeleri elbette öğretmenlerimiz bilmektedir. Sadece bir hatırlatma ve bir iki can alıcı hususa dikkat çekmek istedim. Planla ilgili gerekli açıklamalar, bu hususta hazırlanan bilimsel metin ve bakanlığın hazırladığı yasal metinlerde (“Eğitim ve Öğretim Çalışmalarının Planlı Yürütülmesine İlişkin Yönerge” Eylül 2022 - 2779-Ek) mevcuttur. Buralara bakılabilir. Son olarak bir soruyla yazıya noktayı koyalım.

       Öğretim/ders planları yasal zorunluluktan çıkması durumunda bir eğitimci/öğretmen olarak ne düşünürüz, ne yaparız?

       Başarılı bir yıl geçirmeniz dileğiyle, esen kalınız.

Zafer Özer-Eğitim Müfettişi