Nihayet Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim müfettişleri başkanlıklarının kuruluş ve görevleri ile eğitim müfettişleri başkanı ve eğitim müfettişleri başkan yardımcılarının görevlendirilmelerini, görev, yetki ve sorumluluklarını, çalışma usul ve esasları, Eğitim müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcılarının niteliklerini, yarışma ve yeterlik sınavlarını, yetiştirilmelerini, atanmalarını, yer değiştirmelerini, görev, yetki ve sorumlulukları ile Eğitim müfettişleri başkanlığı bürosunda görevli personelin çalışma usul ve esasları ile diğer hususları düzenleyen yönetmelik, 01/03/2022 tarih ve 31765 sayılı Resmi gazete ile yürürlüğe girdi. Ülkemiz Eğitimine hayırlar getirsin. Zira son on yıldır Milli Eğitim Bakanlığının teftiş meselesi üzerinde yoğun münakaşalar devam etmekteydi.

           Yeni bir mevzuat düzenlemesinin ne getirip ne getirmediğini anlamak için, önceki düzenlemelerle karşılaştırma yapıldıktan sonra karar vermek gerekir. Günümüz şartlarında tüm verilere anında ulaşma imkânı olduğundan dolayı bu mukayese işin muhataplarınca rahatlıkla yapılacaktır. Bundan dolayı fazla detaya girmeden bazı hususları gündeme getirmek ve halen aklımıza takılan soruları gündeme getirmek faydalı olacaktır. Hiçbir şey mükemmel değildir, lakin daha mükemmele ulaşmak için ortaya konan düzenlemelerin bilimsel veriler ışığında değerlendirip eleştirmesi gerekir. Meselemiz her daim üzüm yemek olmalı.

     Öncelikle söz konusu yönetmelik içerik olarak 2016 öncesi uygulamada olan yönetmelik hükümleriyle benzerlik taşımaktadır. Bunun yanında yeni müfettiş alımlarında kurum içi (personel-öğretmen) ile kurum dışı (hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme fakülteleri) mezunlar olmak üzere iki kategoride müfettiş alımı yapılacağı hususu farklılık olarak görülebilir. Yine müfettiş alımlarında genel yasa 657 DMK gereği, 35 yaş sınırı getirilmiş. Anlaşılan yaz döneminde yeni müfettiş alımları yapılacak gibi.

           Yönetmelik hükümlerinde belki tam anlaşılamayıp açıklık getirilmesi gereken hususları ve daha önceki dönelerden devredilen bazı soru/sorunları gündeme getirmek faydalı olacaktır.

       1- Yönetmeliğin tanımlar bölümü muhtelif yerlerinde Eğitim müfettişleri başkanlığını  “İl millî eğitim müdürlüğünde oluşturulan eğitim müfettişleri başkanlığını” olarak tanımlarken, 39. Madde Eğitim müfettişleri başkanlığının kuruluşu başlığında, (1) Mevzuatında verilen görevlerin yerine getirilmesi amacıyla il millî eğitim müdürlüklerinde eğitim müfettişleri başkanlığı oluşturulur ile (2) Eğitim müfettişlerinin çalışmalarının koordinasyonu ile rehberlik ve denetim hizmetlerinin yürütülmesindeki bütünlük Başkanlıkça sağlanır.” Hükümleri ilk olarak eğitim müfettişleri başkanlığının teftiş Kurulu Başkanlığı ile İl Milli Eğitim Müdürlüğüne hangi açılardan ne derece bağlı olduğu (hiyerarşik ilinti) hususunda bir belirsizlik izlenimi vermektedir. Bu belirsizliğin netleşmesi gerekir.

       2-Daha öncede belirttiğim üzere yönetmelik hükmü esas itibariyle sistem içinde kadrolama işini/usulünü düzenler. Asıl olan sistemin nasıl bir paradigma ve yöntem ile denetleneceğidir. Yıllardır eğitim teftiş alt sistemi üzerinde asıl tartışmanın odağını; (yapısal anlamda çift başlı denetim dışında) sistemin nasıl denetleneceği üzerinedir. Yönetmelik hükümlerinde (bu önceki yönetmelik hükümleriyle aynı) denetim türlerinden bahsedilmiş. Denetim türleri olarak akademik düzeyde ders olarak okutulan süreç, sonuç, performans, sistem gibi tüm denetim türleri sırlananmış; lakin bunların hangi durum, zaman aralığı ve hangi tekniklerle uygulanacağına dair  detaylı bir açıklamaya yer verilmemiş. Bilindiği üzere eğitim sisteminin denetim usulü, kendi informal yapısı ve kültürü gereği diğer yapılardan farklılık arz etmektedir. 2016 öncesi uygulanan kanıt temelli ve daha çok uygunluk denetimi usulüne uygun olarak düzenlenen ve statik bir yapı olarak değerlendirilebilecek kanıt temelli denetimin bilimsel bir sorgulamaya tabi tutulması faydalı olacaktır. Açıkçası, mevcut haliyle eğitim sistemimizin, özelde okulların geliştirilmesi için “ne, nasıl” yapılması gerekir, sorusunun yeniden sorulması ve cevabının da bilimsel veriler ışığında verilmesi gerekir. Bu konuyla ilgili (akademisyen/uzman ve her kademede eğitimcinin bulunduğu bir komisyonla) olarak bilimsel veriler ışığında, sahici bir “teftiş yönergesinin” hazırlanması gerekecektir.

       3-Bilindiği üzere son kırk yıldır Milli eğitim Bakanlığındaki çift başlı denetim yapısı her platformda(bilimsel/akademik/bürokratik) eleştirildi ve bu konuyla ilgili olarak farklı modeller sunuldu. Her ne hikmetse(ki temeli bilimsel verilere dayanmasına rağmen) bu sorun her aşamada çözülmeye çalışır gibi yapılmasına rağmen bir türlü çözüme ulaşmadı. Tüm teftiş yapısı tek organda birleştirilip yıllardır süren iki başlılık sona erecek derken isimlendirme “Maarif Müfettişliği” olarak değiştirilip, yapılan ve her aşaması tartışmalı olan bir mülakatla Bakanlık bünyesine Bakanlık Maarif Müfettişi olarak 450 kişinin alımı yapıldı, geri kalanlar, 70 barajını geçmesine rağmen kadro yetersizliği gerekçe gösterilerek illerde “Şahsa Bağlı Maarif Müfettişi” olarak İl bünyesinde tutuldu ve bu süreçte(6 yıldır) bakanlığın kurumları genel anlamda sürekli/sistematik bir denetime tabi tutulmamıştı. Daha sonra 09.10.2017 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kararı ile Bakanlık Maarif Müfettişi alım kılavuzunun yürütmesinin durdurulduğu, Danıştay 2.Dairesinin esastan verdiği, kılavuzun hukuka uygun olduğu yönündeki kararının temyiz edilmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 13.12.2018 tarihli Kararı ile kılavuzun hukuka aykırı olduğuna hükmederek kararı bozduğu, bozma üzerine, Danıştay 2. Dairesi 2019/958 E. kararı ile kılavuzun iptal edildiği, davalı idarenin temyiz etmesi üzerine de; 2020/1870 Esas nolu kararı ile onama kararı ile tamamen iptal edilmişti. Önceki dönemden devredilen bu sorunun çözümü üzerinde hiçbir düzenleme olmadı. Bu durumda meslek mensuplarının moral/motivasyonu ve yönetsel adalet algısının ne durumda olduğu üzerinde bir araştırma yapılması gerekmez mi?

        4-Muhtemelen yaza doğru yeni müfettiş alımları yapılacaktır. Kariyer meslek grubu olarak müfettişlik mesleğine geçmek isteyenlerin (özellikle öğretmenlerden) icra etmiş oldukları mevcut mesleklerden bir üst kertede mali ve sosyal haklara sahip olması gerekir ki, böyle bir meslek grubuna geçmek istesin. Özellikle mali olarak avantaj sağlamayacak meslek grubuna bir öğretmen niçin geçmek istesin. Üstelik ilk ataması yine muhtemelen başka illere yapılacak ve rotasyona maruz kalacak. Batı illeri ya da kendi memleketinde, kendi istediği bir okulda görev yapan bir öğretmen ciddi sınavlardan geçip eğitim müfettişi olup, kendi yerleştiği çoluk, çocuğa karıştığı mekândan ayrılıp uzak illere atanıp, asgari beş yıl çalışıp ve her aşamada rotasyona maruz kalması için makul, mantıklı ve mali gerekçeler olması gerekir.

       Mevcut haliyle illerde görev yapan müfettişlerle bakanlık bünyesinde görev yapan müfettişler arasında özlük ve mali haklar anlamında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Diğer bir açmaz ise, daha önceden bakanlık müfettişi olup, illerde bırakılan müfettişler eski mali haklarını almaya devam etmekteler. Yani aynı ortamda görev paydaşı olan iki eğitim müfettişi arasında mali olarak ciddi oranda açıklık mevcut. Bu çelişkinin öncelikle düzeltilmesi gerekir. Diğer yandan aynı işi yapan müfettişler arasındaki bu farklılık, çalışma barışı ve yönetsel adalet ve güveni zedeleyecektir. Bu gerçek ıskalanarak sistemin gelişimini personelden beklemek ne kadar sahici olur?

       Bakanlığımız dile getirmeye çalıştığımız bu problem alanlarını elbette biliyordur. Yönetim biliminde bir ilke vardır; “denetleyemediğin kurum senin değildir” Hele hele eğitim sorunlarımızın aşılması noktasında bu ilkenin anlamı üzerinde yeniden kafa yormak gerekecektir. Zira bu alanda hata yapma lüksümüz bulunmamakta. Bunun için öncelikle eğitim çalışanlarının moral, motivasyon ve bünyesinde bulunduğu sisteme tam güven tesis etmeleri gerekir. Yeni yönetmelik ülkemize hayırlar getirmesi dileğiyle. Sağlıkla kalınız.

Zafer Özer-Eğitim Müfettişi