Eğitim camiası olarak o kadar çok karşılaştık ki SÖZLERİNİN MUSA, EYLEMLERİNİN FİRAVUN olduğu insan topluluğuna. Musa gibi olmak için söz söyleyenler de Firavun gibi eylemler de bulunanlar da aynı kişilerdi. Bu fıkrayı daha önce duydunuz mu bilmiyorum ama anlatacaklarımı destekler tarzda olacağı için paylaşmak istedim sizlerle.

Hacı olarak bilinen ve dindar olduğunu her ortamda övüne övüne dile getiren bir şahıs bankaya yatırdığı parasının faiz hesaplamalarında sıkıntı olduğunu düşünerek bankasına başvurur. Bankada hatırı sayılır bir parası olduğu için sırada bekletilmez ve direk banka memuresinin karşısına davet edilir. Çay fincanının banka memuresinin sol elinde olduğunu görünce kendinden emin bir edayla olaya hemen müdahale eder ve der ki; sol elle bir şeyler yemek, içmek Peygamberimizin sünnetine aykırıdır. Bunu bir daha yapma der ve ekler Allah korusun GÜNAHA GİRERSİN diye de uyarır. Şaşkına dönen bankacı memure; tamam Hacı Amca tamam da sağ elimle SİZİN AYLIK FAİZ ALACAĞINIZI HESAPLIYORUM, bir hata var mı yok mu ona bakıyorum o yüzden çayımı sol elimle içmek zorunda kaldım der.

Bu fıkra karşısında düşünüyor insan! Şimdi burada günah olan nedir? 1-HACI AMCANIN FAİZ ALMASI MI? 2-HACI AMCANIN SÖZLER İLE EYLEMLERİNİN FARKLI OLMASI MI? 3-BANKACI KIZIN SOL ELİYLE ÇAY İÇMESİ Mİ? Eğitim camiası da ne yazık ki bankacı memure gibi şaşkın duruma düşürülme gayreti içerisine düşürülmüştü. Bu ülkenin aydın kesimi dediğimiz eğitim camiası; ötekileştirmenin, ayrıştırmanın, sindirilmenin ve eylemsel olarak susturulmanın tam da içinde bir süreç yaşadı. Birileri eğitim camiası üzerinde güç gösterisine dönmüş eylemlerine mücadele adını koymuştu. Oysaki yaşadığımız Vatan Toprağı tarihin her döneminde bir ve beraber olmamızı zorunlu kılmıştır. Bunun dışında yapılan tüm eylemler ise bu ülke insanı için bir satış, geleceğimiz adına bir hezimet, şahsi çıkar düşünenler için büyük bir perişanlık ve Memleket insanına yapılmış çok büyük bir ihanet oluşturur. Yönetici atamalarında yaşanan ötekileştirmeyi hepimiz ibretle ve hayretle takip ettik. Tehdit ederek, görevden alarak memuru sindirmeye çalışanları gördük. Adaletin, hakkaniyetin, liyakatin kişisel menfaati gözeten bir takım zümre tarafından katledildiğine şahit olduk. Sonra da topyekûn suçlu olduk ve eğitimdeki başarısızlığın sebebi olarak gösterildik. Kamu da ayrımcılık artık ayyuka çıktı; adamın adamcılığı maalesef kol gezerken kariyer ve liyakat sahibi kişiler yok sayıldı. Sendikal haklarından dolayı eylemlere katılanlar, bu haklarından dolayı ceza verilemeyeceğini bile bile soruşturmaya maruz bırakıldı. Hak, Hukuk ve Adalet diyen her kesimi; stadyumlarda maç izleyen taraftar topluluğu gibi görenler, oradaki devasa lambaların her daim yanacağını düşünenler, maç bittiğinde stadın karanlığa bürüneceğinden habersizce ortalıkta dolaşanlar yanılacaklar demiştik, yanıldılar. Onlar sanıyorlardı ki bu zulüm baki kalacak. Ama bilinmelidir ki HER HESABIN BİR TERSİ, HER ZULMÜN SÜRESİ VARDIR. BİR TİLKİ HÜKMÜ VARSA, BİRDE KURT TÖRESİ VARDIR. Biz sustuğumuzda onlar korktuk, beklediğimizde sindik, sabrettiğimizde bittik sanıyorlar. Oysaki korkunç bir yanılgı içerisindeler: Korkmak, sinmedik ve bitmedik ama anlayamadılar. Bilmiyorlar ki, her Firavun ‘un bir Musa’sı, her Nemrut’un bir İbrahim’i vardır.