İlahiyat camiasında özellikle “kelam” sahasında hocaların hocası olarak bilinen Prof. Dr. Hüseyin ATAY hocanın Akıl ve Kur’ an Işığında 1400 Yıllık Süreçte İslam’ ın Evreni “BEN” adlı kitabı dini yelpazenin hemen hemen her sahasındaki tartışmalara bilindik kabullerin dışında farklı bir açıdan çözüm önerileri sunan bir kitap olması nedeniyle özellikle gençlerin okuması hakikaten faydalı olacaktır. Atay Hocanın yarım yüzyılı aşan bilgi, birikim ve tecrübesinin hülasasını herkesin anlayacağı dil ve üslupta yazması okunurluk/istifade etme açısından da faydalı bir çalışma özelliği taşımaktadır.  

       Atay Hoca 335 sayfaya sığdırdığı kitabında 40 ana konuya kabul gören bilindik cevapların dışında özet niteliğinde ancak doyurucu açıklamalarda bulunmuştur. Başlangıçtan günümüze İslam dünyasının gündeminden düşmeyen kritik konular masaya yatırılmış; tanrının insandan ne istediği bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak İslam(vahiy) düşüncesindeki kırılma hatlarını ve buna bağlı olarak İslam dünyasının geri kalma nedenlerini eleştirel bir bakış açısıyla analiz etmiştir. Hz. Peygamberin vefatının hemen ardından İslam İnanç esaslarının insanın doğası ve sosyo/politik duruma bağlı olarak ne gibi dönüşüm ve kırılmalara maruz kaldığını, bu kırılmaların nedenlerini ve sonuçlarını her hangi bir duygusal etkiye maruz kalmadan bir bilim adamı duruşuyla gerçekçi bir şekilde açıklamıştır.

         Kitapta sık sık referans gösterdiği Mısırlı Alim Cemal Benna(İhvanı Müslim’ i kuran Hasan El Benna’ nın kardeşi) ile oluşan diyaloglarının anlatan Atay Hoca, Cemal Benna ile ilk mektuplaşmasında Cemal Benna’ nın “-Niye Türkiye’ deki Laiklikten yazmadın?” sorusuna; -Türkiye’ de laiklik olmasaydı Hüseyin Atay ya öldürülür, ya sürgün edilir, ya da tutsak edilirdi, cevabını verir. Müslüman düşünürlerinin çoğunun özgürlük ve laikliğe(almaniye) olumlu bakmadıklarını ifade eden Atay, Kur’ anda yüze yakın ayette insana inanç özgürlüğünü verdiğini, dinde zorlamanın olmadığını, inanmanın bir tercih olduğunu, tercihte bulunabilmek içinde insanın öncelikle özgür olması gerektiğine sürekli vurgu yapar. 

       Modern dönemlerin en çok tartışma konusu olan ve özellikle günümüz gençlerini dini inanç tercihini/yönelimlerini belirleyen (teist/deist/ateist) kritik sorular olan akıl/vahiy ilişkisi ile din-bilim uzlaşır mı çatışır mı sorularına cevaplar verir. İslam toplumlarının bu günkü duruma düşüren nedenleri açıklarken bu konuda üç sınıfı sorumlu tutar. Aslında kitabın tamamını bu tespitin açılımı olarak değerlendirilebilir. Atay Hoca, İslam Milletlerini bu günkü duruma düşüren üç sınıf olduğunu söyler. Birinci sınıfın bin dört yüz yıllık siyasilerin, İkinci sınıfın cahil halkın ve Üçüncü sınıfın da yeteneksiz din öğreticileri olduğunu, bu üç sınıfın Kur’an dan ayrı düştüğünü özellikle belirtir. Atay Hoca açıklamasını şöyle devam ettirir:  

       “Kur’an dan önce ve Hz. Muhammed’ den önce Yüce Tanrı’ nın elçilere gönderdiği vahiy doğru iman ile yanlış imanı düzeltmekti. Ancak, Hz. Muhammet’ e gönderilen iman değil bilim idi. Bilimde yanlış olmaz, olursa onu herkes anlar, imanda yanlış olursa onu Tanrı’ dan başkası anlamaz. Bunun için Kur’an da iman ettiklerini söyleyenleri Kur’ an yalanlamaktadır. İman bilime dayanırsa onu kimse yanlışlayamaz. Kur’ anın evrensel bir mesaj olarak üç ilkeye dayanmaktadır. Birincisi, Kur’anın kendi sözlü deyimleridir. Bunlar insanlığın geniş tarih boyunca öz akıllı insanların buldukları ve anlattıkları evrensel iali ilkelere, bir de tarih boyunca yüce Tanrı’ nın gönderdiği elçilerle deyimlediği sözel ve evrensel ilkelerden özetlenen deneyimli akıllı çıkarımların sözle Kur’ andaki deyimlemelerine dayanır.

        İkinci önemli evrensellik ilkesi Kur’an daki açıkça deyimlenen şura meclisidir. Bu danışmayı Hz. Muhammed uygulamış ve yapılış örneğini göstermiştir. Ancak 1400 yıl içinde iki kez uygulandığını görürüz. Birincisi 1876 yılında Osmanlı İmparatorluğunda birinci toplantıda uygulanmış ve sonra kalkmıştır. Bu meclis 2. Abdülhamit’ in başkanlığında idi ve aldığı karar sultanın düşüncesine aykırı olduğu halde uygulandı. Şura meclisi neye karar verirse, Kur’ an onu geçerli görür. Şura meclisinin sırf başkanın düşüncesine uygun diye hükümde bulunması Kur’ ana v Hz. Muhammedin uygulamasına aykırıdır. İkinci Şura Meclisi 1920’ de açılan TBMM’ nin birincisidir. Bu şura meclisini kanun koyan meclis olarak görüyorum. Kur’ anın ilkelerini toplumun geleceğinde durumun gerektirdiği biçimde yorumlanmasını üstlenir.

       Kur’anın devletin içinde hükümetlerin toplumla ilgili yargılar ve hükümlerde düşünce ve anlayış, yorum yapma bilimine sahip olan müçtehit denilen kimselerin birleşerek yaptıkları içtihatlar, yorumlar da Kur’ anın yol ve olanak verdiği yargılar vermelerine bilginlerin icmai, birleşmesi uzlaşması denir. Kur’anın getirdiği İslam yönetimi evrenselliği bu üç ülküye dayanmaktadır. Kur’ anın bugüne ve yarına çözüm üretecek yöntemi, bu üç ülküye getirilecek açılımlara ve gereken yorumlara inananların çalışmalarına bırakılmıştır.”

       Atay hoca, bu noktada iç açıcı bir tablo sunmaz. Tanrının mesajını çarpıtmaya yönelik olarak ana kırılmanın Mutezilenin yasaklanması olarak görür. “İkinci Hicri çağın başladığı dönemlerde yeni Müslüman olan toplumları geleneklerinde olan bilim sevgisi Kur’ anın bilime verdiği en üstün şerefi kavrayarak güçlü ve akla öncelik veren bir düşünce akımı oluşturan yansız bir bilim hareketi (mutezile) başladı…. 861 yılında mutezilenin yasaklanmasıyla İslam Dünyasında dört rivayetçi kurum akla karşı çıkarak topluma egemen oldu. İşte 861 yılından bu yana 2019 yılına dek İslam dünyası bunların egemenliğinde akıldan ve Kur’ andan uzak olarak cahilliğin bataklığında karışıklık, çatışma ve kan revan içerisinde bocalamaktadır.”

       Atay hocanın ezber bozan en bilindik tespiti kader inancı ile ilgili düşüncesidir. Kitabında da bu konuyu mükerrer olarak ele almıştır. “Aklın yasaklanmasından altmış yıl sonra Ebul Hasan Eşari Kur’an daki Arap putperestliğinin kader inancını eleştiren ayeti görmeyerek, görse de Arap olduğu halde anlamayarak, kadere inanmayı bütün Müslümanların beynine çorap gibi örmüştür. Bu kader inancının bin yıldır çöreklenmiş olması, akıl yasağının bir sonucudur.” Demek suretiyle kader inancının İslam toplumlarında durağan, edilgen kişiliklerin oluşmasını sağladığını, bunun sonucu olarak da hayatı inşa ve dizayn eden aktif bireylerin yetişmesine mani olduğuna vurgu yapar.

       Günümüzün gençlerinin sağlıklı(araştıran, okuyan, soran, sorgulayan, eleştiren)   bir zihin ve din algısı oluşturması için Atay hocanın bu kitabını okumasında fayda görüyorum. Son söz olarak kitabın son paragrafını alıntılıyorum. “İslam dünyasında 1400 yılda danışma meclisini ilk toplayan Türkiye Cumhuriyeti’ ni kuran Mustafa Kemal Paşa’ dır. Burada meclis yasa yapardı. Mustafa Kemal paşa uygulardı. Ancak, Cumhuriyeti kurdu ve birinci meclis kalktı. İkinci Meclis yani 1927 meclisi işe başladı ve danışmaya gerek görmediler. Meclisi başkan yönetiyor. Yasalar danışmasız çıkıyor ve uygulanıyor. Meclis başkanının buyruğuna uyuluyor. İslam dünyası Ebu Bekir’ den şimdiye dek devlet olamadı.”

       Kitabın, yerleşik kabul ve ön yargılardan uzak bir şekilde özellikle gençlerce okunması gerekli ve faydalıdır. Atay Hoca bu ülke için bir değerdir ve onun yolunu geliştirerek takip eden alanına vakıf öğrencileri azımsanamayacak nitelik ve niceliktedir. İslam dünyasının hakikaten insanlığa katkı sağlayacak bir medeniyeti inşa edebilmesi için öncelikle inanç esaslarını(teoloji) şekillendiren bilgi kaynağını hurafelerden arındırması gerekir. Bunu da müşterek bir akılla, tali esaslardaki ayrılıkları bir kenara iterek, ana esaslar ekseninde oluşturacağı modelin kuramsal alt yapısını inşa etmesi ile mümkün olacaktır. Gençlerimizin kafası hakikaten çok karışık vaziyette. Çözüm üretme adına bu hayati sorumluluğun yükünü, ülkenin yetiştirdiği nitelikli beyinlerin(aydın/ulema) üzerine alması bir zorunluluk olarak görülmelidir. Vesselam.

Zafer Özer-Maarif Müfettişi

Kaynak:

-Atay Hüseyin, ben, Akıl ve Kur’an Işığında 1400 Yıllık Süreçte İslam’ ın Evreni. Destek Yayınları, İstanbul; 2019