Eğitim her şeydir... İnsanı yetiştiren, dönüştüren, gerçek hayatı anlamasına fayda sağlayan en temel ihtiyaçtır… Eğitimden yoksun bir hayat, su görmeyen toprak gibidir… Hiçbir şeyin yeşermediği, renklerin solduğu, canlılığın bittiği…

Hayatın her aşamasında farklı tecrübeler ediniriz… Bazen Görerek, bazen yaşayarak ve bazen de tecrübeleri dinleyerek…

Dünyaya gözlerimizi açtığımız günden kapayacağımız güne kadar eğitimle hemhal oluruz…

Eğitimden yoksun bir hayatı düşlemek güneşin olmadığı bir dünyanın hayalini kurmak gibidir… Aristoteles der ki; “ Eğitim, refah anında bir süs, felaket sırasında bir sığınaktır.”

Bu denli önem arz eden bir kavramın yok sayılıp kısa günün karı mantığıyla kendi eğitimini sınırlandırmak uçurumdan aşağıya kendini kontrolsüzce bırakmaktır… Son dönemlerde eğitim sitelerinde de bahsi geçen “gençler açık liseye kaydını yapıyor” başlığı can sıkıcı bir hal aldı…

Gençler okumaktan mı vazgeçti yoksa okuyup ne olacağım mantığından yola çıkıp erken yaşta mal mülk sahibi olayım mı diye düşünüyor?

Aslında birçok etken var…

1.    Aile faktörü

2.    Çevre faktörü

3.    Ekonomi faktörü

4.    Gelecek kaygısı faktörü

5.    Sosyal medya faktörü…

Türkiye’de eğitim sistemi süregelen sistemsizlikten ötürü başarılı olamıyor… Böyle giderse başarı kelimesinin düşünü bile kuramayız…

Evvela eğitim özerkleşmelidir… Kendi içinde her türlü düşünceden arınmış ve yalnız gelecek neslin daha iyi yetişmesi için bir çalışma içinde olmalıdır… Özel bir statüye kavuşmalıdır…

Türkiye’ye has kendi özüne has bir eğitim sistemi ile yoluna devam etmelidir… Bu doğrultuda öğretmen olacak kişi veya kişiler birçok aşamadan geçmelidir… Çünkü öğretmen en önemli dinamiktir…

Geçmişimizde uygulanmış ve başarı sağlanmış öğretmen yetiştirme yöntemimiz var… Doğruyu en düzgününü başka yerde aramanın mantığı yok…

Uygulanmış ve başarılı olunmuş öğretmen yetiştirme sistemimiz var… 16 Mart 1848’de açılan Dârülmuallimîn ve lise ve dengi okulları içine alacak şekilde öğretmen yetiştirmek maksadıyla 1891 yılında “Dârülmuallimîn-i Âliye” açılmıştır…

O dönemlerde yetişen öğretmenleri dijital çağda bile anıyoruz…

Demek ki, sistem olunca sonuç alınabiliyormuş… Öğretmen yetiştirme sistemimiz şöyle olmalı böyle olmalı demeye gerek yok…

Aileler gençler üzerinde psikolojik baskı kuruyor… Her türlü imkânı sunup sonuç bekliyorlar…  Sunulan imkânlar ailelerin kendi hayallerine ulaşma çabasıdır… Kendi çocuğuna “Sen ne olmak istiyorsun” sorusu yerine, “Sen bu mesleği tercih et, bu meslek senin geleceğini kurtarır” mantığı ve yatırımıdır…

Çocuğun öz kapasitesi, istekleri ve idealleri maalesef kimseyi ilgilendirmiyor! Okumayan, okuyamayan ve hedefine ulaşamayan ailelerin çevrenin de psikolojik baskısıyla kendi hedeflerine ulaşmak için çocuklarına baskı yapıyorlar maalesef!

Ailelere sorsanız çok sert karşılık alırsınız ama psikolojik altyapıda yaşanmışlıklar var!

Ailelerin ve gençlerin arkadaş çevresindeki ekonomik kaygıları gençleri olumsuz etkiliyor… Fikirlerini ve ideallerini bir anda yıkıp götürüyor… Sosyal medyada yayılan kısa yoldan para kazanma yolları da ayrıca gençleri etkiliyor… Birkaç arkadaş bir araya gelip para kazanma yolları güdüyorlar…

Tüm bu etkenler bir araya gelince gençlerin okuyup ne olacağım düşüncesine kapılıp yaygın eğitime başvurmaları olağan ve doğaldır… Kimse gençlere kızmasın! Onların bir günahı ve suçu yok! Kabahatli biz büyüklerin, hayatı yaşamış görmüşlerin onlara yol açmasıdır…

Gençler!

Ne olursa olsun okumalısınız… Emin olun okumaktan başka çareniz yok… Okumayı yalnız para kazanma yolu olarak görmeyin! Zaten öyle gördüğünüz için mutsuzsunuz ve çevrenize bakıp “biz okusak ne olur, okuyanı da görüyoruz…” gibi düşüncelere kapılıyorsunuz…

Yanlış düşünüyorsunuz!

Yaygın eğitim insana diploma katar… Başka da hiçbir şey katmaz. (istisnalar hariç)

Gençler!

Birçok sosyal topluluğun içindeyim… Her alanda bulundum, bulunuyorum… Öğrenmekten ve görmekten hiç bıkmadım… Belli bir seviyeye gelmiş insanlarla çeşitli sebeplerle bir araya geliyoruz… “Her şeyim var, ulaşamadığım çok az şey var ama keşke okusaydım” diyorlar…

Okumayı ders kitapları ve maddiyat olarak görmeyin… Okumak aslında bir kültürdür… Farklı insanları görme mekânıdır öğrenme merkezleri… Bu merkezlerde adeta yeniden doğuyoruz… Hayata gözlerimizi açıyoruz…

Başkalaşıyoruz, hayatın her aşamasını görüp yaşıyoruz… Kendinizi bu nimetlerden mahrum bırakmayın… Hayatı para ve eğlence olarak görmeyin… Bir değeriniz olsun, bir duruşunuz olsun, kendiniz gibi olun…

O zaman hayat anlam kazanmaya başlar, o zaman evet, şimdi oldu diyebilirsiniz… Aksi halde hayatın en acımasız tarafını görür, yaşar ve silleyi yersiniz!

Vesselam

Hamza KILIÇASLAN