20. Milli Eğitim Şurası büyük bir heyecanla toplandı. Eğitim camiasının bütün dikkatleri bu Şura üzerine odaklanmıştı ki ilk günde gerek siyasi otorite kanadının açıklamaları gerekse yetkili sendika yöneticilerinin açıklamaları meslek kanunun sorunlu, arızalı ve prematüre doğacağının işaretini verdi. Nihayetinde öğretmen camiası da adeta sükûtu hayale uğradı.

Sanki öğretmenin itibarı ve buna mukabil geliri önemli ölçüde artmış gibi koro halinde duyuran kesimler büyük bir gürültü çıkararak sanki bir lütufmuş gibi en üst popülist perdeden yazılı, görsel medyadan duyurdular. Yetmedi siyasi cenah, sendika yöneticileri ve bazı(!) sendika üyeleri ve gözü kör ve kulağı sağır yandaşlar akıl tutulması denebilecek paylaşımlarla öğretmene kaybettirdikleri itibarın, sosyal ve ekonomik hakların verildiğini peşi sıra yine koro halinde ilan ettiler.

Dağılmaya yüz tutan safların toparlanması için pompalanan bu popülist iksir pratisyen hekimlere ve uzman doktorlara verildiği söylenen 2500 ve 5000 TL ek zammın ilan edilmesiyle -ki bu girişimin bile seçmen algısını dizayn etmeye yönelik bir girişim olduğu düşünülüyor iken kamu çalışanları arasında orantısız bir zam olarak görüldüğü için geri çekildi- öğretmen camiasında tartışmalar derinleşti ve siyasiler ve sendikalar tarafından yapılan bilgi kirliliği, yerini meselenin anlaşılmasına ve öğretmen camiasına öyle anlatıldığı gibi 3600 ek göstergenin, 1000-2000 TL ek zammın şarta bağlandığı ve bu şartların oluşması için uzun bir zamana ihtiyaç duyulduğunun anlaşılması ile öğretmen camiasında daha büyük bir hayal kırıklığnıı yarattığı gözlendi.

Her toplu sözleşme görüşmelerinde büyük hayal kırıklıkları yaşatan sonuçlara imza atan, en yakın rakip sendikadan iki kat fazla üyesi olmasına rağmen İLKSAN seçimlerinde her seferinde hezimete uğrayan, sendikayı siyasi partinin propaganda aracına çeviren, önemli bir bürokrat ve siyasetçi ile görüşmeyi ve fotoğraf çekmeyi “kamu çalışanlarının sorunlarını çözüyor” algısı verip öbür taraftan siyasi kariyer planlamasına ve mevcut yerini korumaya tahvil eden ve son olarak da 3600 ek gösterge, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve son olarak da 2022-2023 yıllarına ait iki yıllık toplu sözleşme zammını Ocak 2022’de tüm memurlara % 35 zam olarak (2022 yılı için 5+7, 2023 yılı için 8+6, 2021 enflasyon farkı yaklaşık yüzde 8 olmak üzere toplamda % 34 toplu sözleşme zammını bir lütufmuş gibi Ocak 2022 de tek seferde verilecekmiş gibi gösteriliyor) medyaya servis ederek hedef saptırıcı algılarla izah etmeye çalışan yetkili sendikanın merkez ve taşra yöneticileri ve temsilcileri kamuoyunu doğru bilgilendirmedikleri ve sendikal yetkiyi kötüye kullandıkları sürece öğretmen camiasının ve kamu çalışanlarının sosyal ve ekonomik sorunları bir sorunlar yumağı şeklinde büyümeye devam edecektir.

Üzülerek söylüyorum ki Öğretmenlik Meslek Kanunu kamuoyuyla paylaşıldığı haliyle kanunlaşırsa sakat doğacaktır, özürlü doğacaktır, PREMATÜRE BİR KANUN olarak doğacaktır.

Paydaşları ile enine boyuna tartışılmadan, görüşülmeden, sağlam temele oturtulmadan kanunlaşacak Öğretmenlik Meslek Kanunu bazı sendikacıların, bürokratların ve akademisyenlerin ellerinde göz göre göre kurban edilecektir.

Sanki bütün öğretmenlere verilmiş bir hak gibi 1000 TL, 2000 TL gibi rakamları pazarlayan sendika yöneticileri ve bazı yandaş üyeler bu tutum içinde oldukları sürece öğretmen sömürülmeye ve aklıyla dalga geçilmeye devam edilecektir.

Şayet e-devlet üzerinde sendika üyeliğinden istifa hakkı olsaydı yetkili ve yoldaş sendikanın içine düştüğü durumu tahayyül etmekte zorlanırdık herhalde.

Yetkili sendikanın kayıtsızlığı, öğretmenin ve kamu çalışanlarının taleplerinin ve beklentilerinin doğru bir şekilde yukarıya iletilmemesi yukarıyı da zor durumda bırakmıştır. Öğretmen bugün sendikalara değil siyasi otoriteye tepki gösterir duruma gelmiştir. Oysaki yetkili sendikalar talepleri yukarıya doğru bir şekilde götürmeliler ki siyasi otorite de bu taleplere göre planlama yapabilsin.

Yardakçılar, yalaka ve dalkavuklar siyasi otoriteye işlerin iyi gittiğini, her şeyin yolunda olduğunu, kamu çalışanlarının ve bu milletin kanaatkâr olduğunu, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sloganı atılırsa her zamanki gibi yelkenlerin suya indirileceğini ve bütün dertlerin unutulacağını söylüyorlarsa hata ediyorlar.

Eğitim sistemi için kanıta dayalı araştırma verisi, fikir, yayın ve proje üretip sonuçlarını kamuoyuna mal etmeyi amaçlayan bağımsız bir düşünce kuruluşu olan ve Türk Eğitim Derneğinin vizyon ve misyonu çerçevesinde 27 Kasım 2012 tarihinde kurulan TEDMEM’in 15 Aralık 2018’de taslak halinde yayınladığı Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmen camiasının sorunlarını temelden çözecek bir anlayışla hazırlanmış en iyi Öğretmenlik Meslek Kanunu olarak göze çarpıyor. Üzerinde bazı değişiklikler yapılarak kanunlaşmasının sağlanması siyasi otoritenin göstereceği iradeye ve sendikaların alacağı pozisyona bağlıdır. Öğretmenin mali ve sosyal hakları ile ilgili en ciddi ve en tutarlı çözümlerin sunulduğu bu taslak kanunun yasalaşması için yetkili sendika tutarlı bir duruş ortaya koyacak mı hep beraber göreceğiz!

Ortada dolaşan sadece –meli –malı, -mış, -miş ile biten, siyasi otoriteyi öfkelendirmekten çekinecek biçimde hikâyeci bir üslupla hazırlanan Öğretmenlik Meslek Kanunu taslakları siyasi otoriteyi ürkütmemek niyetiyle hazırlanmış taslak kanunlardır.

İki dönemdir Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen genel başkanı. Her dönem 4 yıla tekabül ediyor. Yani bu görevleri yedi yıldır sürdürüyor.

Ekim 2022’de üçüncü dört yıl için aday olacak. Karşısına doğru ve karizmatik bir aday çıkmazsa muhtemelen bu şube başkanları ve üst kurul delegelerinin oylarıyla yine seçilecek. Ancak 81 ildeki şube başkanları ve üst kurul delegeleri arzu ettiği şekilde çıkmazsa karşısına çıkacak adayın profiline göre kaderi belirlenecek.

Burada önemli olan en önemli ve en kritik nokta Ekim 2022 de 81 ilde gerçekleşecek şube yönetim kurulu seçimleri olacak.

Öğretmen camiası ve ilgili sendika üyeleri önümüzdeki sendika seçimlerini ciddiye almak zorundalar. Zaten yetkili sendika yöneticileri “siyasi irade giderse biz de gideriz” düşüncesini iyice içselleştirmiş görünüyorlar.

Ezcümle;

Öyle anlaşılıyor ki gerek 3600 ek gösterge, gerek Öğretmenlik Meslek Kanunu gerekse ek zam planlaması bir seçim yatırımı olarak kamu çalışanları ve memur adaylar üzerinde bir seçmen kümelenmesi üzerinden seçmen algısı oluşturularak bir seçim yatırımına tahvil edilecek.

Üzülerek belirtmeliyim ki 300 bin liralık ikinci el bir otomobilin 800 bin liraya çıktığı, 1 doların 15 TL’ye, 1 gram altının 800 TL’ye tırmandığı, fiyatı 50-55 TL olan beş kilogram ayçiçek yağının fiyatının 120 TL’ye, 5 kg sızma zeytinyağının fiyatının 500 TL’ye dayandığı bir ülke de aylık geliri asgari 2000 dolar ile 4000 dolar aralığında olan bir sendikacı ile aylık geliri on bin dolarların üzerinde olan siyasetçi ve bürokrat aylık 200-500 dolarla geçinen bir asgari ücretlinin, memurun, öğretmenin halinden nasıl anlayabilir ki?

Yaşadığımız bu ekonomik koşullarda asgari ücret en az beş bin TL, en düşük devlet memuru maaşı dokuz-on bin TL olmalı ki hem siyasi ve he de sosyal istikrar sağlansın.  

Taraf olmak, yandaş olmak, dalkavukluk yapmak, üzerini örtmek, her şeye rağmen savunmak yerine gerçekleri muhataplarının yüzüne söylemiş olsaydık belki bugün daha güzel şeyler konuşuyor olacaktır.

Dost acı söyler ama hakikat ne yazık ki böyle!

 Faruk YILDIZ

Eğitimci-Yazar