Gençliğimizden beri Osmanlı sonrası/Cumhuriyet başı Türk modernleşme ve siyasal olayların tarihini nerdeyse birbirine muhalif iki farklı anlayış(kabul) üzerinden öğrenirdik. Gençler olup biteni, içinde doğduğu siyasal düşünce kalıpları içerinde değerlendirirken, onları sürekli bu kalıplara mahkum etmeye çalışan örgütlenmeler planlı bir şekilde kendi ideolojik kabullerine uygun yorumlar yapan sözde yazarları(tarihçi, bilim adamı vs.) sahada etkin tutarak kendi taraftarlarını konsolide ederlerdi. Sonuçta yürütülen davanın bilimsel dayanağa ihtiyacı vardı. Tarih bilimi açısından bu alan, resmi ve resmi olmayan tarih diye tanımlanmıştı. Ve insanlar tarih bilimi açısından kendini tarihçi diye tanıtanların niteliğine bakmadan, duymak istediklerini söyleyenlere rağbet gösteriyorlardı. Niteliğin fark edilmesi de, bir nitelik gerekirdi. Bu şekilde gençlerimiz tarihi olay ve olguları, sürekli olarak belli ideoloji kalıpları üzerinden şartlandırılmak suretiyle; bir açıdan bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma gibi bir handikabın içine sürüklenmişlerdi. Lozan Barış Antlaşması da hep böyle değerlendirilmiştir. Biz en iyisi Lazan barış Anlaşmasını işin üstadı İlber Ortaylı Hocadan dinleyelim.

       “Bir kere şunu bilelim, Lozan ne hezimettir, ne de zafer! Lozan bir uzlaşmadır. Anlaşma masasında zafer falan olmaz, bunlar boş laftır. Böyle bir masadan zaferle kalkabilmeniz için karşınızda ancak çok aptal bir güruhun oturması gerekir! Diplomasinin zaferi olmaz, olsa da Avrupa hiçbir zaman bunu Türklere tattırmaz. Kurtuluş Savaşı'nda süngümüzü nereye dayadık ve nereyi fethettiysek ancak onları aldık. Hatta savaş tazminatımıza karşılık küçük bir toprak bile verilmedi; sınırımızın ötesinde kalan Karaağaç İstasyonu'nu bize bağladılar.

       Zor şartlarda kazandığımız ve devam edemeyeceğimiz bir savaş için Lozan, cihan savaşını bitiren bir uzlaşma örneğidir.. Lozan'daki taraflardan hiçbiri o masadan bütün istediklerini elde ederek kalkmayı başaramamıştır. Kaldı ki "uzlaşma" dediğimiz kavramın esası budur zaten. Türkiye "Misak-ı Milli" dediği sınırlar içindeki büyük kısmı kurtarabildi ama onun dışında ileriye gidemedi.. Atatürk istemez miydi doğduğu şehre, Selanik'e kadar gitsin, Batı Trakya'yı kurtarsın? İstemez mi insanlar Bulgaristan Türkiye'nin elinde olsun? Adalar tekrar Türkiye hâkimiyetine geçsin?..

       O zaman da Antakya, Halep isteniyordu. Hatay sonradan geldi elimize, ama Halep gitti... Musul'un konuşulduğu biliniyor ama petrol kıymet kazanmaya başlıyor. Alamıyorsun.. Bugün söz konusu değil artık..

       Lozan Antlaşması'nın 1970'lerde Seha Meray tarafından zabıtları yayımlandı. Çokça söylüyorum, bugün Lozan'ı konuşanların hiçbiri bu zabıtları okumamıştır. Ne sağcılar biliyor Lozan'ı, ne de solcular!..

       Solcular, "Türkiye nüfus mübadelesi yaptı, etnik bakımdan ülkeyi temizledi," diyor. Hayır efendim, o öyle değil!.. Mübadeleyi Türkiye istemedi, Lozan'da hiç görüşülmedi. Lozan Antlaşması'ndan sonra, Venizelos hazretleri istedi. Çünkü Yunan solu "Megali Idea" ile hareket etti: Pontuslar, İyonyalılar falan hepsi Yunan anavatanına katılacak! Tam bir hayâl!.. Yunanistan az nüfuslu. Büyümüş nüfusa ihtiyacı var. "Megali Idea" suya düşmüş.. "Burayı adam edelim" diye Türkiye'deki bir buçuk milyon nüfusu istiyor. Ve aldı da bu şekilde..

       Aldı da ne oldu? O kadar insanı iş-güç-arazi sahibi de yapamadı doğru düzgün. Biz karşılığında yarım milyon kişi aldık ve onlara biraz daha iyi şartlar sunduk, Yunanistan'a göre.. Tabii, sorsan, hiçbir muhacir halinden memnun değildir.

       Mübadele bir zorlamaydı Türkiye'ye ve Türkiye bunu kabul etmek zorundaydı, çünkü tükenmişti..

       Lozan, fevkalade yorulduğumuz, artık kıpırdama ihtimalimiz olmayan bir zaferden sonra imzalanmıştır. Üstelik, karşı taraf açısından da, hem Yunanistan hem Büyük Britanya için de şartlar böyleydi. Ama şunu söylemeli: Savaştan sonra Yunanistan'ı diplomasi ile korudular. Türklere bunu hiçbir zaman yapmazlar..

       Ege adalarına gelince.. Bu adalar zaten Balkan Savaşları sırasında elden çıkmıştı. Yunanistan da Balkan Savaşları sırasında Kuzey Ege adalarına saldırdı; Averoff Zırhlısı'na karşı koyacak donanmamız yoktu. Lozan'da bu adalar için çok bir şey yapılamayacağı açıktı...

       TEKRAR EDELİM: Tarihsel hadiseler yaşandıkları dönemin şartları ve gerçekleriyle değerlendirilir, tartışılır..”

Zafer ÖZER