Hoşafın yağı kesilmek deyimi, Türkçe literatürde “söylenecek söz, verilecek karşılık veya yapılacak bir şey kalmayacak bir duruma düşmek, yüzünde hoşnutsuzluk belirmek, ortaya çıkan olumsuz durumdan üzüntü duymak.” Anlamına gelmektedir.

Hoşafın yağı kesilmek deyiminin hikâyesi oldukça ilginçtir. Osmanlı Devleti döneminde Yeniçeriler yine bir isyan çıkartıp, kazan kaldırırlar. Padişaha haber gider. Padişah: “Gidip bakın bakalım neymiş bu kez dertleri.'' der. Görevlendirdiği kişiler, Yeniçeri Ocağına gidip, Başçeri ile konuşurlar. Başçeri der ki: ''Yemeklerimiz kötüleşti. Artık eskisi gibi bize değer verilmiyor, yemeklerimizin malzemesi eksik, devlet bu kadar fakir mi ki, hoşafımızın yağını kesti?'' der.


Haber aynen padişaha iletilir. Yeniçerilere yemek yapan aşçıbaşı, padişahın huzuruna çağrılır. Padişah: ''Siz ülke için savaşan, topraklarımızı genişletip koruyan Yeniçerileri nasıl beslemezsiniz, hoşaflarının yağını nasıl kesersiniz, bre kâfirler!'' diye azarlar.


Aşçıbaşı der ki; '' Aman padişahım, ne dersiniz? Hoşafta yağ olmaz. Çeriler kazan kaldırmak istemiş, bahane üretirler.'' Cevabını verir. Padişah ikna olmaz. Durumu derinlemesine incelettirir. Önce Yeniçerilere yemek yapan aşçının emekli olduğu anlaşılır. Yaşlı aşçı evden apar topar getirilip mutfağa sokulur. “Yap şunlara bir hoşaf!” emri verilir. Yeni aşçılar da öğrenmek için etrafına dizilir. Yaşlı aşçı, herkesin şaşkın bakışları arasında yemekleri yapar ve durum ortaya çıkar. Yaşlı aşçı önce pilavı tabaklara koyar. Sonra da pilav koyduğu kepçe ile de hoşafı koyar. Pilavın kaşığındaki yağ hoşafa geçer ve hoşafın üzerinde yağ tabakası oluşur. Yeniçeriler hoşaf üzerinde gezinen yağa alıştıkları için yeni aşçının saraydan emir aldığı ve mutfağın masraflarını kısmak için hoşafın yağının kesildiğini düşünürler. Bu kararı kendilerine hakaret olarak kabul edip isyan ederler. Bu olaydan sonra “Hoşafın yağı eksilmek” ve “Kazan kaldırmak” deyimi Türkçe literatüre yerleşir.

Yeniçeri ocağında yaşanan bu durumun benzeri günümüzdeki örgütlerde de yaşanmaktadır. Geçmişte başlayan hatalı bir durum kültür haline dönüşmekte, norm halinde yerleşmekte ve örgütün amaçlarından sapmasına ya da süreçte gerçek amacından uzaklaşıp farklı bir amaca yönelmesinde etkili ol oynamaktadır.

Örgütlerde gelenek haline gelen ve ısrarla uygulanması için çaba gösterilen eylemlerin sorgulanması gerekir. Geçmişin koşullarında yaratılmış, günümüzün beklentileri ve örgütün gerçekleriyle örtüşmeyen onlarca uygulama söz konusu olabilir. Konu hakkında aşağıdaki hikâye oldukça dikkat çekici özellikler taşımaktadır. Yeni evlenen çift eve hindi alırlar. Genç kadın hindinin kuyruk kısmından itibaren gövdenin yarısına kadar olan alanı keser ve çöpe atar. Eşi şaşırır ve hayretle sorar: Hindinin kuyruğunu neden kesip attın? Kadın cevap verir: Annem her zaman hindinin kuyruğunu kesip atardı. Ondan öğrendim. Damat kayınvalidesine hindinin kuyruğunu neden kesip attığını sorar. Kayınvalidesi: Annem de kesip atardı. Ben de ondan öğrendim cevabını verir. En yaşlı olan anneanne aranır ve hindinin kuyruğunu neden kestiği sorulur. Yaşlı kadın: Biz o zamanlar fakirdik. Tenceremiz küçüktü. Hindi sığmazdı. Bu yüzden kuyruğunun büyük bir kısmını keserdik. Kestiğim kuyruğu buzdolabımız olmadığı için çöpe atardım, der. Şimdi tenceremiz büyüdü, buzdolabımız var, derin dondurucumuz var. Hala daha mı hindinin kuyruğunu kesip çöpe atacağız?

Örgütün yapısı, davranış biçimleri, sorun çözme yaklaşımları sürekli gözden geçirilmeli ve yeniden tanımlanmalıdır. Örneğin, okul 1960 yılında eğitim-öğretime başlamış olsun. O dönemde en geniş oda okul müdürü odası olarak tahsis edilmiş olabilir. Yıl 2019, okulun öğrenci sayısı artmış, okula ek bina yapılmış, öğretmen sayısı artmış ise 1960 yılında okul müdürüne tahsis edilen odanın, daha mazbut bir yere taşınıp müdür odasının sınıf olarak tahsis edilmesi gerekmez mi? Okul yeniden tanımlanmış olsa, okulda yeni boş alanlar, atölyeler, etkinlik odaları oluşmaz mı?

Geçmişte belirlenmiş kuralların bir kısmı günümüz şartlarında geçersiz olabilir. Ayrıca bu kurallar geçersiz bir algının üzerine de oluşturulmuş olabilir. Mardin de askeri birlikte askerler bir bankın etrafında nöbet tutarlar. Yeni atanan komutan, askerlere burada neden nöbet tuttuklarını sorar. Askerler, bilmediklerini söylerler. Komutan nöbet defterlerini incelediğinde, 24 yıl önce nöbet tutulmaya başladığını fark eder. O dönemin komutanına ulaşır ve nedenini sorar. Emekli komutan şöyle cevap verir: Bir hafta sonu bankları boyattırmıştım. Askerler boyalı banklara oturmasın diye nöbet tutturmuştum cevabını verir. Şimdi bankların boyası kurudu hatta o banklar değişti. Hala mı nöbet tutmaya devam etmek gerekir?

1993 yılında ilköğretim müfettişi olarak atanacağım dönemde, Milli Eğitim Bakanlığı benim gibi atanacak kişilerden heyet raporu istemiş ve güvenlik soruşturması yapmıştı. O döneme kadar sekiz yıl öğretmen, okul müdürü ve Talim ve Terbiye Kurulunda çalışmıştım. Sabıkalı, tehlikeli ve müfettiş yapılması sakıncalı bir kişi isem devletim beni neden öğretmen, okul müdürü olarak istihdam etmişti? Sağlık sorunu olan bir kişinin derse girmesi, öğrenciyle muhatap olması daha tehlikeli değil mi?

Liseye kadar olan öğrencilik hayatımda öğretmen sınıfa girince ayağa kalktım, Günaydın! Diye bağıran öğretmene Sağ ol! Diye bağırıp oturdum. Parmak kaldırıp söz hakkı istedim ve ayağa kalkıp konuştum. Bunların hiçbirisini üniversitede yapmadım. Madem bunlar gereksiz idi ise, liseye kadar neden yaptım? Madem gerekli ise üniversitede neden yapılması istenmedi? İlk öğretmen olduğumda okul müdürü ceketinin önü açık, düğmeleri beni karşımda ilikle demişti. Tüm mevzuatı inceledim. Amirin karşısında ceketin düğmeleri iliklenir, amir önden yürür yazmıyordu. Yazmasa da teamül haline getirilmişti. Amirin karşısında ceketin düğmelerini iliklemek saygı göstergesi mi? Avrupa ve Amerika da böyle bir saygı göstergesi yok. Onlar sürekli amirlerine saygısızlık mı yapıyor?

Sonuç olarak kirli kepçe ile hoşaf dağıtan aşçıbaşı, kirliliği yeniçeri ocağında üst değer haline getirmiştir. Temiz kepçe ile hoşaf dağıtan aşçıbaşı ise azledilme riski ile karşı karşıya kalmıştır. Görüldüğü gibi örgütlerin çoğunluğunda geçmişte başlamış hala daha devam eden kirli kepçe ile hoşaf dağıtma işine benzer durumlar söz konusu olabilir. Bu durumda yapılması gereken, yapılan her eylemi sorgulamak ve nedenlerini saptamak, günümüz olanakları ile karşılaştırıp değişmesini sağlamak gerekir. Muhtemelen bazı nedenler, günümüz şartlarında ortadan kalkmış, geçerliliğini kaybetmiş olabilir. Bilişim teknolojilerinin geliştiği, e-devlet uygulamasının yaygınlaştığı günümüzde, bürokrasiyi ilkel sayılabilecek yöntemlerle sürdürmek çağı yakalayamamak, çağın gelişen teknolojisinden yeterince yararlanamamak anlamına gelir. Eskiden Adliyeden “İyi Hâl Kâğıdı” alınırdı. Bunun için yarım gün harcanırdı. Şimdi ise İyi Hâl Kâğıdı internetten e-devlet uygulamasından çok rahat alınabilmektedir. Ancak yine de anlamsız uygulamalar vardır. Bu evrakı isteyen kurum, adayın iznini alarak TC numarasını kullanarak gerekli bilgiye ulaşabilir. Bazı örgütlerin bazı eylemleri teknolojiye kağnı arabası muamelesi yaptırmaktadır. Teknoloji kullanmanın bir diğer amacı, örgütsel yaşamı kolaylaştırmak, hizmetlerde hızlılığı ve niteliği artırmaktır.