Bir yerde sorun varsa, sorunu çözecek kişi ya da kişilere ihtiyaç vardır. Sorunlar, yöneticilerin varlık sebebidir. Yöneticiler sorunlardan şikâyet etmek yerine en uygun çözümü bulmaya çalışmaları, en az maliyetle, en uzun vadeli yaklaşımları benimsemeleri gerekir. Bir belediyenin yaptığı şehirlerarası otobüs terminali 10 yıl sonra hizmet veremiyorsa, otopark iki yıl içinde kullanılmaz hale gelmişse, okulda öğrenci mevcudunda patlama yaşanmışsa, muhtemelen yöneticiler kısa metrajlı film çekiyor, geleceği göremiyor, yönetsel zafiyet geçiriyorlardır. Vizyoner liderlik, geleceği görmek, geleceği bugünden kontrol altına alıp yönetilebilir hâle dönüştürmeyi gerektirir. Vizyoner liderlerin iyi bir strateji uzmanı olması, stratejik planları yapması ve istikrarlı bir şekilde uygulaması, yönetsel uygulamaların kalitesinin artmasında önemli rol oynar.

            Eğitim sistemimizde, okulu bırakma oranı ortaöğretimden sonra artmakta, devamsızlık oranında artış gözlenmektedir. Bu durum hiç şüphesiz 4+4+4 zorunlu 12 yıllık eğitim uygulamasının bir sonucudur. IQ düzeyleri arasında 50 puan fark olan iki çocuğu aynı müfredatla yetiştirmeye kalkışmak, akıl tutulmasıdır. Bu aşamada yapılması gereken erken çocukluk eğitimi ve okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirmek, ilkokulu 5 yıl, ortaokulu da 3 yıla indirip liseyi zorunlu olmaktan çıkartmaktır. İlkokulun beşinci sınıfından itibaren mesleki ve teknik eğitimin ortaokul bölümlerini açmak, öğrencileri ortaokul düzeyinde mesleki ve teknik eğitime yöneltmek hem yeterliklere dayalı eğitim verilmesini sağlayacak hem de gelecekte ortaya çıkacak iş gücü açığını azaltmada etkili rol oynayacaktır. Almanya’nın mesleki ve teknik eğitimi bu konuda oldukça başarılıdır.

            Fen ve anadolu liseleri, sayıca artmıştır. Bu durum sınavda %1’lik dilime giren öğrenciyle %45’lik dilime giren öğrenciye aynı müfredatı vermek, benzeri başarıyı beklemek anlamına gelir. Bu tür eğitim sistemlerinde sürekli pansuman tedbirler alınarak problem çözmeye çalışılır. Sınıfta kalma yoktur. Devamsızlıktan sınıfta kalan öğrenciye af uygulanır. Kurul ve komisyonlar marifetiyle öğrenci zorla mezun edilir, diploma verilir. Bu durumun ne İsa’ya ne de Musa’ya faydası yoktur. OECD raporlarına yansıması dışında hiçbir pragmatik çıktısı da yoktur. Bu durum da yapılması gereken genel ortaöğretim eğitimini azaltmaktır. Genel ortaöğretimden mezun olan öğrenci iyi bir üniversite bitirememiş ise mesleksiz ve işsizdir. Devlet memuru olmak için çabalamasının dışında neredeyse hiçbir seçeneği yoktur. Bu sorunu çözmenin yolu, fen ve anadolu liselerinin sayısını azaltmak, akademik liseleri açmaktır. Akademik liseler, öğrenci seviyesine uygun müfredatı sunabilir. Örneğin, matematik 1 matematik 2, fizik 1, fizik 2 gibi. Öğrenci kendi seviyesine uygun dersleri seçerek gelişimini sağlar. Tek düze müfredat, öğrencilerin başarısız olmasına neden olur. Seçenek üretmek, öğrencilere seçenek sunmak, akademik başarıyı artırır. Bu durum fen ve sosyal bilim derslerinde olduğu gibi, spor, müzik ve diğer genel yetenek alanlarında da yapılabilir.

            Öğretmenlerin ikamet ettikleri yerler ile görev yaptıkları yerler çoğu zaman birbirine uzaktır. Bu durum öğretmenlere hem ulaşım hem de öğle yemeğinde beslenme sorunu yaratmaktadır. Çoğu zaman öğretmenlerin aldıkları ek dersler yol ve öğle yemeğine gitmektedir. Bu sorunu çözmek için öğretmenlere ulaşım ve beslenme kaleminden, maaş çizelgesine eklenerek ödeme yapılabilir. Bazı okulların yerleşim yerlerindeki evler çok pahalıdır. Öğretmenler okula uzak yerlerde makul kiraların olduğu bölgelerde yaşamaktadır. Bu durum hem ulaşım hem de beslenme sorunlarını artırmaktadır. Aynı şekilde maaş bordrosunda kira yardımı güncel bir halde yeniden tanımlanmalıdır. Öğretmenlerin maaş bordrosunda ulaşım, kira ve beslenme ödeneği olması, öğretmenlerin mesleklerini etkili olarak yapmalarını sağlayacaktır. Öğretmen geçim derdiyle değil, eğitim-öğretimle zihnini yorması gerekir.

            Öğretmenlerin en çok mustarip olduğu sorunlardan birisi de “Öğretmenevleri” sorunudur. Öğretmenevlerine gittiklerinde yer bulamadıklarından şikâyet etmektedirler. Bu konuda haklıdırlar. Genellikle il ve ilçelerin mülki amirleri öğretmenevlerine çökmekte, yakınlarını ya da elemanlarını buralarda uzun süreli misafir ettirmektedirler. Köyden gelen öğretmen yatacak yer bulamamakta, üçüncü sınıf otellere gitmek zorunda kalmaktadır. Bu sorunu çözmenin yolu öğretmenlere, öğretmenevi kullanıcı adı ve şifresi vermek ya da MEBBİS üzerinden bir linkle bağlanılacak, “Öğretmenevi Rezervasyon Sistemi (ÖRS)” yazılımı yapmaktır. Öğretmen sisteme girdiğinde hangi il, ilçe öğretmenevinde hangi tarih aralığında kalmak istiyorsa online rezervasyon yapıp ödeme yapabilmelidir. Bu sistem her gün öğretmenler için 14.00’a kadar açık olmalı, öğretmenlerden talep gelmediğinde, öğretmenevi resepsiyonu talep edenlere açıktan oda tahsisi yapabilmelidir. Öğretmen ve birinci derece yakınları bu şekilde öğretmenevlerinden eşit ve adaletli bir şekilde yararlanabilir.

            İLKSAN 1943 yılında kurulmuş bir sandıktır. Bugünkü şartlarda ihtiyaca cevap verememekte ve farklı spekülasyonlara sebep olmaktadır. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimi, onlara ödenen paralar, kamuoyu vicdanını yaralamaktadır. Bu sorunu çözebilmek için 4357 sayılı İLKSAN kanunu değiştirilmeli, üyelik zorunlu olmaktan çıkarılmalı, isteğe bağlı hâle getirilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı marifetiyle Milli Eğitim Bakanlığı Sandığı (MEBSAN) kurulmalı, İLKSAN mal varlığı ile MEBSAN’ın alt birimi olarak varlığını korumalı, yönetimde özerk, ticari faaliyette bulunabilen BDDK tarafından denetlenen, yönetimde profesyonel bir yapıya kavuşturulmalıdır.

            Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine atanan öğretmenlerin konut sorunu bulunmaktadır. Bu öğretmenlerin %90’ı bekârdır. Kamu arazilerine öğretmenler için 1+1, 2+1 şeklinde eşyalı konutlar yapılmalı ve cüzi miktarda bir ücretle öğretmenlere kiralanmalıdır. Bu bölgelere atanan öğretmenler zor şartlar altında, hijyenik olmayan koşullarda, derme çatma binalarda ya da fahiş fiyata kiraya verilen konutlarda ikamet etmek zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı ilgili bölgelerde “MEB Apart Konutları” uygulaması başlatabilir. Bu uygulama ile bakanlık hem öğretmenleri otel ve öğretmenevlerine muhtaç halde bırakmaz hem de kalıcı çözüm üretmiş olur.

            Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı DAYM (Ders Araçları Yapım Merkezi) PTT gibi şirket hâline getirilmeli, ders aletleri konusunda yatırım yapan, AR-Ge ile ürün geliştiren ve eğitim endüstrisine katkıda bulunan bir dönüşüme yönelmesi sağlanmalıdır. Türkiye her yıl kurşunkalemden tutun, board marker, akıllı tahta, projeksiyon gibi ders araç-gereçlerine milyonlarca dolar ödemekte, cari açığın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. DAYM şirket haline getirilir, eğitim endüstrisinde yeniden tanımlanırsa, ders araç-gereçleri ihraç eden konuma gelebilir. DAYM’ın bilgi birikimi, alt yapısı ve teknolojik olanakları bu dönüşümü sağlayabilecek niteliktedir.

            Milli Eğitim Bakanlığı metropollerde öğrencisi azalan, çevresinde iş yerleri çoğalan devlet okullarını kiraya verebilir. Okulların mimari özellikleri bölgenin iklimine göre yapılabilir. Taşımalı eğitime ara verip köy okulları yeniden canlandırılabilir. Kamu arazilerinde öğretmenler için TOKİ ile iş birliği yapılarak her öğretmene konut edinme fırsatı sağlanabilir.

            Sonuç olarak bir yerde insan varsa, faaliyet varsa sorun da vardır. Sorunlar çözülmek içindir. Öğretmenlerin okul dışı yaşamlarına dokunup sorunları çözülmediğinde, öğretmenleri motive etmek imkânsız hale gelir. Öğretmen alımında sözlü sınavları kaldırmak, sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamasına son vermek gerekir. Kızılay’da “Atanamayan Öğretmen” yazılı döviz taşıyan gençler, kamu vicdanını yaralamaktadır. Atanamayan öğretmen kavramını yok etmenin yolu, bazı üniversitelerin, koşulları uygun olmayanların eğitim fakültesi açması engellenmeli, kontenjanlar düşürülmeli ve eğitim fakültesinde olan bölümlere pedagojik formasyon açılmamalıdır. Pedagojik formasyon kontenjanları sınırlandırılmalıdır. Öğretmenlik yapması gereken gençlerin çoğunluğu marketlerde kasiyerlik, güvenlik, polis ve asker olmaktadır. Eğitim fakültelerinin işlevi bu değildir. Bu durum, insan kaynağı ile ilgili politikaların sınıfta kaldığını gösterir. İtibarlı öğretmen, eğitiminin itibarını yükseltir. Öğretmen ve eğitim sistemi politik kavgalardan uzak tutulmalı, öğretmenliğin mesleki itibarı korunmalıdır.