Fakültede dersim olmadığı günler küçük oğlumu okuluna arabamla bırakıyorum. Kızılay’a varmadan Sıhhiye Köprüsü’nün altından itibaren her sabah trafik yoğunlaşmaya başlıyor. Sol şeritte, Ulus istikametine dönüş olduğu için her sabah sol şeridin sağındaki şeritte ortalama 5-10 dakika arasında bekleyerek, Kızılay’a ulaşmaya çalışıyorum. Bazı cingöz, açıkgöz ve camgözler orta şeride girmeden sol şeritteki boş alandan, sol şeridin bittiği noktaya kadar gelip, arabalarının sağ ön tamponunu ani olarak sağa kıvırıyorlar. Bu esnada orta şeritten giden sürücüler mecburen ani fren yaparak kazayı önlemeye çalışıyor. Onlar arsız ve vurdumduymaz bir tavırla sizin 10 dakika bekleyip geldiğiniz yolu 10 saniyede aşabiliyorlar. Trafikte diğer sürücülerin hakkına saygı duyanlar aptal konumuna düşüyor… Bu kişiler nerede eğitiliyorlar?

Kızılay’dan metroya binmek için sarı okların bulunduğu noktada bekliyorsunuz. Metro gelip kapılar açıldığında içeridekiler dışarı çıkmaya, dışarıdakiler içeri girmeye çalışıyorlar. Yoğun bir göğüs göğüse mücadele yaşanıyor. Netice itibariyle itişip kakışma hareketleri ile metroya binme ve inme durumu gerçekleşiyor. Metroya binmek ya da inmek için itişip kakışmak mı gerekiyor? Sosyal medyada Japon halkının metroya binme görüntülerini izledim. Japonlarda öncelikli olan sabır, bekleme ve diğer Japonların haklarına saygı duyuyorlar. Ayrıca toplu yaşanan yerlerde düzen ve intizam var. Biz bu davranışları vatandaşlarımıza neden kazandıramıyoruz?

Metroya bindikten sonra yaşlı insanlar ayakta dururken, gençler cep telefonu ile sosyal medya hesaplarında sörf yapmaya başlıyorlar. Engellilere ayrılan koltuklarda hiçbir engeli bulunmayan pişkin insanlar oturuyor. Hamile, yaşlı ve engelli olanlar ise ayakta yolculuk yapıyor. Toplu taşıma araçlarında yaşlı ve engellilere yol vermek bir görgü kuralı değil mi? Derslerde bu konu işlenmiyor mu? Metroda koltuklara oturma fırsatı yakalayan erkekler bacaklarını açarak çevresindeki kadınların ya da erkeklerin özel alanlarını ihlal ediyorlar. Bir tür taciz davranışı yaşanıyor. Bireylere özel alanı koruma ve başkalarının özel alanını ihlal etmemeyi, saygı duymayı neden öğretemiyoruz?

Toplu taşıma araçlarında, kafelerde ya da parklarda bir araya gelen dört beş kişi yüksek sesle konuşup, kahkaha atıp çevredekilere aldırmadan eğlenmeye devam ediyor. Toplu yaşanılan yerlerde sessiz olmak, başkalarını rahatsız etmeden, başkalarının özel alanına girmeden iletişim kurmak mümkün değil mi? Başkalarının hakkına saygı duymak okullarda öğretilmiyor mu?

Toplu yaşanılan yerlerde herkesin yüzüne karşı esnemenin, öksürmenin ve hapşırmanın yanlış olduğu bilinmiyor mu? Yolda yürürken yere sümkürmenin, tükürmenin, yemek yerken dudakları peçete varken ekmekle silmenin sonra o ekmeği ağzına götürüp yemenin ne kadar itici ve iğrenç olduğuna dikkat çekilmiyor mu?

İtfaiye ve ambulans gibi trafikte geçiş üstünlüğüne sahip araçların geçişi esnasında yol verilmiyor. Yol verenler neden ambulansın arkasına takılıp son sürat hız yapıp trafik güvenliğini ihlal ediyor? Kendilerini hasta yakınıymış gibi gösterip duygu sömürüsü yapıyorlar.

İnsanlar sosyal medya hesaplarından yedikleri yiyeceklerinin, içtiklerinin fotoğrafını paylaşıyor. Bu yiyecekleri yiyemeyen, alamayan insanların varlığı neden göz ardı ediliyor? 1970’li yıllarda file vardı. Kalın iplikten dokunan, cebe sığan bir tür çantaydı. Tek kusuru, içinde taşınan yiyeceklerin görülmesiydi. “Alan var alamayan var” deyip, file ile aldığı yiyecekleri taşımayan yüreği büyük komşularımız vardı. Sahi onlar şimdi nereye gittiler? Onlar nerede, hangi eğitim sistemiyle yetişmişlerdi?

Kırmızı ışık söner sönmez, arkadaki sürücüler korna basmaya başlıyorlar. Kırmızı ışıkta geçip, trafik kurallarını ihlal ediyorlar. Trafikte şerit ihlali yapılıyor. Hız limiti tabelasına rağmen, başkalarının yaşam hakkı tehdit ediliyor? Trafik kurallarına uymayı vatandaşlarımıza neden kazandıramıyoruz?

Sokak hayvanlarına fiziksel şiddet uygulanıyor. Hayvanlar arabaların arkasına bağlanıp saatlerce sürükleniyor. Onlara zehirli ekmek atıp çırpına çırpına ölmeleri zevkle seyrediliyor? Hayvan sevgisini kazandırmak çok mu zor?

Toplu taşıma araçlarında, kapalı mekânlarda bağırarak cep telefonu ile konuşuluyor. Daha kısık sesle konuşmak neden tercih edilmiyor?

Bireylerin büyük bir kısmı, dişlerini fırçalamıyor. Kahvaltıdan önce dişini fırçalayıp, kahvaltıdan sonra dişinde zeytin parçası ile akşama kadar geziyor. Diş fırçalamanın yemekten sonra olacağı, yatmadan önce diş fırçalamanın gerekli olduğu neden öğretilemiyor?

Otomobil camlarından çöpler caddeye, sokağa atılıyor. Bireyler çevreyi kirletmeden yaşamayı öğrenemiyor. 1970’li yıllarda en çok dikkatimi çeken şey, yaşlıların yerde gördükleri kâğıt parçalarını alıp, başlarına koyup sonra da iki taş arasına sıkıştırmalarıydı. Çok merak ederdim bunu neden yapıyorlar, diye. Yıllar sonra okuduğum bir makalede öğrendim. Kutsal kitabın ayetleri kâğıda yazıldığı için, kâğıdı da kutsal kabul etmek, onu yere atmaya kıyamamakmış. Çok şaşırmıştım. Gerekçe ne olursa olsun, yere atılan her çöp, türü ne olursa olsun hepimizi her zaman olumsuz yönde etkilemelidir.

Randevu almak gibi olumlu bir davranışı insanımıza kazandıramıyoruz. İş yerine “Çat kapı ben geldim” demek, ne derece doğru? Hayat Bilgisi dersinin konuları arasında görüşmek için randevu almak yok mu? Yoksa neden koyulmuyor?

Bankada, büroda, hastanede, okulda sıraya geçmeyi, başkasının hakkını ihlal etmeden yaşamayı beceremiyoruz. 3 hafta önce özel bir hastanede ultrason için randevu aldım. Randevum 13.30 ile 17.00 arasındaydı. Kaçıncı sırada olduğumu bir türlü öğrenemedim. Çünkü hatırlı hastalar geldikçe sıra değişiyordu. Devlet hastanelerinde şahit olduğumuz kirlilik, yozlaşma ve kayırmacılık özel hastanelerde de maalesef kurumsallaşmaya başlamış.

Toplum içerisinde yaşıyorsak, yeni değil ama temiz kıyafet giymek gerekir. Duş almak, temiz gezmek, ter kokusunu elemine etmek, sabunla elleri dezenfekte etmek, tuvaletten çıkarken kullanılan tuvaleti temizlemek, medeni olmak değil mi?

Gişe rekorları kıran yerli filmlerde sürekli küfür, subliminal cinsel mesajlar, homoseksüelliği özendirici temalar kullanılıyor. Film denildiği zaman akla neden cinsellik geliyor? Küfürsüz, sapık ve çarpık ilişkileri konu almayan film çekmek çok mu zor? İnsanımızın yaşam kalitesini, düşün kalitesini neden artıramıyoruz?

Halkımız şehirli yaşamıyor şehirde yaşıyor. Kırsal alan kültürünü alıp kent yaşamına dayatıyor. Ne dilini, ne de kentte hoş karşılanmayan tutum ve davranışlarını değiştiriyor. Bu kişiler neden yaşadıkları kültüre entegre edilemiyor?

Bu olumsuz örnekleri daha da artırabilirim. Öncelikle şunu çok net kabul etmeliyiz ki, çocuk eğitiminde anne-baba ve ailenin sosyalleşme özelliği önemli yer tutar. Aile eğitimini sosyal çevre pekiştirir ve devamını sağlar. Çocuklar hayatları boyunca öğrendiklerinin %90’ını ilk 36 ayda öğrenirler. Bu yüzden çocukların temel becerileri kazanma sürecinde aile ve okulöncesi eğitim önemli bir etkiye sahiptir. Bu hazırbulunuşluk düzeyi ile okula gelen öğrenciler, Hayat Bilgisi dersi ile temel sosyalleşme becerilerini kazanırlar. Kazandıkları bu beceriler okulda, çevrede ve ailede de pekiştirildiğinde kalıcı, izli davranış değişikliği haline gelir. Öğrenci okulda öğreniyor ama öğrendikleri çevrede uygulanmıyorsa, ailede öğreniyor ama okulda pekiştirilmiyorsa, bu konular çocukların yaşam kalitelerini artırmayacağı gibi, içinde yaşanılan çevreyi ve diğer bireyleri de olumsuz olarak etkileyebilir. Bunlar öğrencilere Hayat Bilgisi dersinde öğretilmeli ve yaşam biçimi haline dönüştürülmelidir. Hayat Bilgisi kitaptan öğretilmez. Konuları hayatın kendisidir. Televizyon dizilerindeki çarpık ilişkilerle değil, eğitim amaçlı çekilmiş dizi ve kısa filmlerle halk eğitimi yapılmalı ve bu durumlar kamu spotları aracılığıyla sunulmalıdır. Aksi takdirde bu gidişat devam ederse, kentteki yaşam alanımız daralacak, antisosyal yaşam tarzının dayatmasına teslim olmak zorunda kalacağız.