Bizi yaratan Yüce Rabbimizin ilk emirlerinden biri “İKRA” yani “oku” ’dur… Dinimiz İslam gelişimden yanadır… Bilimsel ve teknolojik gelişmelere hep açık olmuştur…

Kurulan ve yüzyıllarca hüküm süren tüm İslam devletlerinde bilimsel ve teknolojik gelişmeler kendi dönemleri içinde en zirvede olmuştur…

İslam anlayışıyla kurulan tüm devletlerde gelişim, bir sistem dâhilinde yürütülmüştür… Bölgelere ayrılarak sınıflandırılmıştır… Hangi alanda hangi bölgenin neye ihtiyacı varsa ona göre planlama yapılmıştır…

Mesela her yere medrese (eğitim kurumu) açılmamıştır…

Açılan medreselerde eğitim seçilmiş kişilerden oluşup en iyi şekilde verilmiştir… Medrese çıkışlı bir kişi iyi kademelerde görev alır ve devletine hizmet ederdi…

Medrese, sıradan bir eğitim kurumu olarak algılanmazdı ki, zaten şu an bile medrese deyince iyi bir çağrışım yapıyor… Bu da bize İslam devletlerinin ilim merkezlerine ne kadar değer verdiğinin göstergesidir…

Bu arada bir dipnot geçmek istiyorum... Medrese, bazı düşünce anlayışlarında “yobaz ve yalnız dini eğitimin verildiği yer” olarak bilinmektedir…

Medrese, orta ve yükseköğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adıdır… Medrese kelimesi Arapça ders kökünden gelmektedir…  Medreselerde ders verenlere “müderris”, onların yardımcılarına “muid”, okuyanlara “danışmend”, “softa” veya “talebe” adı verilirdi…

Yüzyıllarca eğitim, planlı bir sistem dâhilinde yürütülmüş ve nice başarılı talebeler yetiştirilmiştir… İslam anlayışıyla devlet yöneten Osman Devleti de benzer sistemler geliştirmiş ve belirli bir nizamda yönetmiştir…

Bu da demek oluyor ki; başarının sırrı planlı ve sistemli bir eğitim anlayışıyla ancak gerçekleşebilir…

Geçmişe dair hafızaları tazelendirmek için ve akıllardaki bazı sorulara cevap verme adına kısa bir özet geçtik…

Gelelim neden üniversiteler kapatılmalı sorusuna…

Her şehre bir üniversite açılması muazzam bir çalışmaydı… Tüm Türkiye ayakta alkışlamıştı… Çünkü yıllardır insanlar bir üniversiteye yerleşmek için sınava hazırlanıyordu fakat kontenjanın kısıtlı olması ve üniversite yetersizliğinden ötürü bir türlü istediği bölümü kazanamıyor ya da üniversiteye yerleşemiyordu…

Eğitimde adeta devrim niteliğinde bir çalışma yapılmıştı… Çoğu kişi üniversiteye yerleşiyor ve ideallerine bir adım daha yaklaşıyordu…

Aileler, çocuklarının üniversiteye yerleştiği için yüzleri gülüyordu artık…

Çocukları okuyacak, bir meslek sahibi olacaktı… “Ben okuyamadım, çocuğum okusun” düsturuyla varını yoğunu ortaya koyanların sayısı da bir hayli arttığından, bir dönem dershane furyası Türkiye’de epey bir revaçtaydı…

Âdete bir yarış halindeydi tüm aileler…

Ailelerin balkon konuşmalarına bile şahitlik ediyorduk… “Komşu senin çocuk sınavı kazandı mı? Benim çocuk kazandı. Seninki kazandı mı komşu.” Şeklinde sorulara muhatap olan komşuların sınavı kazanamayan çocuklarının mahcubiyeti konumuzun dışındaki ayrıca ele alınacak başka bir dramdır!

“Dershaneler Kapatılmalı” başlıklı ilk yazıyı yazanlardanım… Dershanelerin kapatılarak o dönemde özel hastanelerde uygulanan sisteme benzer bir sisteme geçilmesi gerektiğini söyleyerek, mevcut dershanelerin özel okullara çevrilerek ücretin belli bir kısmını devletin katkı sağlamasını da önermiştim…

Yazımdan esinlenerek mi yoksa tamamen tevafuk mu bilemiyorum; ama o dönemdeki hükümet yetkilileri 2010 yılında yazmış olduklarımın aynısını uygulayarak dershaneleri temel liselere (özel okullara) dönüştürmüştü…

Dönüşümde hükümet başarılı oldu, olmadı kısmı hakkında herhangi bir araştırma yapmadığımdan, yorum yapmıyorum…

Serbest piyasada bir ürün adet ve miktar bazında ne kadar artarsa fiyatı da o kadar düşer… Piyasaya yetecek kadar ürün olduğunda ise fiyatlar çok etkilenmez… Bunun sağlanması da piyasa denetimi ve planlı üretim politikası ile gerçekleşebilir…

Denetimin ve sistemin olmadığı yerlerde dağınıklık olur…

Her yere üniversite açıldı, açılıyor…

AMA kocaman bir AMA var!

Evvela planlı bir eğitim politikamız olamadığını belirtmek istiyorum…

Üniversite açılırken bir amaca hizmet etmek için açılır… Ülkenin ihtiyacına binaen açılan üniversiteler, ülke ekonomisine ve istihdamına vasıflı eleman kazandırma amacı güder…

Geriye dönüp baktığımızda doğru dürüst bir istihdam olmadığı gibi vasıflı eleman sorunu da yaşanıyor maalesef!

Açık oturumlarda yüksek sesle eleştirilen göçmenler olmasaydı, emin olun çoğu fabrika belki de elemansızlıktan kapanacak veya üretim yavaşlayacaktı…

Ama şükür ki, göçmenler var ülkemizde!..

Mezun çok olmasına karşın çalıştırılacak eleman bulunamamasının nedenleri var elbette… Nedenlerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Ben okudum okuduğum bölüm kıyasında masa başı bir iş istiyorum.

2. Kısa yoldan zahmetsiz çok para kazanma arzusu.

3. Son dönemlerde dijital paralara (kumara) yönelim olması vb. birçok benzer nedenlerden ötürü “vasıflı mezunlar” iş bulamıyor!

Peki, bunun önüne nasıl geçilir?

Üniversiteler sınıflandırılarak ülkenin ihtiyacı olduğu kadar bırakılmalı… Diğerleri tıpkı dershanelerde olduğu gibi âmâsız fakatsız ve acil bir şekilde zanaat okullarına dönüştürülmelidir…

Ülkenin geleceğine hendek koymamak için bu şarttır…

Zanaat okulları da bölgelerin ihtiyacına göre belirlenmelidir… Mesela, tarımın yoğunlaştığı bölgelere ziraat okulları, sanayinin yoğunlaştığı yerlerde çeşitli meslek dallarını içeren okullara, turizmin yoğun olduğu yerlerde de turizm okullarına vb. ihtiyaç duyulan zanaat okulları açılmalıdır…

İnsan, fıtratı gereği yaptığı bir işten övünç duyar, gururlanır… Zanaat sahibi bir birey ürettiği bir şeyden kazanç elde ettiğinde mutlu olur, aşkla ve şevkle işini yapar…

 Dolayısıyla insanları zanaat sahibi yapmaya teşvik ederek üretimi artırma yolu güdülmelidir…

Üretimin olduğu bir ülkede enflasyon yükselmez ve insanlar farklı para kazanma yollarına (kısa yoldan para kazanma) başvurmaz…

Son yıllarda KPSS sınavına giren sayısında artış olmasının nedenlerinin başında “garanti iş” kaygısından gelmektedir…

Okumuş ama okuduğu bölüm dışından hiçbir iş elinden gelmemesi o kişiyi sınava yönlendiriyor… Aynı zamanda yukarıda da bahsettiğim gibi okuduğu için bir alt iş kolunu kendine yakıştıramadığından, çalışmıyor…

Bu da ülkede okuyan çok ama işçi yok sonucunu ortaya çıkarıyor… Bu tür durumlar gayrı meşru işlerin çoğalmasına zemin hazırlıyor maalesef!

Aynı zamanda, garanti iş kaygısıyla KPSS’ye girip başarılı olup atanan binlerce gönülsüz devlet memuru olmuş oluyor…

Sonuç olarak;

Gönüllü, vasıflı ve üretken bir toplum istiyorsak ülkedeki üniversite oranının %35’e, düşürülmesi, zanaat okul oranının da %65’e çıkartılması gerektiği düşüncesindeyim.

Vesselam

Hamza KILIÇASLAN