Daha çok paket reçete/program ve klasik anlamda nasihatlerde (tavsiye) bulunulur başarıya ulaşmak ya da arttırmak için. Başarılı insanların on özelliği, başarılı olmanın yolları, başarılı olmada on etkili yöntem, Hayatta başarılı olmak için 7 adım, okulda başarılı olmak için ne yapmalıyız? Gibi daha birçok paket öneriler üzerinden bilgi/talimat taarruzuna maruz bırakılırız. Oysa ıskalanan temek bir husus var; başarının bir kavram olarak ne’liği…

            Prof. Dr. Mustafa Yavuz, daha bebeklik aşamasından başlayarak tüm yaşamımızı kuşatan ve her konuşma arasında mutlaka telaffuz edilen “başarı” kavramına faklı bir bakışla “başarının anlamı” üzerinde ciddi bir sorgulama serüvenine girişmiş. Başarıyı bir organizmanın doğum, gelişim ve sonlanış aşamaları analojisi üzerinden çözümleme yolunu tercih etmiş. Mustafa Yavuz bu kitabında, insan türünün yaşamda kalma serüveni ve bu serüveni en belirgin tanımlayan “başarma” edimini, bir eğitim bilimci müktesebatıyla tüm veçheleriyle değerlendirmesinin ötesinde, kelimeyi bir kavram olarak ele alıp daha derinlemesine değerlendirmiş; bunu yaparken kendisi de bu düşünce yolculuğunun aktörü olduğunu her haliyle hissettirmiştir. Bir başarı öyküsü kurgusu üzerinden şekillenen yolculuk, öykünün kahramanıyla birlikte okuru da öykünün aktörü haline getirmiş izlenimi vermektedir.

            Kitap, bilindik ve belli bir sistematik üzerine inşa edilmekten ziyade, yanlış giden bir şeylere dikkat çekip, bir açıdan insanın yaşam serüvenini neyin üzerine kurguladığını “fayda/önem ve değer” terimleri üzerinden sorgulamaya tabii tutmakta.

            Başarı nedir?, sorusuna verilmeye çalışılan cevapla, başarının anlamı nedir? Sorusuna verilen cevap, elbette satıh ve derinlik açılarından farklılık gösterecektir.

            Kitapta meseleyi anlam üzerine kurma çabası, baştan kayda değer bir durum. Anlam, düşünce tarihinin en merkezi, en başat kavramıdır. İnsanlık tarihi serüveninde yaşama(varlığa, insana, doğaya) dair ortaya konulan tüm mega iddialar (ideoloji/din) öncelikle anlam üzerine dair önerilen modellerden oluşmaktadır. Heidegger, ”insan, Dünya’ya fırlatılmış bir varlıktır” önermesi, makul zaman dilimi içerisinde yaşamda kalabilmeye gerekçe üretmenin zorunluluğuna yapılan bir atıftır. Bir açıdan önce anlam üretip, bu anlam üzerinden yaşamı inşa etmeyi, ya da yaşamda kalabilmeyi başarabilmektir insanın tüm çabası. İşte bu noktada başarı nedir? Sorusuna verilecek cevabın, başarıya yüklenilen anlamla birlikte değerlendirilmesi gerekecektir. Zira, bir yerlerde saklı “başarı” “ide” si yok esasında. Başarıyı, insanın bu dünya içerisinde çevresini saran şeylerle kurmuş olduğu ilişkilerin bütünü üzerinden okumak gerekir. Bu noktada başarı kavramı bir oluşa işaret etmektedir. Yani anlamını zaman ve mekâna göre yeniden tanımlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

       Başarıya dair öyle bir anlam çözümlemesi yapılmalı ki; anlamın durum, pozisyon, dönem, tarih ve coğrafi tanım ve açılımlarının yanında, zaman ve mekânların ötesinde insan ve tüm varlığa dair değişmeyen değerler(sabite)  üzerinde öğretici/uyarıcı özellikler de taşısın. Gördüğüm kadarıyla kitap, başarı kavramını çok yönüyle ele alırken, sürdürülebilir bir dünyanın (insan, çevre) nasıl mümkün olabileceği, ya da mevcut haliyle insanın başarma güdüsünün kendi geleceğini tehlikeye atmakta olduğunun sinyallerine de dikkat çekmekte.

       Kitabın serüvenini okuyucuya bırakmakla birlikte, özellikle ilgimi çeken bir iki hususu dikkatlere sunayım. Yukarı paragraflarda da ima etmeye çalıştığım kavramlara yüklenilen anlamı tanımlamanın zorluğu, daha ilk ana başlıkta kendini göstermiş. Elbette başarının bir tanımı yapılması gerekirdi. “En zor Soru: Başarı Nedir” başlığı, bir şeyi tanımlamanın kısıtlayıcı/daraltıcı özelliğine yapılan bir uyarı özelliği de taşımaktadır. Kitapta, Başarının aile/sosyal çevreyle, bireyin zihinsel yapısıyla, okul, öğretmen bileşeniyle, içinde bulunulan kültürel yapıyla ilişkisi, uluslara arası araştırma sonuçları esas alınarak değerlendirilmiş. Bunun yanında başarının mutluluk ve refahla ilişkisi, sosyal genetik miras bağlamında, üst kuşakların niteliğinin başarıyla ilişkisi, değişen dünyada başarı konuları, yine veriler eşliğinde değerlendirilmiş. Dikkat çeken başka bir husus ise, “başarı korkusu” gibi pek gündeme gelmeyen bir kavramın ayrı bir başlık altında incelenmesidir.

       Bir modernite eleştirisi mahiyetinde gördüğüm son bölüme özellikle dikkat çekmek istedim. Yazar, “Başarının Başarısızlığı ve Çöküşü” başlığındaki bölümde Camus’ dan bir alıntı yapmış. “İnsan, ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır” Bu aforizmaya, “İnsan için ortaya konulan gözde başarı ölçütlerinin de içten dışa değil, dıştan içeriye doğru kurgulanmış olması üzerinde düşünülmesi gerektiği anlaşılıyor. Öz olarak başarı ölçütleri, insanın ne’liğinden, işlevinden, yetkinliklerinden, ilgilerinden başlayarak değil, çevrenin taleplerinden insana yöneltilerek belirleniyor. Bu durumda başarı bazen insan giydirilmiş deli gömleği gibi duruyor” şeklinde yaptığı açıklama derinlemesine düşünmeyi hak ediyor. Burada Sartre’ nin bir sözü (şiiri) aklıma geldi: “Başkaları cehennemdir, dikkat et ve kendini yalnızca kendinde yok et.” Derken nasıl bir bulantı haliyle bu sözü söylemiş olabilir?

       “Gerçekten bilime yüklediğimiz doğayı kontrol etme işlevini aşıp kendimizi doğanın efendisi olarak konumlandırmamız bizi doğanın bir parçası değil, rakibi haline getirdi. Doğaya karşı başlattığımız bu mücadeleyi kazanınca kaybetmiş olacağımızın farkına varan insanların sayısı hala çok az” ifadeleri yine başarının çöküşü üzerinden insanlığın çöküşüne atıf yapmaktadır.

       Son olarak kitapta başarı nedir bölümünde geçen bir ifadeye her hangi bir yorum yapmadan dikkat çekmek istedim. Yazar bir paragrafta, “Eğitim sistemleri bizler için en doğrusunu yaptıklarından o kadar eminler ki çevresindeki herkesi öldüren “Amok koşucusu” gibi, öğrencileri herkesi geçmeye çalışan Yeni Çağı’ ın Amok koşucusuna çevirdiğinin farkında bile değil. Gerçekte başlangıç tabancasını okulun ateşlediği bu yarışı kazandığımız anda kaybetmiş olacağız”

       Kitabı özellikle okunması gereken “bir kesime” işaret etmeyeceğim. Herkes okusun; lakin elbette eğitimcilerin yanında, eğitim sistemi üzerinde karar merciinde olanların özellikle okumasını tavsiye ederim. İnsana dair kritik bir konuda başarılı ve sıra dışı çalışmasından dolayı Prof. Dr. Mustafa Yavuz’a teşekkür ederim.

         Son olarak Albert Einstein’ın sözünü anlamaya çalışalım: 

        "Başarılı biri olmaya değil, değerli biri olmaya çalışın. Başarı egoya yakındır. Sevgi değere yakındır."

Zafer Özer, Eğitim Müfettişi