1994 yılında bir kurumda çalışmaya başladığımda, mesai arkadaşlarımın sohbetlerinde konuştukları konuları, konuların içeriklerini ve olaylar arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışıyordum. Aslında yaptığım kuruma ve kurumun kültürüne entegre olmaktı. 15 yıl önce bir arkadaşıyla Amerika’ya gitmiş, orada arkadaşının olumsuz bir durumuna şahit olmuş kişinin, her ortamda arkadaşıyla yaşadığı durumu anlatıp, arkadaşının adını vererek onu küçültmeye, değersizleştirmeye çalıştığına, bunu da defalarca yaptığına şahit oldum. Bu olumsuz davranışları sürekli anlatması ve başkalarının o kişi hakkında olumsuz bir algıya sahip olmasını istemesi, hiç de iyi niyetli bir yaklaşım değildi. Şimdi aynı kişilerin yine aynı üslupla yine aynı eda ile aynı şeyleri dile getirdiklerini gördükçe, önce zihinsel sonra da dil ile geviş getirdiklerini düşünüyorum.

Zihinsel geviş getirmek kavramı, bireyin bir olay ya da duruma takılıp kalarak, sürekli fasit bir daire içerisinde dönüp durması ve bir türlü çıkış yolu bulamama hali olarak tanımlanabilir. Genel olarak kifayetsiz muhterislerin, başarısız ve yetersizlerin seçildiği örgütlerde bu durum sıklıkla yaşanır. Ringelman etkisi olarak bilinen sosyal kaytarma yapamayan çalışanlarda zihinsel geviş getirme davranışı sıklıkla görülür. Böylece kendisine bir yaşam alanı, etki alanı yaratmaya çalışır. Başarısızlığına, yetersizliğine ve çapsızlığına kılıf uydurmaya çalışır.

Çalıştığı örgütte amiriyle sorun yaşayan memur, eve geldiğinde, örgütteki olumsuz olaylara takılıp kalır ve sürekli aynı şeyleri anlatıp sinirlenmeye, üzülmeye başlarsa, muhtemelen zihinsel geviş getiriyor, demektir. Genel olarak mobbing mağdurlarında, saplantılı kişilik özelliğine sahip bireylerde sıklıkla bu durum görülür. Çalıştığı kurumda mobbing mağduru olan bir kadın çalışan, akşam yemeğinde kocasına sürekli olarak kendisine mobbing yapan yöneticisini anlatır. Durumdan sıkılan kocası, oklavayı alıp yemek masasının altına bakar, kapı arkasını kontrol eder. Karısı ne yaptığını sorduğunda eşi şöyle der: Sizin yöneticiyi arıyorum. Baksana bizim eve kadar gelmiş. Onu oklava ile kovalayacağım, der. Görüldüğü gibi zihinsel geviş getirme davranışı ailenin etkili zaman dilimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Bu bireylerin büyük bir kısmı, gece yattıktan sonra bile örgütte yaşadıkları olayları tekrar yaşamaya ve gece yarılarına kadar uykunuz kalmaya başlar. Hep aynı şeyleri tekrar ederler. Bu tür kişilerde alkol ve sigara kullanma oranında artış gözlenir. Mobbing mağdurlarının çoğunluğunda görülen bu durum intihar vakalarının artmasında etkili olur. Psikosomatik rahatsızlıkların yoğun yaşanmasına, kalp krizine kadar giden ciddi sağlık sorunları ortaya çıkar.

Kendini yetiştirmeyen müdür, öğretim üyesi, doktor velhasıl hangi statüde olursa olsun bu sorunu maalesef yaşayabilir. Başarı yönelimli ancak başarısız her çalışanda kısmen de olsa görülebilir. Ressam tablo yapamadığında, sporcu gol atamadığında, bilim insanı araştırma yapamadığında, siyasetçi yönetim erkini kullanamadığında genellikle zihinsel geviş getirme davranışı sergilemeye başlar.

Zihinsel geviş getirmenin üç hali vardır. Birincisi, kendisi başarısız, yetersiz ve yeteneksiz olan bir kişinin, sürekli başkalarının başarısını küçültmeye ve değersiz hale getirmeye çalışma durumudur. Yöntemi dedikodu, iftira ve sözlü sataşma şeklinde ortaya çıkar. Paranoyak özellikler taşır. Kendi yazdığı senaryoya inanmaya ve inandığı bu senaryoya dayalı yeni senaryolar yazmaya başlar. Tedavisi çoğunlukla yoktur. Çünkü bu birey herkesi kendi başarısızlık çizgisine çekmeye çalışır. Bu tipler eğer grup desteği alır ve grup dinamiği oluştururlarsa, grup halinde zihinsel geviş getirme davranışı ortaya çıkar. Örgütün kültürü, iklimi ve yöneticinin liderlik davranışları, bu sürecin yaygınlaşmasında ya da ortadan kalkmasında etkili rol oynar.

İkincisi, başkalarının kendisi hakkındaki algılarına takılıp kalan ve bu algıları sürekli tekrar eden ve bir türlü sorun çözemeyen kişi halidir. Özellikle dıştan denetimli kişilik özelliğine sahip bireylerde çok fazla görülür. Hayatının büyük bir kısmı, kendisini başkasına ya da başkalarına ispatlamaya çalışmakla geçer. Oysa insanlar bir Türk Atasözünde ifade edildiği gibi: Görmek istediklerini görürler, işitmek istediklerini işitirler. Dış çevre nesnel özellikler taşımayabilir. Hırsızlığın, ahlâksızlığın sorun olarak görülmediği bir çevrede başkalarına kendisini ispatlamaya çalışmak, gayri ahlâki sürecin paydaşı olmaktan başka bir şey değildir.

Üçüncüsü ise, yaşadığı olumsuz olaylara saplanıp kalma halidir. Bu tür kişilerin alternatif üretme ve sorunu başka şekilde çözme stratejileri yoktur. Bir olaya takılır kalır ve hep o olayı tekrar ederler. Bu kişilerin en büyük özelliği kalıp yargılara sahip olmaları ve bireyleri bir ya da birkaç küçük özelliklerine göre değerlendirip yargılama halidir. Bu yargılama biçimlerini bozuk plak gibi sürekli tekrar ederler. 20 yıl önceki söylemleri ile 20 yıl sonraki söylemleri arasında hiçbir fark yoktur. Kalıp yargılar, bireylere karşı önyargı oluşturur. Önyargıları yıkmak, bireyleri doğru anlayıp algılamak imkânsız hale gelebilir. Genellikle ilk öğrenilen bilgiye saplanıp kalmak gibi bir sorun ortaya çıkar. Einstein’in dediği gibi; önyargıları yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur.

Sürekli zihinsel geviş getiren bir kişiyseniz, büyük bir olasılıkla olduğunuz yerde patinaj yapıyorsunuz demektir. Hala daha bırakılan yerde otluyor, bir adım yol yürüyemediğiniz anlamına gelir. İnsanın hesap vereceği tek şey inançlı ise Allah’tır. İkinci olarak yasalar ve yakın aile çevresidir. Başkalarına takılıp kalmanız, enerjinizi kötü kullanmanız, zamanınızı, emeğinizi beyhude harcamanız anlamına gelir.

Sonuç olarak kişisel bilginizi ve yaşam kalitenizi artırmanıza rağmen, çevrenizin kalitesi artmayabilir. Çevrenizde sözde eğitimli, diplomalı ama cahil kişiler olabilir. Onlara takılıp kaldıkça, bu durum, büyük bir çıkmazın içerisine girdiğinizin göstergesidir. Bu sebeple öncelikli olarak çevrenizi değiştirin. Nitelikli bireylerle dost olun ve paylaşımlarda bulunun. Özel alanınıza ne kadar çok az insan alırsanız, o kadar çok huzur bulursunuz. Mutlu olmanın sağlıklı yaşamanın yolu, başkalarından beklentilerinizi asgari düzeye indirmenizdir. Bu kişi eşiniz, çocuğunuz ya da anne-babanız olabilir. Kişinin size akrabalık derecesi açısından ne kadar yakın olduğunun önemi yoktur. Önemli olan başkasından olan beklenti düzeyinizdir. Eğer başkalarından beklenti düzeyiniz yüksekse, iç huzurunuzu başkasının kontrolüne bırakmışsınız demektir. Çocuğunuz matematik dersinde başarılı olunca huzurlu başarısız olunca huzursuz olursunuz. Huzurunuzu başkası belirler. Oysa hayatın telafisi yoktur. Mutlu ve huzurlu olan kişi, çevresine de mutluluk ve huzur verir. Bazıları gittiği yeri bazıları da geldiği yeri mutlu eder. Kalite asla tesadüf değildir.