Milli Eğitim Bakanlığı, ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi “Performans Değerlendirme” uygulamasını gündeme getirmektedir. Sendikalar ve bazı sivil toplum örgütleri tepki verdiği zaman performans değerlendirme sistemini sümen altı yapmakta, tepkiler azaldığında tekrar gündeme getirmektedir

Performans Değerlendirme Sistemi ile öğretmeni veli, öğretmeni öğrenci, öğretmeni okul yöneticisi ve öğretmeni meslektaşları (akran) değerlendirecektir. Ayrıca 4 yılda bir yapılacak merkezi sınavla öğretmenlerin temel bilgi ve becerileri ölçülecektir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bakanlıkta performans yönetim sistemini kurmak istemesi, önemli bir karardır. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı, “Performans Yönetim Sistemi” değil, performans yönetim sisteminin bir alt bileşeni olan “Performans Değerlendirme Sistemi”ni uygulamak istemektedir. Bu model, sadece ölçme ve değerlendirmeye dayalı, sınırlı bir etki alanına sahip kadük bir özellik taşımaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerdiği sistem, tüm birimleri ve çalışanları kapsamamaktadır. Performans Değerlendirme Sistemi’nde ölçme ve değerlendirme yapılmakta, bu ölçme ve değerlendirme sonuçları MEB tarafından karar süreçlerinde kullanılması hedeflenmektedir. Bu uygulama, eğitim sistemini geliştirmek yerine fasit bir daire etrafında çevirmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır. Ayrıca performans değerlendirme sistemine Klasik Taylorist modelin uygulanması olarak ele alanlar kısmen haklı olmakla birlikte, model sayısal veriler sunması açısından tamamen olumsuz bir uygulama özelliği taşımamaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı, mevcut Performans Değerlendirme Sistemini önce sulandırmakta sonra da uygulamaya çalışmaktadır. Performans Değerlendirme Sistemi içerisinde iç paydaşlardan sadece “öğretmen” ele alınmakta, öğretmenin performansı değerlendirilmekte, diğer paydaşlar yetkili ama sorumsuz bir kimlikle hareket etmesi istenmektedir. Bu durum, sistemin alt parçalarından birisi ele alınıp diğerleri ihmal edildiğinde, diğer alt sistemlerin ahenk içerisinde çalışması da zorlaşmaktadır. Öğretmeni değerlendiren okul yöneticisinin, mevcut performans değerlendirme ölçütlerine göre değerlendirilmemesi, performans değerlendirmenin felsefesi, doğası ve ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Okul yöneticisini de öğretmenler, il milli eğitim müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri, müfettişler, veli ve öğretmenler değerlendirmelidir. Performans Yönetim Sistemi bütüncül özellik taşır.

Önerilen modelde 4 yılda bir yeterlik sınavının yapılacak olması, olumlu ve gerekli bir uygulamadır. Yapılan araştırmalara göre okul yöneticileri ve öğretmenler yeteri düzeyde kitap okumamakta ve mesleki açıdan kendilerini yetiştirmedikleri ileri sürülmektedir. Bir yılda bir eğitim kitabının toplam baskısı 2000 civarındadır. Çoğu zaman bu kitaplar 2-3 yılda zoraki satılabilmektedir. Bu kitapları sadece eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğrenciler tarafından satın alınmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ve özel öğretim kurumları ile birlikte 1 milyon 300 binin üzerinde eğitim çalışanı demek ki kitap alıp okumamakta, eğitimle ilgili gelişmeleri takip etmemektedir. Aynı sorun, eğitim dergileri için de söz konusudur. Bir eğitim dergisini takip eden eğitimci sayısı çok azdır. Bu arada okuyan, araştıran eğitimcileri tenzih ederim. Öğretmenlerin bilgi, beceri ve yetkinlik düzeylerini saptamak için 4 yılda değil ama 5 yılda bir sınav yapılabilir. Bu sınav öğretmenlerin atama, yükseltme, terfi ve taltif sürecinde nesnel bir ölçüt olarak değerlendirilebilir. Bu aşamada öğretmenleri geliştirdiğimiz gibi okul yöneticilerini de geliştirmek amacıyla aynı sınav okul yöneticilerine, eğitim yöneticilerine, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üst düzey yetkililerine de uygulanmalıdır. Böylece sistemin tüm birimleri performans yeterliliğini ve yetkinliğini kazanmış olur.

Mevcut yapıda performans değerlendirme uygulamasına geçmiş olmak, eğitim örgütlerinin örgütsel barış ortamını olumsuz yönde etkileyecektir. Okul yöneticilerinin seçme ve atama sistemi Türkiye’de tartışmalıdır. Her 5 okul yöneticisinden 4’ünün bir sendika mensubu olduğu bir ülkede, sendikal ayrışma ve sendikal çatışmanın yaşandığı bir yapıda, okul yöneticisine ya da diğer sendika üyesi öğretmene, birbirini değerlendirme yetkisini vermek, arı kovanına çomak sokmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca sadece algısal ölçme araçlarını kullanmak, sübjektif değerlendirme yapmak anlamına gelir. Bu durum da, telafisi zor sorunların yaşanmasına sebep olabilir.

Çoklu veri kaynaklı performans yönetim sisteminin uygulandığı ülkeler vardır. Bu ülkelerin en önemli özelliği, eğitim, gelir ve kültür açısından avantajlı konumda olmalarıdır. Yaklaşık nüfusun %15’ine yakın kısmının okuryazar olmadığı bir ülkede, velinin değerlendirme sürecine katılması, etkili olmaz görüşü doğru olmakla birlikte, yeterli bir iddia özelliği taşımamaktadır. Bu aşamada veliye sorulan soruların incelenmesi gerekir. Eğer veliye, öğretmenden randevu alma, öğretmenin öğrenciye ödev vermesi, öğrencisiyle ilgilenme gibi, velinin de bilgisi dahilinde olan sorular sorulduğunda sıkıntı yaşanacağını sanmıyorum. Eğer öğretmenin sınıf içi davranışları velilere soruluyorsa, o ölçme aracı sorunludur.

2009-2014 yılları arasında MEB- Dünya Bankası “Öğretmen Yeterlikleri ve Performans Yönetim Sistemi” oluşturma sürecinde danışman olarak çalıştım. Değişik üniversitelerden gelen öğretim üyesi ve MEB’te görevli öğretmenlerle öğretmen yeterlikleri, okul yöneticisi yeterlikleri, il, ilçe milli eğitim müdürü yeterlikleri ve kurum standartlarını belirledik. MEB Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın yürüttüğü Çoklu Veri Kaynaklı e-Performans Yönetim Sistemi ile bütünleştirip 2014 yılında bakanlığa teslim ettik. Bu sistemde iç ve dış paydaşların elektronik ortamda performans puanlama sistemi vardı. Tüm iç paydaşlar birbirini değerlendiriyordu. Okulun dışından da veli, il, ilçe milli eğitim müdürleri, müfettişler okul çalışanlarını değerlendiriyordu. Sonuçları kontrol, değerlendirme, iyileştirme ve geliştirme esaslı idi. Öğretmenin, okul yöneticisinin mevcut durumu saptanıyor, değerlendiriliyor ve iyileştirme ve geliştirme politikalarının saptanması aşamasına geçiliyordu. Okulda iyileştirme ve geliştirme sürecinde OTMG (Okul Temelli Mesleki Gelişim Modeli) devreye sokuluyor, öğretmenin, okul yöneticisinin hizmet içi eğitim ihtiyacı belirleniyordu. Bu haliyle bir Performans Yönetim Sistemi kurulmuştu. Milli Eğitim Bakanlığı yetkileri, bu sistemi hiçbir zaman uygulamayı düşünmedi.

Sonuç olarak, dünyanın pek çok ülkesinde devlet ve özel öğretim kurumlarında çoklu performans yönetim sistemi uygulanmaktadır. Öğretmen, okul yöneticisi ve diğer paydaşların niteliği artırıldıkça, eğitimin de niteliğinin artacağı varsayımdan hareket edilmektedir. MEB’in ortaya koyduğu modelde, modelin aslını kırparak, eksilterek, sadece öğretmene odaklaşarak performans değerlendirilmeye çalışması, eğitim sistemine yarardan çok zarar getirir. Örgütsel barış ortamını zedeler ve sorunları çözümsüzlüğe iter. Türk eğitim sisteminin sorunu performans değerlendirme değil, niteliksiz ve kifayetsiz seçme, atama ve yükseltme sistemidir. Eşit, adaletli ve liyakate dayalı bir sisteme geçilmediği sürece entropi kaçınılmaz olacaktır. En kısa zamanda okul yöneticiliği meslek haline getirilmelidir. Okul yöneticilerinin mesleki standartları, giriş, atama, yükseltme ölçütleri saptanmalıdır. 21. Yüzyıl insan becerileri belirlenmeli, eğitim fakülteleri yeniden dizayn edilmeli, okul yöneticisi yetiştirme sistemi kurulmalı, eğitimde insangücü politikaları yeniden gözden geçirilmelidir. Aksi takdirde yetersiz ve yeteneksiz kadrolarla aynı yerde patinaj yapmaktan öte hiçbir şey yapılamayacaktır.