Bireyler amaçlarını gerçekleştirmek için bir örgüte üye olur ya da yeni bir örgütün oluşumunda rol alırlar. Örgütler, ortak amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelen bireylerin, ortak etkileşiminden oluşur. Her örgütün bir formal bir de informal örgütlenmesi vardır. Örgütlerin her ne kadar yazılı amaçları, yapılanması, örgüt hiyerarşisi olsa da, örgütler bu yapılanmaların dışında farklı yapılanmaları da içerir. Her örgüt bir toplumsal yapıda oluşur. İçerisinde oluştuğu toplumun değerlerini, inançlarını, yaşam biçimini kısaca kültürel öğelerini örgüte taşır. Bu açıdan örgütler fizikteki “Birleşik Kaplara” çok fazla benzer.

Örgütler kırsal alan kültürünün baskın, katı hiyerarşinin yoğun olduğu bir yapıya sahipse, bu örgütlerde örgütsel feodalizmin görülme sıklığı artar. Eskiden üniversitelerde asistanların, hocalarının çantasını taşıması, özel işlerini yapması, feodal bir kültürün, üniversite yaşamına yansımasından başka bir şey değildir. Askerde tertipçilik, topçu ya da karacı olmak da, aslında feodal bir zihniyetin tezahürünü ifade eder.

Örgütlerde feodal kültür baskın hale geldikçe, aynı siyasi görüş, aynı etnik kimlik, aynı din, aynı mezhep, örgüte seçilmede, örgütte yükselmede, ödül ve ceza almada etkili rol oynar. Bireyler örgütlere kırsal alan kültürlerini taşımış, feodal değerleri metropolün, kamu kuruluşunun yaşam biçimi haline dönüştürmüşlerdir. Bu örgütte yeterlik ve liyakatten ziyade kimlik ön plana çıkar. Bu kimliğin etki alanına atfedilmiş ve kazanılmış değerlerle kıyaslandığında; atfedilmiş olanlar yükselen değer, kazanılmış olanlar ise reddedilen, yok sayılan değerler şeklinde tezahür eder.

Feodal kültürün nasıl şeyleri, şıhları ya da gavsları varsa, sözde modern örgütlerinde adı konmamış kutsanmışları ve o kutsananların müritleri vardır. Bu müritler nasıl şeyhlerine bağlılık gösteriyorlarsa, örgütlerde de örgüt müritleri aynı bağlılığı, aynı teslimiyeti gösterir. Üniversitede karar verici konumda olan öğretim üyesi feodal kültürün temsilcisi ise, asistanlarını, öğretim görevlilerini ve öğretim üyelerini bu ölçütlere göre alır ve güçlü bir akademik cemaat ya da tarikat oluşturur. Artık çevresinde ona koşulsuz itaat eden, akademik müritleri vardır ve kamusal alan, feodalizmin kontrol alanına doğru evrilmeye başlar. Örgütte yükselmenin önkoşulunu sınırsız itaat ve bağımlılık olmuştur. Bu tür bir yapılanmada bilimsel yayın sayısı az, atıf sıfır, ilişki yönetimi ise başat değerdir.

Feodal kültürün baskın olduğu örgütlerde kommensalizm görünmeye başlar. Kommensalizm sürecinde örgütte bir adet köpek balığı ve onun etrafında, onun parçaladıklarından beslenen küçük balıklar oluşur. Köpek balığı avını parçalar, küçük balıklarda düşen parçalardan nemalanır. Feodal kültürün şeyhi genellikle köpek balığıdır. Köpek balığının etrafındakiler de müritleridir. Modern bir örgüt, kırsal alan kültürüne göre yapılanmış, modern örgüt yapılanması içerisinde kırsal alan kültürü baskın hale gelmiştir. Kimin doçent olacağına, kime kadro çıkacağına, kimin genel müdür olacağına, örgütten kimin kovulacağına bu yapılanma karar verir.

Feodal kültürde gelenekler ve teamüller geçerlidir. Örgütün kuralları ya da yasal metinler dikkate alınmaz. Dikkate alındığı dönemlerde ise, tüm olaylar kitabına uydurulur. Yasal engeller ortadan kaldırılır ya da kişiye özel uygulamalar yapılır. Akademik açıdan yeterli olduğu halde mürit olmayanlar örgütten kovulur ya da bir yolu bulunup atılır. Bu tür yapılanmalar örgütte sürekli “Adam Asmaca Oyunu” oynar.

Örgütsel feodalizmin beslendiği kaynaklar; dedikodu, iftira, yalan dolan ve gayri ahlaki tutum ve davranışlardır. Feodalizmin lideri, grup normlarına uymayan, karşı çıkan, çıbanbaşı olanlara çok hızlı bir şekilde eylemde bulunarak etkisiz hale getirebilir. Her zaman A planı, B planı hatta C planı vardır. Adam harcamada, iftira ve dedikoduda da ayrı bir kariyere ve kaliteye sahiptir. Geçmiş dönemlerde dünyanın birçok ülkesinde benzeri olaylar yaşanmış, bireylerin mesleki itibarı, onur ve haysiyeti ayaklar altına alınmış, dedikodu ve iftira yoluyla yaşam hakları tehdit edilmiştir. Örgütsel feodalizmin şeyhleri ve müritleri mobbing yapmada oldukça maharetlidirler. Bu özellikleri ile “Sınır Tanımayan Gazetecilere” benzerler. Birey henüz başka bir örgüte gitmeden, iş değiştirmeden önce, gideceği yere kendisi ile ilgili pek çok iddiayı ulaştırırlar. Onu tanımayan insanlar, onun ruh sağlığının bozuk olduğuna, yetersiz ve hasta olduğuna, anti sosyal kişilik özelliğine sahip olduğuna inanırlar.

Örgütsel feodalizmin şeyhi ve müritleri, örgütsel kaynakları zenginleştirmede, çeşitlendirmede, sömürmede ve kendi aralarında paylaşmada oldukça mahirdirler. Takas kuramını çok etkili bir şekilde hayata geçirirler. İyi arabaları, lüks konutları, bir hayli şişik banka hesapları vardır. Bu süreçte en çok kullandıkları kavramlar “dürüstlük, erdem, etik ve ahlaktır”. Bir insan bu kavramları ne kadar çok kullanıyorsa, muhtemelen içsel sorunları vardır ve vicdan azabı ile mücadele etmeye çalışıyordur. Çoğu zaman yapılan ahlaksızlığa dini ya da siyasi bir kılıf uydurulabilirler. Hiçbir gerekçe ya da mazeret gayri ahlaki davranışın açıklaması olmaz, olmamalıdır.

Örgütsel feodalizmin şeyh ve müritleri sözde bilimsel yayınlarda ekip ruhu ile hareket ederler. Bir kişinin yazdığı makaleye 7-8 kişi adını yazar, kıyak yazarlık verilir. Bir bildiriye 7 kişi adını yazar, adeta deve kurbanına girilir gibi akademik çalışmaya yön verilir. Daha sonra yazdıkları makalelerde isimlerin sırası değiştirilir. İçlerinden birisinin yazdığı makaleye bir başkası hakem olur. Örgütsel feodalizm, içsel beslenme kanallarını böylece dinamik hale dönüştürür. Doçentlik dosyaları şişik fakat içeriği boş onlarca makale ile haksız yolla akademik statü elde ederler. Yemeğe ve etkinliklere sürüler halinde giderler. Kongrelerde köpek balığı özelliği olan şeyhin etrafında müritler yer alır. Bildiri sunulan salonlara topluca girip sunu yapan genç akademisyenleri ya da özel husumeti olan kişileri parçalamaya çalşırlar. Genç akademisyenlerin onur ve haysiyetleri ayaklar altına alıp, diğer kurban için başka bir salona geçiş yaparlar.

Örgütsel feodalizm üyelerinin sosyal sermayeleri çok güçlüdür. Güçlü ağlara sahip oldukları için hem iletişim kanalları hem de etki alanları geniştir. Şeyhin müridi olmayanlar için kâbus dolu anlar yaşanmaya başlayabilir. Bu yüzden örgütten uzaklaşan, örgütten kovulduğu için akademik ya da bürokratik yaşamına son vermek zorunda kalan yüzlerce insan vardır.

Örgütsel feodalizm sadece üniversitede olmaz. Kamu kurum ve kuruluşları, özel hastaneler, yardım kuruluşları, gönüllü kuruluşlarda da bu tür yapılanmaları görmek mümkündür. Bürokraside feodalizmin beslenme kaynağı siyaset ya da sivil toplum örgütleridir. Çoğu örgüt bu tür yapılanmalarla şekillenir ve güç yitimine maruz kalır. Bu kişiler dış paydaşlara örgütsel kaynakları peşkeş çekerler.

Sonuç olarak her toplumda örgütsel feodalizm görülebilir. Örgütsel feodalizmin ortaya çıkmasına neden olan habitat önemlidir. Kırsal alan kültürü ile kent kültürü arasındaki fark da burada ortaya çıkar. Bir toplum ne kadar kent kültürüne entegre olur ne kadar bilimsel sonuçlara odaklaşır, ne kadar çok nesnel değerleri başat hale getirirse, o kadar örgütsel feodalizmden kurtulur. Bir ülkede kurdurulan değil kurulan sivil toplum örgütleri ne kadar fazla ise, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ne kadar ön planda ise, örgütsel feodalizm yaşam alanı bulamaz. Bir ülkede, bürokrasi “Büyük Adamların Küçük İşleri” ile meşgul oluyorsa, topladıkları kartvizitlerle makam ve mevki sahibi oluyorlarsa, güdümlerindeki medya ile insanların yaşam alanları daraltılıyorsa, feodalizm o kadar güçlü hale gelir. Yarınlara büyük bir devlet bırakmak, çocuklarımızın mutlu olmalarını sağlamak istiyorsak, bugünden tezi yok, örgütsel feodalizmi yok edip bilimsel örgütlenmeye doğru geçiş yapmak, liyakat sahibi olanları iş başına getirmek, adaletten ve eşitlikten asla taviz vermeden geleceğe doğru emin adımlarla yürümek gerekir.