“Damlaya damlaya göl olur.” atasözü toplumumuzda çok fazla kullanılır. Bu atasözünün anlamı, küçük ve önemsiz görülen şeyler birikerek büyük şeyleri meydana getirirler. Olumlu veya olumsuz tüm durumlar için olan bir durumdur. Bunun için küçüktür, azdır, önemsizdir deyip hiçbir şey hor görülmemelidir; bunların önemi bilinmeli, gereksiz yere ziyan edilmemelidir.

Bu atasözü tasarruf yapmayı, küçük tasarrufların ve küçük işlerin zamanla büyüyerek büyük bir güç ve sinerji yaratacağını vurgular. Genel olarak doğru bir özellik taşımasına rağmen, burada sadece tasarrufu vurgulaması açısından sorunlu bir duruma da işaret etmektedir. Eğer sadece tasarruf yapar, tasarruflarınızı yatırım amaçlı kullanmazsanız, tasarruflarınız bir anlam ifade etmez. Yaşadığınız ülkede enflasyon varsa, birikimleriniz buhar olup uçar gider. Her gün değerini kaybeder ve birikimlerinizin alım gücü ve piyasa değeri düşer.

Öncelikle bilinmesi gereken durum, tasarruf edebilmek için, asgari yaşam standardına sahip olmak gerekir. TÜRK-İŞ Araştırmasının 2019 Mart ayı sonucuna göre: dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.014,10 TL’dir. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 6.560,58 TL civarındadır. Evli olmayan-çocuksuz bir çalışanın “yaşama maliyeti” ise aylık 2.454,64 TL olarak hesaplanmıştır. 2019 yılı asgari ücret tutarı ise brüt 2.558,40 TL, net 2.020,90 TL’dir. Bu duruma göre, açlık sınırının altında yaşayan bir aile, hangi birikimlerini damlaya damlaya göl haline dönüştürebilir?

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 2018 yılında, bakanlık himayesinde Türkiye genelindeki israfın boyutlarının incelenmesi amacıyla yaptırılan araştırma sonuçlarına göre, kamuoyunun yüzde 13,8'inin tasarruf kaygısı taşımadığı; kişilerin yüzde 86,4'ünün son bir yıl içinde tasarruf yapmadığını, ortalama tasarruf tutarının, aylık gelirin yaklaşık 5'te 1'i olduğunu; tasarruf yapanların yüzde 37'sinin aylık gelirlerinin yüzde 10'undan azını, yüzde 36'sının ise yüzde 21'inden fazlasını tasarrufa ayırdığını; "Türk lirası ve döviz tasarruflarının yüzde 20'si evde nakit olarak saklandığını; tasarruf yaptığını belirtenlerin yüzde 36,2'si banka mevduatı, yüzde 35,3'ü altınla tasarruflarını değerlendirdiğini; özellikle altının evde saklanma oranının yüzde 77,2 gibi yüksek düzeyde olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu araştırma sonuçları da göstermektedir ki; açlık sınırının üzerinde olanlar da bilinçli olarak tasarruf yapmamakta, birikimlerini ekonomiye doğrudan katma değer sağlayacak şekilde kazandıramamaktadırlar.

Günümüzde ülke ekonomisinin en büyük sorunlarından birisi yitirilen dengedir. Gelir dağılımı sorunu bunların başında gelir. Gini katsayısı büyüdükçe gelir dağılımında adaletsizlik çoğalır. Gelir dağılımı adaletsizliklerini ölçmede kullanılan "Gini Yoğunluk Katsayısına" göre Türkiye, Dünyada gelir dağılımı en bozuk ülkeler arasındadır. Dünya bankası kaynaklarına göre Gini katsayısı sanayileşmiş ülkelerden örneğin, Kanada'da 31.5, Danimarka'da 24.7, Finlandiya’ da 25.6, Fransa'da 32.7, Almanya'da 30.0, İtalya'da 27.3 ve Japonya'da 24.9'dur. Oysa bu katsayı daha önce ekonomik kriz yaşayan Meksika'da 53.7, Brezilya'da 60 (World Development Report, 2000/2001, 282-283) ve Türkiye'de ise TUSİAD'ın yaptırdığı bir araştırmaya göre 47'dir (TUSİAD, 2000). Bu duruma göre, Gini Yoğunluk Katsayısı, krizlere açık ekonomilerde gelir dağılımının, gelişmiş sanayileşmiş ülkelere göre çok daha bozuk olduğunu göstermektedir.

Tüm bu istatistik, görüş ve düşüncelere rağmen tasarruf yapmak doğru mu? Ekonomide tasarruf paradoksu adı verilen bir kavram vardır. Kişiler daha fazla tasarruf yapmak isterse, otonom tüketim azalır. Çarpan mekanizması ters yönde işlemeye başlar. Reel gelir harcama çarpanıyla otonom harcamalardaki azalmanın çarpımı kadar azalır. Tasarruf artınca reel gelirin azalması tasarruf paradoksudur. Tasarruf paradoksu, halkın her ulusal gelir seviyesinde daha çok tasarruf yapmaya başlamasının (daha tutumlu hale gelmesinin) ulusal geliri artırmaması, aksine düşürmesine verilen addır. Keynes (1937) bir kişinin daha fazla tasarruf yapması kişinin zenginleşmesine, tüm kişilerin daha fazla tasarruf yapmaları ise, (ceteris parisbus) toplumun daha az mal üretmesi anlamında fakirleşmesine yol açar. Özellikle son yıllarda Yunanistan’da kurulan ve 2019 seçimlerinde iktidarı kaybeden Çipras hükümetinin yaşadığı paradoks budur. Tasarruf yapmak; doğru yatırım, dengeli tüketim ve AR-GE ile desteklenmediğinde, toplumda büyük bir ekonomik çöküntüye neden olabilmektedir.

Toplumun tasarruf yapmasının önündeki engellerden birisi, israftır. En büyük israf zaman yönetimini bilmemekten kaynaklanan zaman israfıdır. Bu zaman israfını ekmek, yiyecek, cep telefonu, ev eşyası, kılık-kıyafet ve otomobil gibi alanlarda yapılan israf izlemektedir. Ticaret Bakanlığının 2017 yılında yaptığı araştırma sonuçları da bu yöndedir. İsraf sadece ekmek, şeker, cep telefonu gibi unsurlarda değil, aynı zamanda insan gücünde de yapılmaktadır. Okul döneminde iyi yönlendirilmemiş bir öğrenci, ilgi, yetenek ve yeterlilik alanlarının dışında istihdam edilen personel, gizli işsizlik ve emek sömürüsü her açıdan israf olarak ele alınabilir.

Okullarda öğrencilere tasarruf yapma bilincini kazandırmak, iyi insan, iyi vatandaş yetiştirme açısından önemli bir durumdur. Ancak, tasarruf bilincini kazandırmak yeterli değildir. Tasarruf bilinci ile birlikte tasarruf yapılan alanlarda elde edilen birikimleri doğru değerlendirmek, etkili alanlara yatırım yapmak, tasarruflarını iyi yönetebilmek için belirli düzeyde ekonomi bilgisine ve becerisine sahip olmaları esastır. Sadece tasarruf yapması istenen birey, tasarruf yaptığı birikimleri etkili olarak işe koşamadığında tasarruf paradoksu yaratabilir. Tasarruf yapmayı öğrenen birey, kaynak yönetimi konusunda yeterli değilse, mevcut kaynakları israf edebilir. Örneğin, eğitimli bir kadınla eğitim düzeyi düşük bir kadının mutfak masrafları birbirinden farklıdır. Eğitimli kadın daha düşük maliyetle daha besleyici yemekler yapabilirken, eğitim düzeyi düşük bir kadın, aynı verimliliği sağlayamamaktadır. Benzeri şekilde eğitim düzeyi yüksek bir çiftçi, eğitim düzeyi düşük bir çiftçiye nazaran daha verimli çiftçilik yapmakta, tarım alanlarını ve iş gücünü daha etkili kullanabilmektedir.

Sonuç olarak “Damlaya damlaya göl olur.” atasözü tasarrufu, tutumlu olmayı kutsaması açısından önemli ve gerekli bir atasözüdür. Ancak, atasözü bu haliyle eksik ve yetersizdir. Sadece tasarruf yapmak, sudaki bakteri oranını ölçüp bırakmak eylemi ile aynıdır. Sudaki bakteri oranını saptadıktan sonra bakterileri yok etmek, bakteriler yok edilemiyorsa canlıların bu sudan içmesini engellemek ve hastalıkları önlemek gerekir. Sadece bakteri oranını saptamak sorunların çözümünde işlevsel özellik taşımamaktadır. Tasarruf yapan bireyin, tasarruflarını etkili olarak yatırıma dönüştürmesi, kamusal alanda bu tasarrufların kullanılması, ülke ekonomisinin gelişmesi, büyümesi ve istihdam oranlarının artması açısından önemlidir. Sadece tasarruf yapmak, sürekli israf yapmakla aynı kategoride ele alınabilir.

Temel eğitimin amacı ortaöğretime öğrenci yetiştirmek değildir. Temel eğitimin amacı topluma iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmektir. İyi vatandaş vergisini veren, askere giden, seçimde oy kullanan, yasalara uyan, toplumun iyi bir üreticisi, toplumun iyi bir tüketicisi olan bireydir. Tasarruflarını etkili ve verimli alanlarda kullanmasını bilen vatandaş okulda yetiştirilir. Temel eğitim aynı zamanda girişimci özelliklere sahip bireyleri de yetiştirir. Bir ülkede Z kuşağının büyük çoğunluğu memur olmak istiyorsa, o ülke eğitim sistemi, öğrencilerine ekonomik işlevini kazandıramadığı ortaya çıkar. İhtiyaç ile istek arasındaki ayrımı yapmak, israfı önlemek, tasarrufu teşvik etmek, dengeli tüketim yapmak, ekonomik dengeleri sağlama açısından gerekli bir durumdur.

Söz konusu kuşak için maddi anlamda çıta yükseltmenin yanında, iş tatmini de önemlidir. Özellikle hızla gelişen teknolojinin etkisi bağlamında yeteneklerini hızla geliştirebilme imkânına ve kurum/kuruluşların geleceklerini belirleyecek çoğunluğa sahip olmalarından dolayı, bu kuşak, örgütlerin ihtiyaç duyduğu en önemli kuşak olma özelliğini taşımaktadır. Örgütlerdeki görevlere uyum sağlandığında, bu bireylerin örgütlerin kurumsallığını sağlamak için, geleneksel insan kaynakları uygulama anlayışından ayrılıp yetenek yönetimi anlayışına geçilmesi gerekir.

“14 Şubat Sevgililer Günü”, “Anneler Günü”, “Babalar Günü,” Ramazan Bayramı” ve “Kurban Bayramı” gibi özel günler ülke ekonomisi canlandırır, tüketimi artırır. Bu tüketim artmadığında, piyasa canlanmadığında beklenen ekonomik girdi bulunamaz ve belirli sektörlere “can suyu” verilemez. Dengeyi sağlamak şartıyla tüketimin de teşvik edilmesi, iç ve dış piyasanın hareketliliğini sağlama açısından önemlidir.

Tasarruf yapmak için üretmek, ürettiğini satmak ve emekçiye açlık sınırının üzerinde ödeme yapmak gerekir. Çalışanlarda ek gelir kaynakları bulmak (devlet memurları bu konuda kısıtlı), yaratıcı zekâlarını kullanmalarını desteklemek, alternatif kaynaklar yaratmak yerinde olur. Bu sebeple ekonomik sorunların çok yönlü sorun çözme yaklaşımlarını bilmek ve sorunları çözmek, güçlü ekonomik yapılar oluşturmak için gerekli bir durumdur.

Kaynakça

Mart 2019 Açlık ve Yoksulluk Sınırı

https://www.saglikis.org.tr/haber/352/mart-2019-aclik-ve-yoksulluk-siniri adresinden alınmıştır.

https://businessht.bloomberght.com/guncel/haber/1855215-nakit-paranin-yuzde-20-si-altinin-yuzde-77-si-yastik-alti adresinden alınmıştır.

Tasarruf Paradoksu. https://ekonometriknotlar.wordpress.com/2011/12/13/tasarruf-paradoksu/ adresinden alınmıştır.

"Türkiye'de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Avrupa Birliği ile Karşılaştırma", İstanbul, TUSİAD Basın Bülteni 00-59, 6 Aralık 2000.

World Bank 2001, World Development Report 2000/2001: Attacking Poverty, Washington D.C ..