Olay nasıl gerçekleşti ve içeriğinde neler yer alıyor?

Başvurucu hakkında Isparta ili Merkez ilçesi Süleyman Demirel Fen Lisesinde müdür yardımcısı olarak çalışmakta iken 2011/2012 eğitim-öğretim döneminde yatılı kız öğrencilere hakarete varan aşağılayıcı davranışlar gösterdiği, 2010 yılında okul pansiyonunda ücret ödemeden yediği yemek bedeli olan 272,50 TL'yi yasal faizi ile birlikte ödemediği iddiaları ile 12/4/2012 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.

Olayla ilgili soruşturma, 4/6/2012 tarihinde sona erdirilmiş olup 11/6/2012 tarih ve 663-7/39.41 sayılı soruşturma raporunun sonuç kısmında, disiplin yönünden başvurucunun uyarma cezasıyla tecziye edilmesi, idari yönden ise başvurucu hakkında daha önce yapılan 25/2/2011 ve 25/7/2011 tarihli soruşturma raporlarında teklif edilen "yöneticilik görevinin üzerinden alınarak" ibaresinin de değerlendirilerek başka bir okula atamasının yapılması ve mali yönden 272,50 TL'nin tahsilinin sağlanması teklif edilmiştir.

Isparta Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü 13/7/2012 tarih ve 663-07/1813 sayılı işlemi ile ödeme hakkında kurumun müdürlüğüne ya da İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bilgi vermemek suretiyle kayıtsızlık gösterdiği gerekçesiyle başvurucunun uyarma cezası ile tecziyesine karar vermişse de sicil ortalamasının çok iyi olması sebebiyle bu cezanın uygulanmamasına ancak 6/7/2012 tarih ve 3933 sayılı işlem ile soruşturma raporunda getirilen teklife dayalı olarak başvurucunun Yalvaç Fen Lisesine müdür yardımcısı ve felsefe öğretmeni olarak atanmasına karar vermiştir.

Başvurucu, tahsilatı istenen yemek bedeline ilişkin olarak 2011 yılında da hakkında aylıktan kesme cezasının uygulanmasına dair işlem tesis edildiği ancak Isparta İdare Mahkemesinin 28/9/2012 tarih ve E.2012/256, K.2012/954 sayılı kararı ile bu işlemin iptal edildiğini gerekçe göstererek uyuşmazlık konusu bedeli yatırmamış, yer değiştirme işlemine ilişkin olarak ise Isparta İdare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma talepli iptal davası açmıştır.

Isparta İdare Mahkemesi, 19/9/2012 tarih ve E.2012/769 sayılı kararı ile başvurucunun yürütmeyi durdurma talebini reddetmiş, bunun üzerine başvurucu Antalya Bölge İdare Mahkemesinde itiraz yoluna başvurmuş ve Mahkeme 17/10/2012 tarih ve E.2012/1423 sayılı kararı ile itirazı kabul ederek yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.

Müdür yardımcısının dosyası kabarık

Isparta İdare Mahkemesi, iptal davasının esasına ilişkin yaptığı değerlendirme neticesinde 22/2/2013 tarih ve E.2012/769, K.2013/163 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir: "...Olayda, atama işleminin dayanağı disiplin soruşturması sonucunda; davacının, yersiz, tutarsız ve bir eğitimciye yakışmayan itham ve ifadelerle Milli Eğitim Müdürlüğü çalışanlarını zan ve töhmet altında bıraktığından bahisle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 125/B-ı maddesi uyarınca 'kınama' cezası, aynı okulda öğretmen olarak görev yapan Matematik Öğretmeni S. İ.'yi taciz ettiği, dışladığı, okulda yalnız bıraktığı, kötülediğinden bahisle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 125/A-h maddesi uyarınca 'uyarma' cezası ile cezalandırıldığı, yine öğrencisi O. Ç.'ye 'Ben sana ne dedim, benden izinsiz oraya nasıl girersin de çalışırsın, senin canına okurum' şeklinde sözler sarfettiği gerekçesiyle 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun'un 20.maddesinin 3.bendi uyarınca 'İhtar' cezası ile cezalandırıldığı, anılan soruşturma raporunun sonuç kısmında da davacının "yöneticilik görevinin üzerinden alınarak başka bir okula atamasının yapılması" yolunda idari yönden getirilen teklif uyarınca yöneticilik görevinden alınmadan il içinde naklen atanmasına ilişkin dava konusu işlemin tesis edildiği ve disiplin cezalarına karşı açılan davaların reddedildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dosyada yer alan bilgi, belge ve soruşturma dosyasında yer alan tanık ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde, davacının görev yaptığı okulda güven ilişkisinin zedelendiği, kurum içinde ve dışında sıkıntılar yaşadığı açık olup; aynı okulda görev yapmasının çalışma huzur ve barışını bozacağı, eğitim öğretim hizmetlerini olumsuz yönde etkileyeceği sonucuna varıldığından kamu yararı ve hizmet gereklerine dayanılarak il içinde bir başka okula atanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır...."

Başvurucu, Mahkemenin gerekçesinde belirttiği uyarma, kınama ve ihtar cezaları ile ilgili olarak açılan iptal davalarının reddedilmiş olmasına karşın henüz yargı yollarının tüketilmediğini, söz konusu kararlar ile ilgili olarak itiraz ve temyiz istemlerinde bulunulduğunu, ayrıca dava konusu işlemin dayanağı olan soruşturma raporunun konusunun, bahsi geçen disiplin cezalarının değil ödenmeyen yemek parası ve öğrencilere kötü muamele yapılması hususlarının oluşturduğunu, Mahkemenin gerekçesini söz konusu disiplin cezalarına dayandırmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş ve davanın reddi kararına karşı Antalya Bölge İdare Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuş, Mahkeme 31/5/2013 tarih ve E.2013/686, K.2013/1180 sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.

Bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusu da aynı Mahkemenin 11/9/2013 tarih ve E.2013/1692, K.2013/1874 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

Mevzuatta konuyla ilgili neler yer alıyor?

10/6/1949 tarih ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 8. maddesi şöyledir: "Yetiştirme ve ikmal kaynakları Bakanlıklar veya tüzel kişiliği haiz genel müdürlüklere bağlı olup il genel teşkilatı içinde birden fazla istihdam yerleri bulunan meslek, fen ve uzmanlık kadrolarına dahil görevlerden:

A) İlçe idare şube başkanı sıfatını haiz olanlarla il merkezinde Devlet gelir, giderlerinin ve mallarının tahakkuk, tahsil, ödeme ve idaresiyle ilgili ikinci derecedeki müdürler, şube şefleri ve kontrol memurları, nakit muhasipleriyle, lise, orta ve o derecelerdeki okul müdür ve öğretmenleri, hastaneler mütehassıs hekimleri, Bakanlıklar veya tüzelkişiliği haiz genel müdürlükler tarafından tayin edilirler.

B) Bunun dışında kalan bütün memurlar Bakanlıklar veya tüzelkişiliği haiz genel müdürlükler tarafından valilik emrine tayin edilerek il idare şube başkanının inhası üzerine valiler tarafından istihdam yerleri tesbit olunur;

C) Yukardaki fıkralarda yazılı bütün memurların lüzumu halinde il içinde nakil ve tahvilleri mensup olduğu il idare şube başkanlarının inhası üzerine valiler tarafından icra edilmekle beraber mensup oldukları Bakanlıklar veya genel müdürlüklere sebepleriyle bildirilir.

Yukarda (A, B) fıkraları dışında kalan il merkez teşkilatına bağlı memurlar ilgili idare şube başkanının inhası ile valiler tarafından tayin, nakil ve tahvil olunurlar.

Tayin, nakil ve tahviller için gereken yolluk ödenekleri bütçe yılı başında ilgili Bakanlık veya genel müdürlüklerce valiler emrine gönderilir."

Konunun incelenmesi

Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/11/2013 tarih ve 2013/7983 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

Başvurucu, hakkında başlatılan soruşturma nihayetinde uygulanan yer değiştirme işleminin yasal ve somut gerekçelere dayanmadığını, suç sayılmayan hususların soruşturma konusu yapıldığını ve yaptırım uygulandığını, söz konusu işlemin iptaline ilişkin olarak açmış olduğu iptal davasında idare mahkemesinin, işleme dayanak soruşturma raporunda bahsi geçmeyen ve halen yargılama aşamasında bulunan kendisine ait önceki disiplin cezalarını gerekçe göstererek iptal istemini reddettiğini ve yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguları dikkate almadan karar verdiğini, Antalya Bölge İdare Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararında gerekçe bulunmadığını ve iddialarının dikkate alınmadığını, aile bütünlüğü gözetilmeksizin bulunduğu yerden 105 kilometre uzaklıktaki bir yere atamasının yapıldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve aile bütünlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, uğradığını iddia ettiği zarara karşılık maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu kapsamda başvurucu, atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini ve aile bütünlüğünün gözetilmediğini ileri sürmektedir. Bu şikayetler gözetilerek başvurucunun şikayetleri, ailenin korunması ve aile hayatına saygı hakkı ile adil yargılanma hakkı çerçevesinde iki başlık halinde değerlendirilmiştir.

1. Ailenin Korunması ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlali İddiası

Başvuru konusu olayda, başvurucu, bulunduğu yerden 105 kilometre uzaklıktaki bir yere atamasının yapıldığını, atama yapılırken kendisinin ve aile fertlerinin huzur ve refahının dikkate alınmadığını, atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın ise reddedildiğini belirterek atama nedeniyle aile bütünlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.


Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir: "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

Anayasa'nın 41. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir: "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar."
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir: "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi şöyledir: "1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

26216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: "Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

6216 sayılı Kanun'un "Esas hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir: "Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikayetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).

Başvurucu tarafından, atama işlemi nedeniyle aile bütünlüğüne kamu gücü tarafından müdahale edildiği ileri sürülmüş olup, bu husus Anayasa'nın 20., 41. ve AİHS'in 8. maddesinde yer alan ve aile hayatına saygı hakkı kapsamındadır.

Bu durumda incelenmesi gereken husus ailenin korunması ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında korunan bu hakkın kullanımına veya haktan yararlanılmasına kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır. Eğer doğrudan bir müdahalenin varlığı tespit edilirse bu müdahalenin Anayasa'nın 13., 20. ve 41. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığı değerlendirilmeli; bu çerçevede müdahalenin hukuki dayanağının ve meşru bir amacının olup olmadığı ile ölçülü ve demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususlarının tartışılarak ihlal iddiası hakkında bir sonuca varılması gerekir (B. No: 2013/2954, 19/12/2013, § 38).

Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı bir takım ayrıcalıklar ve avantajların yanında, bir takım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı bir takım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle, bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup, kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (B.No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
İdare kamu hizmetinin selameti için tedbir alabilir

Bazı kamu görevlilerinin, hizmetin niteliği gereği belirli aralıklarla başka yerlere atanmaları; bazılarının ise başka yer veya kurumlara atanmamaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye, belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin bir takım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin, kendi mevzuatı çerçevesinde, ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 39).

Aile bütünlüğü engellendi mi?

Başvuru konusu olayda, başvurucu, aynı il içinde görev yaptığı ilçeden 105 kilometre uzaklıktaki başka bir ilçeye atamasının yapıldığını, atama yapılırken kendisinin ve aile fertlerinin huzur ve refahının dikkate alınmadığını ileri sürmüş ise de kamu gücü tarafından tesis edilen atama işleminin, başvurucunun aile hayatı yaşamasına izin vermeyen, bu hakkı engelleyen veya yasaklayan bir işlem niteliğinde olduğunun söylenemeyeceği, atama işlemi nedeniyle aile bütünlüğünün sağlanamayacağı iddiasının hiçbir şekilde gerekçelendirilemediği, başvurucunun ailesi ile birlikte atamasının yapıldığı yere yerleşmesinin kamu gücü tarafından engellendiği yönünde bir tespitin de bulunmadığı görülmekle, atama işlemi nedeniyle başvurucunun aile hayatının korunması ve aile hayatına saygı hakkının doğrudan etkilenmediği anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ailenin korunması ve aile hayatına saygı hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak doğrudan bir müdahalenin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Adil Yargılanma Hakkı ihlal edildi mi?

Başvurucu, yargılama sonucunda verilen kararın adil olmadığını, yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguların dikkate alınmadan karar verildiğini ve Antalya Bölge İdare Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararında gerekçe bulunmadığını ileri sürmüş olup, başvurucunun bu iddialarını iki başlık halinde değerlendirilmesi gerekmiştir.

a. Mahkeme Kararının Adil Olmadığı İddiası

Başvurucu, atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiğini, yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguların dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Anayasa'nın 36. maddesi şöyledir: "Herkes, meşrü vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar aleni olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir."

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen "adil yargılanma hakkı"nın kapsamı Anayasa'da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, AİHS'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ilke olarak kamu görevlileri ile ilgili uyuşmazlıkların AİHS'nin "adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde adil yargılanma hakkı kapsamında ele alınabileceğini kabul etmektedir. Ancak devlet ile ona özel bir güven ve sadakat bağı ile bağlı olan kamu görevlileri (asker, polis vb.) açısından konuyu ayrı değerlendirmekte olup, bu kişiler ile idare arasında olan uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için söz konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olmalı ve bu yoksun bırakma devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınmalıdır. Başka bir ifadeyle, devlet uyuşmazlık konusunun kamu gücünün icrası ve devlete özel bir sadakat ve güven bağı ile alakalı olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 28).

Dolayısıyla, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan başvuru konusu uyuşmazlık adil yargılanma hakkı kapsamında yer almaktadır.

Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

Başvurucu, hakkında başlatılan soruşturma nihayetinde uygulanan yer değiştirme işleminin yasal ve somut gerekçelere dayanmadığını, suç sayılmayan hususların soruşturma konusu yapıldığını ve yaptırım uygulandığını, söz konusu işlemin iptaline ilişkin olarak açmış olduğu iptal davasında idare mahkemesinin, işleme dayanak soruşturma raporunda bahsi geçmeyen ve halen yargılama aşamasında bulunan kendisine ait önceki disiplin cezalarını gerekçe göstererek iptal istemini reddettiğini ve yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguların dikkate alınmadığını ileri sürmektedir.

Başvurucu hakkında yapılan 11/6/2012 tarih ve 663-7/39.41 sayılı soruşturma raporunun sonuç kısmında daha önce yapılan 25/2/2011 ve 25/7/2011 tarihli raporlarda teklif edilen "yöneticilik görevinin üzerinden alınarak" ibaresinin de değerlendirilerek başka bir okula atamasının yapılması teklifinde bulunulduğu ve bu kapsamda atama işleminin yapıldığı görülmektedir.

Yapılan atama işleminin iptali istemiyle açılan davada ise Mahkeme, idari işlemin dayanağı olan 663-7/39.41 sayılı soruşturma raporu, bu raporun sonuç kısmında belirtilen diğer raporlarda da uygulanması istenilen yer değişikliği hususuna dayanak olan olaylar ile elde edilen delillere göre değerlendirmesini yapmış, netice itibarıyla " başvurucu hakkında da "dosyada yer alan bilgi, belge ve soruşturma dosyasında yer alan tanık ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde, davacının görev yaptığı okulda güven ilişkisinin zedelendiği, kurum içinde ve dışında sıkıntılar yaşadığı açık olup; aynı okulda görev yapmasının çalışma huzur ve barışını bozacağı, eğitim öğretim hizmetlerini olumsuz yönde etkileyeceği sonucuna varıldığından kamu yararı ve hizmet gereklerine dayanılarak il içinde bir başka okula atanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır" gerekçesine yer vermek suretiyle davanın reddine karar vermiştir.

Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkanı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikayetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikayetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkeme Kararının Gerekçesiz Olduğu İddiası

Başvurucu, Antalya Bölge İdare Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararında gerekçe bulunmadığını ileri sürmüştür.

Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, § 30, 16/5/2013).

Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56)

Gerekçeli karar hakkı bakımından, temyiz merciinin, yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 50)

Somut olayda, İlk Derece Mahkemesi, tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamını dikkate alarak, hukuk kuralları ile dava konusu atama işlemini değerlendirmiş ve davanın reddine karar vermiştir. Antalya Bölge İdare Mahkemesi tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmıştır. Dolayısıyla itiraz üzerine verilen kararın gerekçesiz olduğundan söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.