Tarihteki Türk göçleri


Büyük önder Gâzi Mustafa Kemal Atatürk “Türk budur; yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.” demiştir. Görüş belirttiği her konuda haklı çıkan büyük önderin Türkler ve uygarlık konusunda da haklı çıkıp çıkmadığına hep birlikte bakalım… Göbeklitepe’de, Türkistan’ın her bir yöresinde görülen damgalar yer alıyor. Özellikle Sibirya ile Göbeklitepe arasında bir kültürel etkileşim olduğu saygınlığı olan uluslararası bilimsel yayınlarda tez (teori) olarak gündeme getiriliyor. Biz ise bu durumu etkileşimden ziyade bir süreklilik olarak kabul ediyoruz. Zira M.Ö. 4000-2000 yılları arasında Sümer uygarlığını kuran Kengerlerin de Türkmenistan’ın Anav yöresinden geldikleri kanıtlandı. Kengerlerin ardılları Güneydoğu Anadolu’ya yerleşen Turukkular oldu. Bunlar daha sonra Toroslara, Batı Anadolu’ya yöneldiler. Turuklardan hareketle ve belki de Kuzey Afrika’ya… Tuareg; Arapçada Turuk’un çoğuludur bu arada. Sonrasında Batı Anadolu’dan İtalya’ya kadar uzanan Etrüsk uygarlığı doğdu. Orta Anadolu’daki Hattileri, Hititleri unutmamalı; Batı Anadolu’daki Lidyalılar, Frigler, Pelasglar ile Balkanlardaki Trakları (Turok) bir bütünün parçaları olarak ele almalısınız. Hatta Oğuz/Kınık boyundan Sultan 2. Kılıçaslan’ın Anadolu’nun tapusuna son kez “Türkiye” yazdığı 1176’daki Miryokefalon Savaşı da tarihî Frigya topraklarında olmuştur. Doğu Anadolu’da, Mezopotamya’da yaşayan Kutların, kavimler göçüyle birlikte tarih sahnesine çıkan Gotların ataları olabileceği niye akıllara gelmez, getirilmez? Türkçedeki Turgut adı, Türkistan’daki Turgut boyu, Ruslar tarafından soyu kırılan Sibirya’daki İrkut Türkleri… Torosları yurt tutup -başta Mısır olmak üzere- Afrika ve Avrupa kıyılarına akınlar yapan denizci Turskalar, Kuzeybatı Avrupa’yı yurt tutup İngiltere’ye, İzlanda’ya, Kanada’ya akınlar yapan denizci Vikingler… Kayık çizimlerinin, resimlerinin tarihte ilk kez Türkistan’da görüldüğü de bilinip dururken bu savaşçı halkların Asyalı olduklarının daha açık bir ifadeyle Turan/Türklerle bir şekilde bağlantılı olduklarının üstü niye örtülmeye çalışılır ki?
Ünlü Etrüskolog Prof. Dr. Firudin Agasıoğlu’nun tablosu 

Dünya ulusları arasında en renkli giyinen halk Türklerdir. Özellikle Türk kadınları… Niye? Çünkü diğer ulusların aksine yün ve pamuk üretimi sayesinde dokumacılıkta çok ileri giden Türkler boya da üretebilmektedirler de ondan. Kökboyasının teknolojik üstünlüğüne bugün dahi erişilebilmiş değildir. Başka uluslar bedenlerini bezle, hayvan kürkleriyle sarıp sarmalarken, Batı Anadolu’yu özellikle de Marmara Denizi’nin doğusunu yurt tutmuş olan ve Pelasglar diye de anılan Sakalar dokuma teknolojisi ile giysi üretiyordu. Üstelik bu Pelasglar bina yapımında da çok ileri düzeydeydiler. Yine dünya kadınları kokarca gibi dolaşırken Saka kadınları değerli taşlarla süslü altın takılar kullanıp, koku (parfume) sürünüyorlardı. Günümüz Türkçesinde hâlâ kullanılan “pılı pırtı almak” deyimi nereden geliyor sanıyorsunuz? Dünyaca ünlü Avşar halı ve kilimlerinin Sakalara kadar giden bir kültürel derinliğe ve yine -damga ve desenleri (motif) bile değişmeden- Peru’daki Keçua yerlilerine kadar uzanan bir kültürel genişliğe sahip olduğunu da bilmelisiniz.


23 yaşında uçmağa varan tiginin altından dokunmuş giysileri


Sakaların ardılı olarak Hunlar tarih sahnesine çıktı. Daha doğrusu bayrağı Hunlar devraldı. Avrupalılar zombi gibi dolaşırken Hunların ceket-pantolon giydikleri, ayaklarında bot (çizme), başlarında börk (şapka) olduğu o dönemin bütün kaynaklarında yazıyor. Batılılar bir yerden bir yere yürüyerek giderken ve yine çamurdan, fareden geçilmeyen derme-çatma barakalarda yaşarken tıpkı Sakalarda, Traklarda olduğu gibi Hunların da atla dolaştıkları; mandaların/öküzlerin çektiği, dışı keçe, içi halı-kilim kaplı gezici (seyyar, mobil) evlerde yaşadıkları biliniyor. Demek ki o çağda bile Batı, bildiğiniz barbar Batı.. Etrüsklerin hamamını, Finlilerin saunasını alıp kendilerine mal eden Grek’ten, Latin’den ne beklenir ki? Turanlıların alın teri, el emeği olan uygarlıkları çalıp, yağmalayıp da Yunan, Roma yapanlar bunlar değil mi? Hoş, aynısını barutu, kâğıdı, matbaayı, pusulayı Türklerden öğrenen Çinliler; Anadolu’yu hileyle daha doğrusu kahpelikle Türklerin elinden alan Persler (Fars); atlarımıza varıncaya kadar Türkistan’ı yağmalayan Araplar da yapmadı mı? Şimdilerde Ruslar yapmaya çalışmıyor mu?


Pazırık kurganından çıkan Türk halısı

Kazım Mirşan, Haluk Tarcan gibi araştırmacılar “yazıyı Türkler buldu” demektedirler. Japon Türkolog Prof. Dr. Masao Mori “Ortaya çıkışlarından itibaren dünyada tek Tanrı’ya inanan ilk ırk Türklerdir.” derken, kimi tarihçiler de “tarih Türklerle başlar” diyor. Yeri gelmişken Sami yani Arap veya İbranî (Yahudî) olmadığı Kuran’da da bildirilen Hz. İbrahim’in Sümer ülkesinde doğmuş, yaşamış bir kişi olduğunun da altını çizelim. Gerçekten de Altay ve Ural Dağları arasındaki bölge özellikle de Türklerin arşiv odası, kütüphanesi yahut resimli ansiklopedisi gibi duran Saymalıtaş yöresi incelendiğinde tek Tanrı, giysi, ok-yay, at, tekerlek/araba, kayık, kızak, müzik aleti, tarım aleti diye giden binlerce çizim bulunmaktadır. Altın ve demir işçiliği, dokuma ve döküm teknolojisi ve daha neler neler… Kuyumculuk ve tıp mesleği Saka Türklerinden, askerlik ve silah teknolojileri Hun Türklerinden insanlığa birer armağandır misal. Kimilerinin piramit dediği devasa kurganlar yine aynı şekilde… Bugün dünyadaki birçok ülkenin ulusal yazı birimi olan ve -sözde- Latince denen alfabe bile Etrüsklerin dolayısı ile Türklerin eseridir. Rönesans bile Etrüsklerin torunlarının yaşadığı Toskana bölgesinde ve özellikle Floransa kentinde başlamadı mı? O halde rahatlıkla şunu diyebiliriz: Uygarlık Türklerle başlar.

Aziz Dolu Atabey
Uygarlık Türklerle Başlar – Atabey (wordpress.com)


Pîri Reis’in dünyaca ünlü haritası


Kazım Mirşan’ın Türkoloji araştırmaları