PARAYLA MANEVİYATIN İMTİHANI
Türkiye’de yapılan bir araştırmada;
Ateistlerin, deistlerin, başını açanların, namaz kılmayanların, oruç tutmayanların sayısı gittikçe artıyormuş.
Bu çok dikkat çekici bir değişim gibi algılansa da, aslında olağan bir gelişme.
90’lı yıllarda tam tersiydi bu durum…
Devlet baskısı varken daha samimiydi Müslümanlar yaşarken de düşünürken de, o yüzden dindarlara özenen daha fazlaydı.
Ne oldu da bu işler tersine döndü?
Dindar bir nesil yetiştireceğiz diyen devlet başkanı varken, her mahalleye İmam Hatip açılmışken, İslam’ı yaşamak için ciddi engeller ortadan kaldırılmışken… Neden böyle bir geriye dönüş var?
Yollar temizlenince vasıtalar daha hızlı gitmez mi? Yolda araç sayısı eskisinden daha fazla olmaz mı?
Bu durumun birçok sebebi var da en önce ‘ekonomik şartların iyileşmesi yani paranın maneviyatı azaltması’ desek yeridir. Nasıl mı?
Parası olan insanlar daha çok para kazanma hırsıyla ailesine vakit ayıramaz. Ailesini, çoluğunu, çocuğunu özgür(başıboş) bırakır.
Para, insanı müthiş bir şekilde lüks yaşamaya iter, lüks yaşamak zaten dinimizce pek uygun görülmeyen bir yaşam şeklidir. Lüks yaşamın getirdiği özentili hayat da doğal olarak nefse uygun bir hayattır.
Diğer sebep, Müslümanların iktidara gelmesidir. Her şeyi devletten bekleme gibi bir garabet burada da söz konusudur. Devletten muhafazakar nesil yetiştirme konusunda beklentilerimiz vardır, çocuklarını devletin şefkatli kollarına bırakan aileler kendi gündelik telaşları arasında çocuklarına vakit ayırmakta güçlük çekmektedirler.
Köylülüğün azaldığı, köylülerin şehirleştiği ve köylü ezikliğinden kurtulmaya çalışmanın verdiği bir sonradan görme durumu da diğer bir etkendir.
Ben yaşamadım evladım yaşasın, mantığı, evde disiplinin azalması, çocukların teknolojiye esir düşmesi, ana babanın maç ve dizi düşkünlüğü, çocukların da televizyonlardan, internetten olumsuz bir şekilde etkilenmesi ve bu etkinin de önünün asla alınamaz olması.
Müslümanlar iktidara gelince “çeşme akarken testiyi doldurma” düşüncesinde olan insanların çokluğu.
Bu insanlar her seçim öncesi ve seçim sonrası veya sair zamanlarda birbiriyle mücadeleye giriştiklerinden, birbirini itip kakarken, çocuklarının bile gözünden düşmeleri ve sözlerinin dinlenilmez oluşu.
“Ben istediğimi yaşarım ama sen benim istediğim gibi veya dinin istediği gibi yaşa!” anlayışı.
İslam alimi diye ortaya atılanların, medyanın ve sosyal medyanın da etkisiyle birbiriyle yaptığı gereksiz mücadele. Ve İslam’ı kadına, başörtüsüne indirgemenin lüzumsuzluğu…
Kimin neye inanacağı, kimin kime inanacağının belirsizliği…
FETÖ gibi büyük bir baş belasının toplumda oluşturduğu tamiri güç hatta imkansız hezeyanlar…
Gücü elinde bulunduranların, herhangi bir makama geçince kendisini bi’şey sananların adaletten, şefkat ve merhametten uzaklaşması.
Çocuğum iyi bir okul kazansın da, manevi yönden gelişmese de olur mantığı…
Okulumun akademik başarısı yüksek olsun da, maneviyatın pek bir ehemmiyeti yok diyen okul yöneticileri ve okulların akademik başarısını dünya ölçeğinde büyütmeye çalışan bakanlık…
Kısacası,
Nefsi anlamda kolay olanın seçilmesi, nefse hoş gelen her şeyin daha ilgi çekici olması ve batılı yaşam tarzının en ücra köye bile sirayet etmiş olması…
Ve Müslümanların tüm suçu hep başkasına atmaya çalışması…
“İslam’ı öyle yaşa ki, seni öldürmeye (dinden uzaklaştırmaya) gelen sende dirilsin!”