Kılıçdaroğlu öğretmenler gününde parti grubunda konuştu.

Bir süre önce sanatçıların siyasal tercihlerine yönelik ortaya koyduğu tahammülsüz yorumun beş beterini öğretmenlere yönelik olarak tekrarladı.

Bilmem Allah’tan korkmadığından mıdır, kuldan utanmadığından mıdır, siyaseti bilmediğinden midir, demokrasiden behresi olmadığından mıdır?

Ayrıştırmaya, toplumun bir kısmını insan yerine koymamaya ısrarla devam ediyor.

İstiyor ki, son günlerde HDP’nin razı olacağı anayasayı hazırlayan ancak itiraf edemeyen; Amerika’dan demokrasi dilenen, milli her türlü duruşu bünyesinden tard eden bir parti olarak tartışılan CHP’ye bütün memleket ram olsun.

Dilediği olmayınca, dişinizle tırnağınızla edindiğiniz bütün sıfatlarınızdan azad ediyor sizi. Öğretmen de olamıyorsunuz, sanatçı da…

Her neyse, o Kılıçdaroğlu’dur, yapar.

Ben bizim yapmadıklarımıza alaka göstermeyi tercih ediyorum.

Dört senedir üyesi bulunduğum Eğitim Bir-Sen’den bir reaksiyon bekledim.

Cümle cihanın kavgasını üzerinden yürüttüğü sosyal medya hesaplarına baktım sendikanın.

Ne de olsa sendikamdı.

Dahası eğitimcilerin sendikasıydı, öğretmenler gününde öğretmenlere, hem de meslek onurları üzerinden yapılmış bir hakarete elbette tepki verirdi. Vermeliydi.

Tanıyanlarım bilirler, tivitıra lazım olunca bakarım. Birkaç saat elimden düşmedi telefonum. Ha geldi ha gelecek bir tepki diye bekledim.

“Ağzından çıkanı kulağın duysun adam! Sen bizim meslek onurumuzla ne hakla oynarsın, hem de öğretmenler gününde?” gibi bir şey.

Haydi benim kadar sivri dilli olmasın, “şiddetle reddediyoruz” gibi beylik bir cümle, kınama falan.

Siyasal bir pozisyonlanma değildi beklediğim, AK Particilik de yapmasın. Zaten her hangi bir particilik yapmasın. Sendikacılık yapmasıydı sendikadan beklediğim.

Türk Dil Kurumu’nun büyük sözlüğünde sendika “İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik” olarak tarif edilmişti.

Mesleğin ve meslektaşın onurunu da korumayacaksa ne yapacaktı ki bir sendika?

Cümle cihanın hesabını gördüğü, sinek kanadı titrese en haksız davası uğruna memleketi yangın yerine çevirdiği mecra olan sosyal medyada 150 bin takipçisi olan kurumsal hesabına baktım sendikanın.

Genel Başkan Ali Yalçın’ın PR hesabı ile karşılaştığımı sandım.

Hazreti ziyaret edenler, hazretin ziyaret ettikleri. Hazretin katıldıkları televizyon programları…

Allah cemaline nur bahşetsin, zerre kadar tenkit ediyor değilim Genel Başkan’ın Sendika’nın kurumsal hesabında konu edilmesini. Daha da çok edilir inşallah.

Ben başka ve olması gereken şeylerin gündem edilmemesini tenkit ediyorum.

Her ne ise efendim, gün battı, kuşlar döndü, gelmedi bu yoldan beklenen. En nihâyet anladım yokmuş gören, hatta bilen…

Dün oldu, Erdoğan çıktı ve konuştu, “ömrümüz faşist zihniyetle mücadele yolunda geçti” dedi. En üst perdeden tepkisini ortaya koydu.

Sendikamızdan hala ses çıkmadı.

Tam kendi kendime soruyordum “Acaba pandemi sebebiyle piknik yahut Abant gezisi düzenleyemiyor oluşları, bütün sendikal faaliyetlerin askıda olduğu zehabını mı uyandırdı abilerde?” diye ki, Sendika’nın tivitır hesabında bir hareketlilik oldu.

Kılıçdaroğlu’nun hakaretinden tam otuz saat sonra “Partisinin grup toplantısında öğretmenlerimiz hakkında aşağılayıcı, ayrıştırıcı ifadeler kullanarak hakaret eden Kemal Kılıçdaroğlu hakkında savcılığa şikâyette bulunduk.” Şeklinde bir tivit atıldı.

Demir soğudu, gündem döndü. Maradona öldü, SİHAlar 17 teröristi etkisiz hale getirdi, Azerbaycan ordusu Kelbecer’e girdi, Beşiktaş Fenerbahçe derbisinin hakemi belli oldu…

Sendikamız bir reaksiyon verir gibi yaptı. Az sonra Genel Başkan Ali Yalçın da hesabından aynı açıklamada bulundu.

Şahsi bir garaz değil benimkisi, zir halen üyesi olduğum bir sendikayı tenkit ediyorum.

Bir Lech Walessa beklemiyorum elbette, tersaneleri ayaklandıran koca Polonyalı’nın performansını bekliyor değilim.

Beklediğim, sosyal medyada en haklı davasını, en sakil hakarete karşı savunacak, binleri peşine takarak ortalığı ayağa kaldıracak bir reaksiyondu.

O da Türk sağının duçar olduğu “bekle, gör; soğusun, kenarından dolaş” hastalığına kurban gitti.

Benzer bir hakaret sağ siyasetten gelse, memleket günlerce bu hadiseyi konuşuyor olurdu. Zira sivil toplum, bir tarafta diğerine göre işine daha fazla sahip çıkıyor.

Türk sağının acilen konuşması ve hatırlaması gereken, sivil toplumun ne olduğu ve hangi dinamiklerin ne zaman ve kimler tarafından harekete geçirileceği meselesidir.

Benim de cevap beklediğim bir soru var:

Her meselede topu siyasete atacaksanız sevgili sivil toplum önderleri, sahi siz niye varsınız? 

Taceddin Kutay

AKŞAM