İKİ SINIF İNSAN VARDIR ONLAR DÜZELİRSE BÜTÜN TOPLUM DÜZELİR.


 Değerli dostlar;  yazıma Albert Einstein'in şu sözleri ile başlıyorum. "Otoriteye körü körüne itaat; hakikatin en büyük düşmanıdır.","Evrendeki en büyük ziyan sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir." İnsanların otoriteye başka bir ifade ile yöneticilere doğru yanlış demeden körü körüne düşmanlık beslemesi kadar, körü körüne sadakat göstermeleri de tehlikeli bir davranış olmaktan öte bir sapkınlık örneğidir.


 Bir hadisi şerifte "İki sınıf insan vardır. Onlar düzelirse bütün toplumda düzelir, onlar bozulursa bütün toplum bozulur. Bunlar alimler ve amirlerdir." Buyrulur. Toplumun hak ve menfaatlerini korumakla mükellef olan önderlerin liderlerin  toplumun menfaati yerine çıkar çevrelerinin menfaatlerini koruduklarına   iyilikleri yaymak ve kötülükleri önlemekle  mükellef olan sözde ilim erbabının haksızlık  karşısında sessiz kaldıklarına şahit oluyoruz. 


 Özellikle halkın yöneticilerinin; çoğunluğuna, gücüne otoritesine güvenerek çıkar çevrelerinin menfaatini halkın menfaatine tercih edenler; kişisel olarak hakka bağlı olduklarını iddia etseler bile   hüsrana uğramaktan kendilerini kurtaramazlar. Yöneticilerin haksız uygulamaları karşısında halkın sessiz kalması ya da haksız uygulamaya  alkış tutması onların haksızlıkta ısrar etmelerinde en büyük etken olarak görülmektedir.


 SENDE BİR EĞRİLİK GÖRÜRSEK KILICIMIZLA DÜZELTİRİZ!


 Sorumluluğunu bilincinde olan halka ve görevinin şuurunda olan yöneticiye güzel bir örnek:Bilindiği üzere Hazreti Ömer halife ve devlet başkanı seçildikten sonra, halka hitap etmiş ve onlara demiş ki: "Bende bir eğrilik görürseniz ne yaparsınız?" Birisi ayağa kalkmış ve  kılıcını kaldırarak,  devlet başkanına:"Seni kılıcımızla doğrulturuz!" demiştir. Ömer "Sende bir eğrilik görürsek, kılıcımızla düzeltiriz." Sözünü duyunca, tavrını hemen göstermiş:"Şükürler olsun ki bende bir eğrilik görürse beni kılıcıyla düzeltecek Müslümanlar var! diye duada bulunmuştur.


 Kuşkusuz  sahabenin bu ifadeyi kullanabilme gücü  inandığı dinin kendisine  yüklediği sorumluluktan kaynaklanıyordu. Nitekim sahabe  Peygamber'in (s.a.v);"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. "  sözünü dillerde dolaştıran değil, hayatlarında yaşatan bir inanca sahip insanlardır. Bu gün Haksızlık yapanlar  karşısında susmaktan daha  çirkin ve haysiyetsiz bir iş vardır ki o da başkalarının haksızlıkları karşısında ejderha kesilenlerin kendi yandaşlarının haksızlıklarını  görmezlikten gelmeleri hatta  yanlış yapanların  yanlışlıklarına  destek vermeleridir.


  Ebu Umame (r.a)  dan  rivayet edilen bir hadisi şerifte Hz. Peygamber (s.a.v) Bir gün  Ashabına:"Kadınlarınız baştan çıktığı, gençleriniz azgınlaştığı  ve sizin de Cihadı terk ettiğiniz zaman acaba durumunuz ne olacak?" buyurur.


 Asahap:"Böyle bir şey olacak mı Ya Resulelllah "der.  Peygamber:"Evet! Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim, bundan daha şiddetlisi de olacaktır!" Ashap:"Bundan daha şiddetlisi ne olabilir? " Peygamber:"Siz iyiliği emretmediğiniz ve kötülükten menetmediğiniz zaman durumunuz ne olacak?"
 Ashap:"Buda mı olacak Ey Allahın Resulü ? Peygamber (s.a.v):"Evet! Beni sevk ve idare eden Allah’a yemin ederim, bundan daha şiddetli ve dehşetlisi de olacaktır."
 Ashap:"Bundan daha şiddetlisi ne olabilir? Peygamber (s.a.v):"İyiyi kötü ve kötüyü iyi gördüğünüz zaman durumunuz ne olacak?"
 Ashap:"Bu da mı olacak Ey Allahın Resulü ?" Peygamber (s.a.v):"Evet! Beni yoktan var eden Allah’a yemin ederim, bundan daha dehşetlisi olacaktır?"
 Ashap:"Bundan daha dehşetlisi nedir?" Peygamber (s.a.v):"Kötüyü emrettiğiniz ve iyiyi yasakladığınız zaman durumunuz ne olacak?"
 Ashap:"Bu  gerçekten olacak mı?"Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki bundan daha şiddetlisi olacaktır. Zira Allah Teâlâ buyurmaktadır ki: ‘Ben kendi zatıma yemin ettim. Onlar için öyle bir fitne koparacağım ki, hâlim bir kimse dahi o fitnede sersemleşip şaşkına dönecektir!  


 NASILSANIZ ÖYLE YÖNETİLİRSİNİZ!


 İyilerin yanında iyiler olduğu gibi  kötü niyetli insanlar da  her zaman var  olmuştur.
İyi yönetici de  feraset,hidayet ve dirayet sahibi olmalıdır. Yanlış yaptığında kendisini uyaracak insanların varlığından rahatsızlık duymamalıdır.
 Şimdi yöneticiler; Yanlış yaptıklarında uyarıldıklarında "Şükürler olsun ki yanlış yaptığımda beni uyaracak  Müslümanlar var! deyip şükrederler mi?  Yoksa anında yanından uzaklaştırırlar mı?  Şimdi nefsimizi hesaba çekelim. Yanlış yapan kim,makamı mevki ne olursa olsun  ikaz etme sorumluluğumuzu yerine getirebiliyor muyuz? Yanlış yaptığımızda şükürler olsun bizi de uyaracaklar var diyebiliyor muyuz? Makamımızı sahip olduğumuz imkanları kaybetmemek için sessiz kalarak dilsiz şeytan olmayı mı tercih ediyoruz.   Eğer her şeyin kendi kendine düzeleceğini düşünüyorsak mutlaka büyük bir yanılgı içindeyiz. Peygamber (s.a.v) "Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz.."  diyerek, aslında yönetimin yanlışlarından vazgeçirme sorumluluğunun halkın elinde olduğunu zımnen beyan etmiştir.


Aynı şekilde  Yüce Allah'ta , Ra’d  Sûresi, 11. âyette de, ‘Bir halk kendi halini değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez..’   buyurarak, halkın ve yöneticilerinin yanlışlıklarının kader olmadığını bizzat insanların kendilerinden kaynaklandığını ifade buyurmuştur. 


 "Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle değiştirsin eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin buna da gücü yetmez ise kalbiyle reddetsin" hadisi şerifi sadece kürsülerde okunmak için değil, gereğinin yerine getirilmesi  için Peygamberimiz tarafından  tavsiye edilmiştir. Zira İslam sadece okunmak ve  öğrenilmek için değil, öğrenilen ve öğretilenleri yaşamak üzere gönderilen ilahi bir mesajdır. 


    İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli faktör akıldır. Kişi aklı sayesinde iyi kötüden,doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırt etme melekesine sahiptir. Asıl akıl sahipleri ise sadece iyi kötüden,doğruyu yanlıştan,hakkı batıldan ayırt edebilenler değil iyin,doğrunun  hakkın  savunucusu olanlardır.  
 İnsan aklı ile hidayete erişir, ahmaklığı ile felakete sürüklenir. Nitekim Yüce Allah: facirler cehenneme atıldıklarında; "Biz aklımızı kullanmış olsaydık bu cehenneme düşmezdik diye pişmanlık duyarlar" Buyurmaktadır.(Mülk, 67/10) 


 SÜRÜ PSİKOLOJİSİ KORKUNÇ BİR HASTALIKTIR!


 İnsanların çoğu aklını kullanmaya ihtiyaç duymadan nefislerinin ve çıkarlarının sesi doğrultusunda  "sürü psikolojini" kendilerine yol olarak seçmişlerdir.  Kendilerini haklı çıkaracak çeşitli  bahaneler  uydurmuş olsalar da  hiç bir bahane  hakikatleri  asla  değiştirememiştir.  Temeli medeniyet ve inanç değerlerimize dayanmayan  düşünceler saman alevi gibi kısa zaman içinde sönmüştür. Birilerinin çağdaşlık diye yutturduğu pek çok  şey çağ dışı kalıvermiştir.Göz kamaştırıcı kalabalık oluşturanlar kendilerine başka efendiler bulunca birden yok oluvermiştir. El üstünde tutulanlar zaman içinde unutulup kaybolup girmişlerdir.   Çoğunluğa uyma otoriteye mutlak teslim olma dünyada insanın kimliğini kişiliğini yok ettiği gibi ahrette de helakine sebep   olmaktadır.


     "Yaratıcıya isyanda kula itaat yoktur." Hadisinde ifade edildiği hiç bir Müslüman'ın  siyasi otoritelerin,tarikat ,cemaat önderlerinin  din dışı uygulamalarına itaat etme gibi sorumluluğu yoktur. Toplumda üç sınıf insan vardır. Haktan sapanlar, kendileri saptıkları gibi başkalarını da saptıranlar ve Hakka tapanlar, hakkı ve  sabrı tavsiye edenler. Nitekim asır suresinde  "Asra yemin olsun ki,  İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, iyi iler yapanlar,  birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır."Buyrulur.
 Ne yazık ki geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanlarımıza "sürü psikolojisi" hakim olmaktadır.  Sürü psikolojisi;aklı devre dışı bırakarak; peşine düştüğü,önder seçtiği insanların de bir beşer olduğunu,yanılabileceğini hesaba katmadan mutlak sadakati esas alınmasıdır.  Sürü psikolojisi toplumları helak eden korkunç bir hastalık tır. Buna koyun psikolojisi de  denilmektedir.Tokat'ın Niksar ilçesinde kurtların saldırısından kaçan sürüdeki 40 koyun, ilk atlayan koyunu peş peşe takip ettikleri için uçurumdan atlayarak telef olmaları,  yine Van'da 100 den fazla koyundan birisi 200 metre yükseklikten atladığı ve diğer koyunların da ona uyarak atlamaları sebebiyle  ölmeleri bu en güzel örnek olarak verilebilir. Sorgulayan akıl ne kanar, ne kandırır. Araştıran akıl ne sapar, ne saptırır. 


 Şu hikaye günümüzde insanların siyaset anlayışına  ve sürü psikolojisine tabi olduklarına tıpa tıp uymaktadır.Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış: " Ver o dişi deveyi bana, o dişi deve benim demiş!." Küfeli adama; "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de tartışma büyümüş.  . Konu Muaviye'ye  kadar ulaşmış.Halk meydanda toplanmış. Muaviye, Küfe'den gelen adam ile  Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:" Bu dişi deve Şamlınındır!" demiş. Sonra toplanan halka dönmüş;" Ey ahali, bu dişi deve kimindir? Halk hep birlikte bağırmış:" Şamlınındır! "Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalmış!  Muaviye  Kufeli adamı  yanına çağırmış:"Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!" mesajını göndermiştir.


  SENİ DİNLEMİYOR VE SANA İTAAT DA ETMİYORUZ!


 Halk temel hak ve hürriyetler konusunda doğrunun yanında yanlışın karşısında duran, halkın sesine ve hakkın sesine kulak veren ,  işarete göre değil içeriğe göre el kaldıran vekillere ve yöneticilere  acil ihtiyaç duymaktadır. Yiğitlik; otoritenin yanlışına doğrusuna sahip çıkmak değil, doğrusuna sahip çıkıp, yanlışına geçit vermemektir.
 İran Seferi, Hazreti Ömer’in hilâfeti zamanında yapılmış ve bol miktarda ganimet elde edilmiştir. Ganimetler arasında kıymetli kumaşlar da vardır. Harpten dönüldükten sonra ganimetler ashap arasında dağıtılmış ve herkes hissesine düşeni almıştır.


 Hazreti Ömer, kendisininki ile oğlu Abdullah’ın kumaş hissesini birleştirerek üzerine bir hırka diktirmiştir.
 Bir Cuma günü üzerindeki yeni hırkasıyla hutbe irat etmeye çıkıp:"Ey Müminler beni dinleyin ve bana itaat edin" diye konuşmaya başladığı anda  ashaptan biri ayağa kalkar ve:"Üzerindeki elbisenin hesabını vermedikçe seni dinlemiyor ve sana itaat da etmiyoruz. Çünkü ganimetten bize düşenle bir elbise yapmak imkansız iken sen nasıl oluyor da hırka olabilecek kumaş alabiliyorsun" diye çıkışmış.


Hazreti Ömer o ashabın konuşmasını dinledikten sonra, oğlu Abdullah'a:"Ey Ömer’in oğlu kalk cevap ver" demiş. Abdullah bin Ömer, ayağa kalkar "Allah'a yemin ederim ki, babamın üzerindeki kumaşın yarısı benim hisseme düşen kumaştır. Babam ikimizinkini birleştirdikten sonra elbise yapmıştır. diyerek meseleyi izah ettikten sonra  Hazreti Ömer’in oğlunu dinleyen sahabe,  tekrar ayağa kalkarak,"Ya Ömer, şimdi konuş, hem seni dinliyor ve hem de itaat ediyoruz" demiştir. Hazreti Ömer de ancak ondan sonra hutbesini okumaya devam edebilmiştir.  Böyle yöneticiye  sahip olmak ve  haksızlık karşısında susmayan topluluğa sahip olmak dileğiyle selam ve dua "Anlayana sivri sinek saz ,anlamayana davul zurna az...!"
                                                  
                                                    MUSTAFA KIR