DÜŞMANA MALZEME BİZDEN

Bir insan düşünün…

Yapılabilecek en adi eylemi yapar da...

Muhatabının karşısına geçip, pişkin pişkin:

“Ben dünyanın en adi insanıyım.” Derse ona ne yapabilirsiniz?

Şuan Türkiye’de böyle bir kitle ile karşı karşıyayız.

Hatırlayın LGBT yürüyüşlerinde açılan pankartları…

Sanıyor musunuz o pankartlarda yazılan o en aşağılık küfürler tesadüfen ortaya çıktı?

Asla! Zekice tasarlanmış bir kurguydu o.

En aşağılık sıfatları kendimize biz yakıştıralım da, karşı taraf herhangi bir şey diyemesin… Amaç buydu!

Öyle de oldu sahiden.

Şimdi gene topyekûn saldırıya geçtiler.

Başarıyı hazmedemeyenler, normal yollardan mücadele edemeyeceklerini anlayanlar, kendi içlerindeki savrulmayı, hezeyanı örtbas etmeye çalışanlar tarihte belki eşi benzeri görülmemiş bir şiddette saldırıyorlar.

Öyle saldırıyorlar ki… Onların diliyle karşılık versen sana yakışmaz. Yasal yollara başvursan kanunlar bile onlardan yana…

Sinir uçlarına dokunuyorlar bilerek ve isteyerek.

Tertipli, düzenli ve zekice geliyorlar.

Bir kıvılcım arıyorlar belli ki…

Düşman dediğinde ne karakter var ne omurga var ne dürüstlük var.

Ellerindeki silah çok keskin:

Yalan, iftira, hakaret.

Bu üçünden başka silahları yok.

Alabildiğine saldırıyorlar.

Saldıranlara baktığımızda kamuoyunda tamamen örselenmiş, kimsenin adam yerine koymayacağı tipler…

Niye onları seçiyorlar? Çünkü, onların başına iş gelirse sanki kunduralarından bir çivi düşmüş olacak.

Bir belgeselde izlemiştim.

Kurtlar bufalo sürüsüne saldırıyor, bir tane yaşlı bufaloyı çembere alıyorlar, diğer sürü ilerlerken arkadan çevik bir bufalo gelip o yaşlı olana boynuzlarla vurup onu kurtların önüne atıyor, kendisi de sürüye katılıp kurtlardan koca sürüyü kurtarmış oluyor.

Bunlar da aynen böyle yapıyorlar.

En aşağılık kim hakaret edebilirse, en iyi yalanı kim söylerse, en çirkin iftirayı kim atarsa ona sufle veriliyor, gaz da veriliyor yeterince, üfleyen de var…

O da yavrum saf, kendisini matah bir şey zannediyor, saldırdıkça saldırıyor, sonra tarihin çöp sepetindeki yerini alıyor.

Onlara onların anlayacağı dilden cevap vermek pek mümkün görünmüyor.

Çünkü onların anlayabileceği herhangi bir dil henüz icat edilmedi. Onların derdi başka…

Öne sürdükleri safların haberi yok da…

Beklenen bir kıvılcım…

Sağa sola bu denli saldırtmalarının başka açıklaması yok.

Peki, biz ne yapacağız?

Biz, içimizde birlik olsak yeter!

Onların düşündüğünden daha beter dağınığız.

Boğaziçi’nde dört elle sarıldıkları malzeme içimizden çıkmadı mı?

Mustafa SÜS