Zamlar aştı dağlar ile denizi Soldu bebelerin, gülen benizi Kuru ekmek gıcık etti genizi Nerde insaf, yeter artık ah vicdan! Karnınız aç, perişanız, perişan. Patlıcan, domates, fasulye, kabak Yerdik etli sütlü, en az üç tabak Ne hallere düştük, hele dönüp bak Yorulduk, yorgunuz azıcık izan Karnımız aç, perişanız, perişan. Çocuklara karşı eğeriz kaşı Çıkarız çileden her ayın başı Harcarız sanalda hemen maaşı Boş kalır keseler, boş kalır cüzdan Karnımız aç perişanız, perişan. Ceplerimiz harik (*) gibi büzüldü Kalçalar, göbekler sızdı süzüldü Markette, pazarda gönül üzüldü Savrulduk bak, küle döndük, yandı can Karnımız aç perişanız, perişan. Gözler şaşı oldu beden kasıldı İcra listeleri cama asıldı Gıcır gıcır iki yüzlük basıldı Kalmadı şan, şöhret; kalmadı ünvan Karnımız aç perişanız, perişan. Yağ ile buğdayı, otu, samanı Alırız dışardan, yoktur amanı Tarihler görmedi böyle fermanı Kandırıp kendini yanlışa inan Karnımız aç perişanız, perişan. Yapılanın ilgisi yok bilimle Peynir gram gram, karpuz dilimle Dert açtın başına iki elinle Var kendi haline, yine kendin yan Karnımız aç perişanız, perişan Et havaya çıktı yemekler yavan Keyiflendi dolar, yapınca tavan Su döğemez oldu şu bizim havan Hala medet bekle, boş sözlere kan Karnımız aç perişanız, perişan Akıldan, bilimden saptık sapalı Telekom satıldı, SEKA kapalı Sentetikten şeker neyim yapalı Ey İpekli, ekmeğini tuza ban Karnımız aç perişanız, perişan. (*) Harik: "Eskidiği için boyası dökülmüş, derisi kırış kırış, tabanına basılıp alacele ayağa takılan; toz, kir ve çamur içinde esirgemeden giyilebilen, genellikle altı delik, iç astarı kalmayan, gözden düşmüş eski ayakkabı." Yusuf İPEKLİ