“Emperyalizm” denen tek dişi kalmış canavarın GBT’sinden o kadar çok irin (cerahat) akar ki. Vicdanı temiz hiçbir insanın midesi bu kokuşmuşluğu kaldıramaz. Emperyalizm ve ırkçılık hastalığı uğruna insanoğlu çok acılar, ıstıraplar çekmiştir. Ne yazık ki bu hastalığa Myanmar’lı Budistler de yakalanmışlar ve Arakanlı Müslümanları diri diri yakmak, birkaç kişiyi birbirine bağlayıp suya atarak boğmak, küçük yaştaki kız çocuklarına tecavüz etmek ve daha nice iğrençlikleri sergilemekten geri kalmamışlardır.

Müslümanlara karşı sergilenen zulümler, soykırıma varan toplu kıyımlar (katl-i âm) sadece Arakan’da olmayıp; Doğu Türkistan, Çeçenistan, Karabağ, Ahıska, Kırım, Batı Trakya, Balkanlar, Afganistan, Keşmir, Irak, Suriye, Filistin, Afrika kıtası diye giden birçok bölgede, yörede yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir. Özellikle Hıristiyan Batı’nın ilmî, siyasî, askerî yönlerden kendinden ileride olması, Müslüman Doğu için bir yerde ruhî gerilim sebebi olmaktadır. Müslüman Doğu’nun yaşadığı gerilimin sebepsiz saplantılar, takıntılar yüzünden ortaya çıkmadığı da vakıadır.

Bugün ne yazık ki İslâm ülkeleri tespih taneleri gibi dağılmış durumdadır. Başlarına bir imame yani bu ülkeleri çekip-çevirecek bir öndere gereksinim vardır. Bu önderlik görevini de ancak güçlü bir Türkiye yerine getirebilir. Misal Atatürk’ün kurduğu Sadabat paktı şimdi duruyor olsaydı, Türkiye-İran-Afganistan ve hatta Pakistan acil müdahale gücü oluşturup; Bangladeş üzerinden, Arakan’a ordu gönderebilseydi kötü (fena) mü olurdu? Müslümanlar kendi barışını, huzurunu kendileri sağlasalardı?!.

Sadabat Paktı demişken, bu birlik projesinin önemi, şimdilerde daha da iyi anlaşılmaktadır. 8 Temmuz 1937’de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan devletleri arasında, Tahran’da, Sadabad Sarayı’nda imzalanan bu anlaşma taraf devletler için ilk başta bir nevi saygınlık (prestij) kaynağı olmuştur. Her ne kadar birliğin, İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesine tepki olarak kurulduğuna dair görüşler ileri sürülse de birlik fikri, işgalden epey önce gündeme gelmiş ve taraf devletlerin yaptığı toplantılarda İtalyan emperyalizmine karşı herhangi bir tavır, tedbir dillendirilmemiştir. Aslına bakarsanız paktın Afrika’ya yönelik bir tasavvuru da söz konusu değildir. Daha çok taraf devletlerin sınır sorunları ve meşruiyet kaygıları öne çıkmıştır. Bir de, Türkiye Cumhuriyeti’nin “ağabeylik” konumu tabi ki!..

Balkan ve Sadabat girişimleri sonuca ulaşmamıştır. NATO’nun -başta Türkiye olmak üzere- Türk ve İslam dünyasına barış, huzur getirmediği de ortadadır. D-8 girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. O halde ne yapılmalıdır? Tabi ki ilk hedef, ilk ülkü olarak Türk Birliği için çaba gösterilmelidir. Bunun için de Türkiye’nin askerî, iktisadî, siyasî kısacası her alanda güçlü olması gerekmektedir. Sözü, Kumuk Türklerinin Karabulak oymağından olan efsane savaşçı Caher Dudayev’e bırakalım: “Unutulmasın ki; Türkiye hem Türk dünyasının hem de İslam âleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi İslam âleminin ve Türk dünyasının karanlığa gömülmesi demektir.”

Aziz Dolu Atabey

https://azizdolu.wordpress.com/