Siyasi partilerin temel hedefleri ülke yönetimine talip olarak ideolojilerini halka sunup kabul edildikleri noktada ülkeyi yönetmektir. Kemikleşmiş ideolojik hareketler durdukları yeri değiştirmez ve alacakları oyun hesabını çok da yapmazlar. Onlar için ideoloji hareketlerinin odak noktasıdır. Uçlarda yer alan sol ya da sağ siyasi oluşumların tamamına yakınında bu duruş gözlenebilir. Bu hareketler ya zamanın ruhunun kendilerine dönmesini beklerler ya da zamanın ruhunu dönüştürmek adına örgütlenmelerini toplumun siyasi duruşunu da değiştirecek yönde yaparlar. Bu pencereden bakıldığında Millî Nizam Partisi, Millî Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi'nin ardından kurulan Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi adlarıyla Milli Görüş siyasal hareketini sürdüren partiler buraya konumlandırılabilir.

Bununla birlikte toplumu dönüştürmekten ziyade zamanın ruhuna dönüşmeyi tercih eden ve toplumsal beklentileri karşılama vaadiyle hareket eden oluşumlara da Kitle Hareket Partileri adı verilmektedir. 2000’li yılların başında Milli Görüş çizgisinden ayrılarak merkez sağda ANAP, DYP gibi partilerin başarısızlıkları nedeniyle oluşan boşluğu doldurmayı hedefleyen Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) bu hareketlerden biri sayılabilir. Bu zamana kadar girmiş oldukları her seçimden ezici bir üstünlükle çıkan Ak Parti’nin en önemli başarısı toplumu okuyabilme başarısı olmuştur. Ancak özellikle 2013 yılından itibaren bu Ak Parti topluma uyumdan toplumu kendisine uydurmaya, dolayısıyla da kitle hareket partisi olmaktan ideoloji penceresine doğru bir dönüşüme doğru ilerlemektedir. Siyasi olarak kendisini bir noktaya sabitlemiş ve etrafında toplumu manevralarıyla konsolide etmeye çalışmaktadır. Bu noktadan hareketle sisteme her yıl katılan 1 milyon civarında 18 yaşını doldurmuş seçmenin Ak Parti kendisini konumlandırdığı yerin etrafında konsolide olması beklemektedir. Kabaca bir hesapla 2023 yılında ilk defa oy kullanacak seçmen sayısı 7 milyonun üzerinde ve toplam seçmen sayımızın yüzde 10’u civarındadır.

Peki kim bu seçmen?

Sosyologların Z kuşağı olarak tanımladıkları bu grup 2000’li yıllarda doğanlardan oluşuyor. Yüksek düzeyde tüketicilik gösteren, daha bireysel yaşam tarzına sahip kişilerden oluşan bu zümre eleştirel duruşlarıyla kendilerinden önceki jenerasyonların saygısızlık olarak sayabileceği bir duruş sergiliyorlar. Yaşam tarzlarına müdahale istemeyen bu gençler hem kendi özgürlükleri hem de etraflarındaki insanların özgürlükleri konusunda oldukça hassaslar. Önceki nesillerin anlamlandıramadığı bir özgüvene sahipler. Hayata karşı bakış açıları daha olumlu ancak ikili ilişkilerinde sorun yaşamaktalar. Yüz yüze iletişim kurmaktansa sosyal platformlarda aktif olmaları, kimi zaman yalnız kalmalarına yol açmaktadır. Takım çalışmasına alışık olmamaları, kural tanımazlıkları, isteklerinden emin oldukları ve daima savundukları için gerek aileleri ve arkadaşları gerekse diğer insanlarla sık sık çatışmaya ve tartışmaya girmektedirler.

Z kuşağının an itibariyle kendisini konumlandırdığı yer konumsuzluktur. Yani kendilerini bir ideolojiye, bir görüşe, bir duruşa ait hissetmemektedirler. Bu da özellikle ideoloji temelli siyaset yapan partileri zor duruma düşürmektedir. Bu kuşağın beklentilerine karşılık veremeyen siyasi partiler orta ve uzun vadede sorun yaşayacaklardır. Ak Parti’nin Z kuşağı ile ciddi yaşadığı ilk çatışma YKS sürecinde yaşananlar olmuştur. Sınavın önce ileri bir tarihe ertelenmesi daha sonra ise öne çekilmesi Ak Parti adına ciddi bir eksi olarak yazılmıştır. Bu noktada özellikle şuna vurgu yapmak gerekir. Birtakım bürokratlar hareket merkezlerine Ak Parti’nin başarısını alarak Ak Parti’ye ciddi zarar vermektedirler. Attıkları adımları siyasetçi gibi atan bürokratlar hata yaptıklarında siyasi sorumluluğun Cumhurbaşkanı ve Ak Parti’de olması dolayısıyla düşüncesizce hareket etmektedirler. Siyaset uzun soluklu bir öğreti sürecidir. Hayatı boyunca memurluk yapmış bireylerin siyaset sahnesine girmeden siyasetçi gibi davranıyor olmaları sonuçları hesaplamadan “yaranmak” odaklı bir çizgi üzerinde hatalarının bedellerini siyasetçilere yükledikleri bir ortam oluşturmaktadır. Bu ortamda da en büyük zararı siyasetçi görmektedir.

Sınavın ileri tarihe alınması kararı alelacele alınmıştır. YÖK sırf pozisyon almak adına hızlıca harekete geçmiş ve yaşanacakların siyasi etkilerini hesaplamadan sınavı 25 – 26 Temmuz’a ertelemiştir. Bu karar siyasi sonuçları olacak bir karardır. Ülke olarak turizm ciddi gelir kalemlerimizden biridir. Yine benzer şekilde hem tarımsal hem de sanayii üretiminin pik yaptığı aylardan biridir Temmuz ayı. YÖK’tekiler bu kararı alırken klasik bürokrat tavrıyla sadece kendi kurumlarının selametini düşünmüştür. Sonrasında ise sorumluluk siyasetin üzerine kalmıştır. Yaşananları sosyal paylaşım platformlarından takip edenler özellikle Ak Parti ve Cumhurbaşkanı’na yönelik eleştirilerdeki acımasızlığı görebilirler. Twitter aramalarında Cumhurbaşkanı, Ak Parti ve YKS içerikli paylaşımların YÖK ve YKS’nin yanyana geldiği paylaşımlardan çok daha fazladır.

Bunun yanında ikinci bir hata YKS krizinin arkasından Cumhurbaşkanı’nın YouTube platformuna yorumları açıkken çıkarılıp daha sonra kapatılmasıdır. Bu da yine bürokratik bir hata olmuştur. Yaptığı işin siyasi sonuçlarını hesaba katmayan bürokratlar davranışlarını okuyamadıkları Z kuşağının Turizm Bakanını suçladıkları için dünyaca ünlü turizm sitelerinde yaptıkları yorumlarla, Apple Store, Google Play gibi platformlarda verdikleri puanlarla ETS turu ne hale getirdiklerini göremeden plansızca hareket etmişlerdir. Dahası Cumhurbaşkanı ve AK Parti’nin girmek istemedikleri bir alan olan LGBT’li bireylerin özellikle Onur Yürüyüşü olarak adlandırdıkları ve tüm dünyada kutladıkları haftalarında polemiğe girerek gündem olmalarına neden olmuşlardır. Özellikle ÖSYM tarafından sorulan Mabel Matiz sorusuna;

Soru yazılırken,

İncelenirken,

Soru havuzuna atıldığında,

Seçildiğinde,

Baskıya giderken

müdahale etmeyenler soru sorulduktan sonra amiyane tabirle gaza gelerek yine Ak Parti’yi ve Cumhurbaşkanı’nı zor duruma sokmuşlardır. Aynı Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz sene Mabel Matiz’i başsağlığı dolayısıyla aradığını bilmeyenler, Bülent Ersoy’un Emine Erdoğan Hanımefendi tarafında ağırlandığını hatırlamayanlar, Zeki Müren’in devlet sanatçısı olduğunu düşünmeyenler siyasi hiçbir sorumluluğu olmayan bir sendika başkanının dolduruşuyla ilgili soru yazarına soruşturma açarak yine ellerindeki tokmakla Cumhurbaşkanı’nın boynundaki davula vurmuşlardır.

Özetle bir kısım bürokratlar Ak Parti ile Z kuşağı arasında bir savaş başlatmışlardır. Eğer bu bürokratların siyaset sevdaları varsa zamanında Atatürk’ün üniformasını çıkarıp halkın huzuruna çıktığı gibi bulundukları konumlardan istifa edip siyaset sahnesine çıkmaları gerekmektedir. Ak Parti bürokratları siyasetçi gibi davranarak siyasete zarar vermektedirler. Siyasi kararları siyasetçiler almalı ve uygulamalıdırlar. Çünkü siyaset arenası 3600’lerin 6400’lere dönüştürülmeye çalışıldığı bir arena değil Sine-i Millet olarak tanımlanan hesap verme alanıdır. Siyasetçinin boynundaki davula tokmak vurmak etik değildir.