ÖĞRETMEN SEMİNER SEVER Mİ?

Nitelikli iş yapma eğiliminde olan insanların karşılaştıkları en önemli sorunların başında; “Acaba el ne ders?” kaygısı vardır.

Nitelikli iş yapan insanlar da yapacakları işten eminler ise “Kim ne derse desin!” derler.

İyi de ederler…

Bu hafta Edremit’te, İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Yusuf KOÇ’un organize ettiği, bizim de katkıda bulunduğumuz bir seminer gerçekleştirdik.

Necmetdin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa YAVUZ hocamızı seminerimize konuşmacı olarak davet ettik.

“Yeni Nesil Okul-Araştıran Okul” başlıklı seminerin öğretmenlere ve eğitim yöneticilerine faydalı olacağını düşündük. Yapacağımız işten de emindik.

Sayın Mustafa Yavuz hocanın alanında etkin, birikimli, donanımlı, “kavi” olduğunun farkındaydık.

Seminer gün boyu devam etti ve okullarda dersleri aksatmayacak şekilde planlandı.

Seminer bittikten sonra şu gerçeği bir kez daha müşahede ettim kendi adıma…

Bizim eğitim camiasına, bakanlığın veya il/ilçe müdürlüklerinin düzenlediği etkinlikler öncesinde “atom parçalama tekniği” konulu bir seminer verilmeli…

Nedir bu Atom Parçalama Tekniği?

Meşhur bir söz vardır:

“İnsanların önyargılarını yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur.”

Seminer öncesi kulağımıza gelen serzenişlerden birkaç tanesini aktarmak istiyorum…

“Hangi yandaşın cebi doldurulacak da bize zulüm ediliyor?”

 “Bakalım bize ne empoze edecekler?”

“Gene birilerinin kitabını satacaklar o yüzden seminer yapıyorlar.”

“Dersimin olmadığı bir zamanda bu seminer de neyin nesi?”

Sadece bu eleştirilere cevap vermek bile gerçekten zül!

  1. Mustafa YAVUZ hoca, devletine ve milletine bağlı, vatansever, entelektüel birikimi olan aydın/akademisyendir. Hiçbir ideolojiye mensubiyeti yoktur. Madem eleştirmeyi biliyorsun, araştır biraz da… Kime sorsan söyler sana Sayın Yavuz’un ideolojik bir akademisyen olmadığını.
  2. Katılımcılara empoze edilen bir şey vardı evet o da: Nasıl daha iyi eğitimci olunur…
  3. Seminer öncesi veya sonrası kitap satışı yapılmadı.

Bu üç soruya verilecek cevaplar net…

Kaldı ki, 28 Şubat döneminde jakoben bir anlayışla neredeyse silah zoruyla salonlarda “fikir çilesi” kıvamında insanlara ruhen işkence edenlere gıkını çıkarmayan hatta onları alkışlayanlar, kendilerine katkıda bulunsun diye yapılan etkinliklere içi boş bir şekilde karşı çıkıyorlar…

Ama dördüncü soru çok mühim. Ve ben o soruya cevap verecek kadar kendimi donanımlı görmüyorum. O sorunun muhatabı kesinlikle bakanlıktır.

Hafta sonu sınav olunca, karşılığında ücret aldığı için koşarak giden, sınav görevi alamadığı zamanlarda da sürekli şikayetçi olan insanların, mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla düzenlenen seminerlere katılmama isteği, o öğretmenlere öğrenci teslim edilemeyeceği anlamına gelir.

Şahsen ben çocuğumu öyle bir öğretmene vermem.

Keşke velilerin öğretmen seçme hakkı da olsa!

Kendisi hasta iken, ameliyat olacakken, kendisini sürekli geliştiren doktora koşan bir öğretmenin, kendisini geliştirecek seminerleri tu kaka ilan etmesine bakanlığın acilen çözüm bulması gerekmektedir.

Not: Seminerimize katkıda bulunan Kıvanç Dağ Özel Öğretim Kurumları Kurucusu Kıvanç DAĞ’a da buradan teşekkür ediyoruz…