Dün akşam televizyonda Teke Tek’te Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u konuk ettim.

Bakanlık koltuğuna oturduğu gün hakkında olumlu şeyler yazdığım tek bakandı benim için.

Doğru bir tercih olduğunu, eğitim konusunu çok iyi bilen ve bu konuda sağlam bir fikir altyapısına sahip olduğunu belirtmiştim.

Sonrasında ise umutlarım giderek azalmış, Ziya Selçuk’un bile milli eğitimimizi kurtaramayacağını düşünmeye başlamış ve bunu da yazmıştım.

Hatta bu mevzuları ele almak üzere birkaç kez de Teke Tek’e davet etmiştim.

Bu davetlerde birine gecikmeli de olsa evet diyerek dün akşam Teke Tek masasına oturdu.

Program öncesi de epey sohbet ettiğimiz Prof. Selçuk’un anlattıklarından anladığım şunlar oldu:

1.    İyi bir milli eğitim sistemine sahip olmak, milli eğitim sistemini çağa uygun ve geleceğe hazırlayan bir sistem haline getirebilmek için gereken en önemli unsur bir milli mutabakat. Eğer toplum evlatlarının geleceğe nasıl hazırlanacağı konusunda mutabık değilse, bölünmüş bir toplum her şeyi olduğu gibi eğitimi de iki yana çekiştirip duruyorsa çağdaş ve modern bir eğitim sistemi oluşturulamaz. Daha doğrusu bir eğitim sistemi oluşturulamaz.

2.    Türkiye’de bugün öğrenci başına kamunun yaptığı harcama gelişmiş ülkeler ortalamasının 3’te biri kadar. Veli katkısı ile bu oran yarı yarıya düzeyine erişiyor. Satın alma paritesine bakıldığı zaman bu yeterli ancak harcamanın büyük bölümü fiziki altyapıya gittiği için eğitimin içeriğine yönelik pay düşük kalıyor. Fiziki alt yapı tamamlanırsa eğitim kalitesi çok artacak.

3.    Milli eğitimin fiziki altyapısının tamamlanması için gereken para 110 milyar TL. Bunu 5 yıl boyunca 22 milyar TL olarak bütçeye koyabilsek, 5 yıl sonra milli eğitimin altyapı sorunları ortadan kalkacak. Bakan Selçuk bu paranın bulunması halinde 10 yıl içinde milli eğitimde en gelişmiş standarda yaklaşabileceğimizi iddia ediyor. Bu para çok mu? Bana göre değil. 1.5 İstanbul Havalimanı parası.

4.    Bakan Selçuk verdiğim Güney Kore, Finlandiya ve Çin eğitim sistemleri örneklerine  “Finlandiya’da toplam öğrenci sayısı 600 binin biraz üzerinde, bizde ise 18 milyon öğrenci, 1,2 milyon öğretmen var. Güney Kore, öğrenciyi çok zorlayan ve neredeyse eziyet düzeyinde bir sistem uyguluyor.  Çin’de ise sadece belirli bölgelerde çok üst eğitim verilirken, ülkenin büyük bölümünde bu standart yok” diyor ve bizim kendi sistemimizi oluşturmaya başladığımızı söylüyor.

5.    Tasarım ve beceri atölyelerini çok önemsiyor. “Bugün okula başlayacak olan çocuklar 2040’ta okuldan çıkacaklar. Çıktıkları zaman karşılarında bulacakları dünya bambaşka bir dünya. Yapay zekanın  egemen olduğu, biyolojik yapılarla dijital yapıların artık bir araya geldiği, damarlarında nano robotların dolaştığı insanlarla dolu bir dünya. Biz bugün 6 yaşında olan çocukları bu dünyaya göre hazırlamak zorundayız” diyor.

6.    2 ayı aşan yaz tatili süresinin çok uzun olduğunu, bu sürede öğrencilerin  unutma aşamasına geçtiğini bu yüzden yaz tatilinin kısalacağını ve oradan kalan sürenin yıl içinde kısa tatiller olarak verileceğini  toplam okul süresinin değişmediğini öğreniyoruz. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde eğitim takvimi zaten böyle.

7.    “İdeolojik eğitim olur mu?” soruma verdiği yanıt çok hoşuma gitti: “Hiçbir yerde tutmamış bu. Hatta bazen tam tersi etki yapmış. Devlete hakim ideolojiyi eğitim yolu ile çocukların kafasına pompalamaya kalkınca bu hem etki etmiyor hem de insan haklarına aykırı bir durum ortaya çıkıyor.”

8.    Coğrafya, tarih ve matematik derslerinin seçmeli olacağı iddiası doğru değil. Tam aksine bu derslerin, özellikle de matematiğin artacağını söylüyor. Coğrafya ve tarihin ise daha farklı bir biçimde öğrencilere aktarılmasını planladıklarını, bunları içiçe geçmiş bir biçimde hatta sosyolojiyi de arasına katarak öğretmenin daha doğru olacağını ekliyor.

9.    İmam Hatipler konusunda söyledikleri şu: "28 Şubat önce İmam Hatipler tüm okulların yüzde 8’i idi. O dönemde bu yüzde 1’e düştü. Şimdi ise yüzde 13’e çıktı. Arttırma niyeti yok. Oradaki arzumuz tüm eğitimde olduğu gibi bu okullardaki eğitim kalitesini arttırmak. Bu oran toplumdaki talebi karşılamaya yetiyor. Aileler bu okullara çocukları din adamı olsun diye yönelmiyor. Dinini bilen mühendis, doktor olsun istiyor”