Ertelenen İLKSAN olağan seçimleri nihayet 19 Haziran Cumartesi günü yapılacak.

Kurulduğu günden bugüne kadar hep tartışmaların odağında kaldı İLKSAN.

Kimi zaman siyasetçilerin başvurduğu bir kurtuluş ve çıkış kapısı kimi zaman da yönetimine talip olanların lüks içinde yaşama ve ballı bir maaşa bağlanma hesabının hedefi oldu.

Yönetiminde olanların sandığın iyileştirilmesi için bugüne kadar hiç bir şey yapmadığı İLKSAN, yönetimine talip olanların da her seçim sürecinde “biz kazanırsak İLKSAN’ı kapatacağız” biçiminde hukuksuz, dayanaksız ve popülist açıklamalarını dinleyip durduk.

Bir kişinin, bir kuruluşun, bir kurumun iyileştirilmesi, geliştirilmesi, daha yararlı bir hale getirilmesi kolay değildir elbette.

Bunun için donanıma, birikime, yapıcı, yararlı, ufuk açıcı, mantıklı fikirlere sahip olmak gerekir.

Kurumları yönetebilirsiniz ancak o kurumu markalaştırmak, değerine değer katmak, paydaşları için maksimum faydayı gözetmek bilgi, birikim ve öngörüyle ilgilidir.

Ne yazık ki ülkemizde siyaset kurumu başta olmak üzere, bürokrasi ve kurumlar sözü edilen özelliklere, niteliklere sahip olmayan kişilerin kontrolünde olduğu için her alanda büyük itibar kaybı, yozlaşma, çürüme, kokuşma ve bunların paralelinde milyonlarca dolar kamu zararı oluşmakta ve bu kurumlar bir süre sonra kapanma gerçeği ile yüzleşmektedirler.

Bir İLKSAN üyesi olarak şunu açık bir şekilde ifade etmeliyim ki; bugüne kadar İLKSAN’ı yönetenler bu sandığı üyelerin lehine daha yararlı bir şekilde yönetebilirlerdi.

Yasal düzenlemeler yaparak üyelerinden aidat kesintisinin miktarını artırıp yani yüzde 3 yerine yüzde 10-15 gibi bir kesintiyle sandık üyelerinin daha fazla birikim yapmasını sağlayabilir, ikrazda da (kredi) faizsiz bir sisteme geçerek bu ikrazın 3 ya da 5 yılda bir sefer ödenmesini, sosyal yardımların miktarını günün ekonomik koşullarına uyumlu hale getirerek güncellenmesini, aile konutu almak isteyen üyeler için faizsiz ikraz verilmesini ve ikrazın geri ödemesini emeklilik bitim süresine endeksleyecek bir sistem kurulmasını ve buna benzer başka iyileştirmeler yapabilirlerdi ama yapamadılar, yapmayı düşünemediler.

Ancak sandığın kapanmaması, ayakta kalması mevcut yönetim için büyük başarı yine de!

Yönetimine talip olanlar ise ekseriyetle benim de üyesi bulunduğum Eğitim-Bir-Sen(Eğitimciler Birliği Sendikası) destekli adayları, yukarıda sözünü ettiğim iyileştirmeleri üyelere anlatmak ve destek istemek yerine “İLKSAN’ı kapatacağız” stratejisi ile hareket etmeleri tam bir harakiri idi her seçim döneminde.

Bu söylemin mimarı ve teorisyeni ise MEMURSEN ve EĞİTİM-BİR-SEN Genel Başkanı Ali YALÇIN’dan başkası değildi.

Sendikanın genel merkez yönetimine büyük bir ümitle getirilen Ali YALÇIN’ın Eğitim-Bir-Sen İstanbul şube başkanlığındaki performansı ve samimiyetini herkes takdir etmiş, onun bu çıkışları memur sendikacılığının kitabını yazan Ahmet GÜNDOĞDU’dan sonra onu önce Eğitim-Bir-Sen ve sonrasında da MEMURSEN genel başkanlığına taşımıştı.

Bugün memur sendikacılığı Ali YALÇIN’la bir basamak daha ileri gitmeliyken ne yazık ki birkaç basamak geri geldi.

İktidarın kötü ekonomik performansı karşısında kamu çalışanlarının ekonomik olarak ezilmesine karşı sessiz kalmayı tercih eden, bu yönde sadece basın bildirileri ve basın açıklamaları ile yetinen Genel Başkan Ali YALÇIN, yetkili sendika olarak da toplu sözleşme görüşmelerinde ülkenin ekonomik koşullarının oldukça gerisinde kalan sözleşmelere imza attı ya da imzalamadan masadan kalktı.

İstanbul şube başkanı iken başörtüsü, katsayı problemi, özgürlükler gibi birçok alanda sesini her platformda ve alanda yükseltirken bu sorunların tamamı da dönemin MEMURSEN ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı ve bugünün MEMURSEN Onursal Genel Başkanı Ahmet GÜNDOĞDU başkanlığında çözülüyordu.

Daha başka bir ifadeyle Ahmet GÜNDOĞDU toplumsal bir mesele haline gelen bu sorunları bitirerek Ali YALÇIN’ın hareket alanını genişletmiş, onun dönemi için sadece 3600 ek gösterge, öğretmenlik meslek kanunu, özellikle öğretmen maaşlarının ve ek ders ücretlerinin artırılması, ekonomik koşullar karşısında diğer kamu çalışanlarının maaşlarının iyileştirilmesi gibi sendikacılığın temel uğraş alanlarındaki konuları bırakıyordu.

Ali YALÇIN’ın genel başkanlığı sonrasında MEMURSEN’in kat ettiği mesafeye bakınca ne 3600 ek gösterge –ki Sayın Cumhurbaşkanımızın bu hususta kamuoyu huzurunda taahhüdü bulunmasına rağmen- ne öğretmenlik meslek kanunu, ne öğretmen maaşlarının ve ek ders ücretlerinin artırılması, ne diğer kamu çalışanlarının maaşlarının iyileştirilmesi gibi konuların hiçbiri çözüme kavuşturulamıyor, kamu çalışanları yoksulluğa mahkum ediliyor; ne yaman çelişkidir ki bu başarısızlıkların üstüne şube ve genel merkez yönetimlerinin maaşları kamuoyunun gündemine oturuyordu.

En önemlisi de kurucu genel başkan Mehmet Akif İNAN, İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un;

“Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.”

mısralarında sözünü ettiği bir misyon üzerine kurmuş olduğu sendikasının bugün ki misyonunu ve duruşunu görmüş olsaydı hepsini sopayla ta Fizan’a kadar kovalardı herhalde!

Nitelikli insanların önünde bariyer olanlar bugün hem sendikacılığı hem de İLKSAN’ı diri diri toprağa gömmenin telaşı içindeler.

İLKSAN olağan kongresi 19 Haziran’a bunların gölgesinde giriyor.

Üyeler mevcutlar içinde kötünün iyisini tercih etmek zorunda kalacak.

Daha açık bir ifadeyle kapatmakla, yaşatmak arasında tercih yapacaklar.

Benim tercihim, adaletten, liyakatten ve hakikatten yana olacak.

Siyaset kurumunun geldiği noktaya bakınca da yeni bir macera aramanın hiçbir anlamının da mantığının da olmadığı düşünülüyor!

Kalın sağlıcakla.

Faruk YILDIZ

Eğitimci-Yazar