“Uzun Lale Sendromu” örgütsel davranışın çalışma alanında bulunan bir konudur. Sendromla ilgili olarak literatür incelendiğinde; Selçuk’un (2011) yılında yazdığı bir köşe yazısı sendromun kaynağını açıklayıcı niteliktedir.

Bir zamanlar ülkenin birinde despot bir kral yaşarmış. Kim farklı bir görüş sergilemeye kalkar veya öne çıkarsa hemen defterini dürermiş. Ancak bunu gayet sembolik biçimde gösterirmiş. Kral, çok güvendiği yardımcısıyla lale bahçesinde dolaşır ve muhtemel tehditler üzerinde konuşurmuş. Yardımcısı, kimlerin çıkıntılık yaptığını, hangi heccav (yergici) şairlerin, hangi komutanların ve hangi âlimlerin kral aleyhinde konuştuğunu anlatırmış. Kral, adı geçen kişilerden hangisinin yok olmasını istiyorsa, o kişinin adı geçtiğinde bahçedeki laleler içinde fazla uzayan birini kılıcıyla biçermiş.

Böylece yardımcısı kimlerin öldürülmesi ya da ortadan kaldırılması gerektiğini anlarmış. Tarih boyunca karşılaşılan bu durum eğitim sistemimizin de kaderi gibi görünüyor. On binlerce yetenekli öğretmenimiz var. Ancak bu öğretmenler sistem içinde kayboluyor. Biraz farklı olmaya çalışan, biraz üreten öğretmen veya yöneticiler hemen ortalamaya davet ediliyor. Öğretmen kabul etmezse bezdirme (mobbing), tehdit, alay ve benzeri yıldırma girişimleriyle karşılaşıyor. Bir süre sonra onlar da durumu kabulleniyor ve körelmeye başlıyor. Sonrasında ortalamaya çekilen öğretmen de öğrencilerini ortalamaya çekmeye başlıyor.

Ankara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İnayet Aydın (2020) sosyal medya hesaplarından “Uzun Lale Sendromunu” şu şekilde açıklamaktadır: Başarılı ya da potansiyeli yüksek kişileri, kendisine rakip görmek ve etkisiz hale getirmek için yapılan geride tutma, önünü kesme ya da başarılarını değersizleştirme girişimlerine “Uzun Lale Sendromu” adı verilir.

“Uzun Lale Sendromu”nun benzeri olan sendrom “Yengeç Sepeti Sendromu” olarak bilinen sendromdur. Bu sendromun kaynağı litratürde şu şekilde ifade edilmektedir: “Kumsalda yürüyen bir adam, avlanan balıkçıya yaklaştığında kova içerisindeki yakalanmış yengeçleri görür. Kovanın üstü açıktır, fakat kapağı yoktur. Bu durum onu şaşırtır, çünkü yengeçlerin kaçabileceğini düşünür. Balıkçıya sorduğunda “Evet, tek bir yengeç olsaydı, kesinlikle kaçardı. Ancak, pek çok yengeç varsa, biri kaçmaya çalıştığında diğerleri onu yakalar, kaçmayacağından emin olur, geri kalanlar da aynı kaderi yaşarlar.” cevabını alır. Tek yengeç kapaksız kovadan rahatlıkla çıkabilirken sayı arttıkça kaçış imkânsızlaşır. Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engellerler. Sonunda kimse kazanamaz.” (Özsöz, 2019). Ben yapamıyorsam sen de yapma. Bende yoksa sende de olmasın algısının altında yengeç sendromu yatar.

Örgütsel yaşam incelendiğinde her iki sendromun yaşanma düzeyinin oldukça fazla olduğu görülmektedir. Örgütlerde uzayan, başka bir anlatımla bilgi, beceri, zekâ ve diğer kişilik özellikleriyle temayüz etmeye başlayan kişiler ortaya çıkmaya başladıklarında ilk etapta geride tutulurlar. Toplantılara çağırılmaz, projelere, sunumlara davet edilmez, örgütsel bilgi bu kişilerden saklanır. Sürekli geride tutulan, kendisini ispatlama fırsatı verilmeyen çalışan, örgütte geri planda kaldığı için kimsenin dikkatini çekemez. Vasat işleri yapan, tembel, bilgisiz ve örgütsel amaçları benimsememiş çalışan imajı yaratılır ve bu imajın üzerine yapışması sağlanır. Bu imaj bir defa bir çalışanın üzerine yapıştığında kolay kolay imaj değişikliği ortaya çıkmaz.

Uzun Lale Sendromunun ikinci aşaması, çalışanın önünü kesme şeklinde ortaya çıkar. Çalışanın önünü kesmede etnik, dini, siyasi farklılıklar ilk önce kullanılır. Bunlar, çalışanın önünü kesmede etkili olamazsa, aktif grup bireyin hasta, ruh sağlığı yerinde değil, sorunlu olduğu temasını işlemeye başlar. Üçüncü şahıslara çalışan hakkında çok kötü enformasyon aktararak itibar kaybetmesine neden olurlar. Bu algı operasyonu, çalışanın sadece itibar kaybetmesine değil aynı zamanda hak ettiği pek çok kadroya atanmasını da engeller. Çalışanı tanımayan, çalışanla bir cümle bile sohbet etmemiş kişilerin ön yargı ile kendisine yaklaşmasına neden olur. Geçmiş yıllarda bir rektör şahsıma şöyle demişti: Necati hocam, seni …….birimine yönetici yapacaktım ama bazı arkadaşların seninle ilgili olarak bana: O zaten fakülteye çok fazla uğramaz. İşi gücü konferans vermek. Bu birime katkısı olmaz.” dediler. Ben de atama yapmadım, bilgin olsun.” dedi. Ben de rektöre: Ben size oy verip desteklerken kimseye sormamıştım.” cevabını verdim.

Uzun Lale Sendromu, örgütsel ortamda kendisine yaşam alanı bulduğunda, çalışanın değersizleştirilmesi ile devam etmeye başlar. Çalışanın ahlaksız, eserlerinin kopya ya da çalıntı olduğu, çok yüzeysel özellikler taşıdığı, öğrencilere yazdırdığı, hiçbir çalışmayı kendisi yapmadığı söylentisi ile çalışmaları ve kendisi değersizleştirilir. Uluslararası dergilerde makale yazan, atıf indeksinde başarılı olan bir öğretim üyesi, bireylerin zihninde çalışan, üreten olmanın ötesinde, öğrencisinin çalışmasına imza atan kişi imajı ile oluşmaya başlar. Zorba özellikler taşıyan bu dedikoducu grup, dyayınlarıyla, yayınlarının kalitesiyle bilinmesi gereken bir öğretim üyesini değersizleştirmiş olur.

Uzun Lale Sendromu, örgütte yaşanmaya başladığında iyi çalışanlar, başarılı olanlar vasat çalışanlar tarafından budanarak, vasat çalışanlarla aynı düzeye indirgenir. Artık onlarda ortalamaya çekilmiş, sivrilen uçlar budanmış, örgütsel hafıza ortalamanın altında seyretmeye başlar. Böyle bir örgütte liderler kolay kolay çıkmaz, inovasyon, yaratıcı düşünme ve problem çözme vasatın altında gerçekleşir. Başka bir anlatımla kifayetsiz muhterisler için çok güçlü bir yaşam alanı oluşmaya başlar.

Gerek Yengeç Sepeti Sendromu gerek se Uzun Lale Sendromu, mobbing davranışlarının yoğun yaşandığı örgütleri işaret eder. Bu örgütlerde kişi ya da kişiler, zorbalar takım halinde yetenekli ve başarılı kişiyi ezerek onun kendisini gerçekleştirmesini, dolayısıyla örgüte katkıda bulunmasını engellemiş olurlar. Örgütlerde köpekbalığının çenesinin altında, köpekbalığının artıklarıyla yaşamını sürdüren küçük balıklara benzeyen gruplar oluşur. Bu gruplar “Uzun Lale Sendromu”nun yaşanmasında ve yayılmasında etkili rol oynar.

Sonuç olarak örgütlerde “Yengeç Sepeti Sendromu” ya da “Uzun Lale Sendromu”nun yaşanıyor olması normal bir durumdur. Örgütlerde yetenekli ve yetkin çalışanlar olduğu kadar beceriksiz ve kifayetsiz çalışanlar da bulunur. Bu süreçte yetersiz ve kifayetsizlerin, uzayan laleleri budaması, örgütün potansiyelini ortalamaya ya da ortalamanın altına çekmeye çalışmasıdır. Örgütlerde bu olumsuz durumlar yaşandığında, örgütlerin beyin göçü sorunu yaşamasına ya da üstün becerilere sahip çalışanların mobbing yoluyla etkisiz ve yetkisiz hale gelmesine neden olmaktadır. Sonuçta kaybeden birey ve örgüt olmakta, örgütler entropiye maruz kalmaktadırlar. Örgütsel bir sorun, örgütsel bir hastalık olarak karşımıza çıkan bu sendromlar, örgütlerin liyakat ilkesine göre çalışmasını engellemektedir. Bu duruma göre kaybeden sadece örgütler değil, aynı zamanda toplum olmaktadır. Kifayetsiz muhterislerin yönettiği örgütler, topluma eziyet eder hale gelmektedir. Örgütlerde Uzun Lale Sendromu ve Yengeç Sepeti Sendromu’nu önlemenin yolu güçlü örgüt kültürü oluşturmak, liderlik ve etik değerleri başat değer yapmakla mümkündür. Bu durumda, kifayetsiz muhterisler, kendilerine yaşam alanı bulamazlar. Kötü para nasıl iyi parayı piyasadan silerse, kötü çalışan da nitelikli çalışanları örgütten silip atmaktadır. Bu bir tercihtir. Ya liyakatli olanı tercih edeceğiz ya da hep birlikte kaosu, başarısızlığı başat değer yapıp sonuçlarına hep birlikte katlanacağız.

Kaynakça

Aydın, İ. (2020). Uzun lale Sendromu. Twitter. https:// twitter.com/inayetaydinprof/status/ 1302666800388337665 (Erişim Tarihi 06 Eylül 2020).

Özsöz, K. (2019). Yegeç Sepeti Sendromu. https://www.matematiksel.org/yengec-sendromuna-psiko-sosyal-bir-bakis/ (Erişim Tarihi 07 Eylül 2020).

Selçuk, Z. (2011). Uzun Lale Sendromu. http://www.radikal.com.tr/yazarlar/prof-dr--ziya-selcuk/uzun-lale-sendromu-1053385/ (Erişim Tarihi 07 Eylül 2020).