Giderek artan Batı Nil virüsü vakaları tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Covid-19 ve maymun çiçeği hastalığının etkisi geçmeden ortaya çıkan Batı Nil virüsü özellikle Türkiye için büyük tehlike oluşturuyor. Virüsün taşıyıcısı olan Culex türü sivrisinek Türkiye'de de bulunuyor. Bu nedenler vatandaşların Batı Nil virüsü hakkında bilinçli olması gerekiyor.

HENÜZ AŞISI VE İLACI BULUNAMADI
Prof. Dr. Ayşegül Ulu Kılıç, “Dünyada her yıl milyonlarca insan, sivrisineklerin taşıdığı hastalıklara bağlı olarak hayatını kaybediyor. Sivrisineklerin ısırmasıyla bulaşan bir tür viral enfeksiyon olan Batı Nil Virüsü hastalığı da günden güne yaygınlaşıyor. Enfekte olanlarda kuluçka süresi 2-14 gün arasında değişirken, henüz aşı ya da ilacı bulunmayan bu hastalıktan korunmak için önlem almak gerekiyor. Batı Nil Virüsü insanlarda enfeksiyona yol açmaktadır. Ana konağı vahşi kuşlar olan Batı Nil Virüsü insanlara en sık ‘Culex’ cinsi sivrisineklerin ısırması ile bulaşmaktadır. Hastalık kişiden kişiye bulaşmamaktadır. Daha nadir olarak da kan transfüzyonu ve organ nakli ile bulaşmaktadır. Doğum sırasında anneden bebeğe de geçtiği bilinmektedir. Geçmişte dünya çapında büyük salgınlara neden olan virüsü taşıyan culex türü sivrisinekler ülkemizde de görülmektedir”dedi.

BELİRTİLERE DİKKAT EDİN

Ayşegül Ulu Kılıç, virüsün belirtisinin çoğunlukla baş ağrısı olduğunu söyleyerek şunları belirtti:

“Hastalığın kuluçka süresi yaklaşık olarak 2-15 gün arasında sürmektedir. Enfeksiyon, kuluçka süresinin ardından farklı klinik tablolar görülebilir. Bazı vakalarda hiçbir belirti görülmezken, bazıları yatarak tedavi gerektirecek ve hatta ölüme yol açacak kadar ciddi seyirli olabilir. Belirtiler şöyle sıralanabilir, Batı Nil Virüsü’ne bağlı olarak gelişen hastalıkta çoğu zaman ilk görülen belirti baş ağrısıdır. Çoğunlukla grip benzeri semptomlarla ortaya çıkan belirtileri arasında sırt ağrısı sık görülmektedir. Ani başlayan yüksek ateş, halsizlik ve kaslarda güçsüzlük önemli belirtiler arasındadır. Mide bulantısı, kusma, ishal, deride kızarıklık ve lenfadenopati olarak bilinen lenf bezlerinin aşırı şekilde şişmesi gibi semptomlar da bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.

FELÇ RİSKİ OLABİLİR

Kılıç, virüsü kapanların yüzde 80’inde belirti olmadığını söyleyerek, “Batı Nil Virüsü ile enfekte olan kişilerde hastalığın yüzde 80 oranında belirti vermediği söylenebilir. Hastalığın varlığına dair belirti gösteren yüzde 20’lik dilimde yer alan semptomatik vakaların yüzde 90’ında ise Batı Nil Ateşi olarak bilinen yüksek ateş görülmektedir. Sinir sistemi tutulumu ise toplam semptomatik vakaların yüzde 1’inde görülür. Batı Nil Virüsü’ne bağlı olarak görülen sinir sistemi tutulumu sonucunda Batı Nil Nöro İnvaziv Hastalık (BNNI) olarak tanımlanan hastalık gelişmektedir. BNNI’nın yaklaşık yüzde 65’i ensefalit ( beyin iltihabı), yüzde 30’u menenjit ve geriye kalan yüzde 5’lik kesim ise akut flask paralizi olarak tanımlanan felç türü ile seyreder. Tüm Batı Nil Virüsü vakalarının yüzde 1’i menenjit, ensefalit ve felç ile sonuçlanmaktadır. Ensefalit ile sonuçlanan vakaların ise yaklaşık yüzde 20’si hayatını kaybederken, bu oran felç vakalarında yüzde 10 ile yüzde 50 arasında yer alır” dedi.

HAYATİ KAYIPLAR İLERİ YAŞTAKİ KİŞİLERDE DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR

“Hastalığın teşhisi için klinik belirti ve bulguların durumuna göre kan testi ve omurilik sıvısı ile test yapılır. Batı Nil enfeksiyonuna karşı vücudun bağışıklık sisteminin ürettiği antikorlar laboratuvar ortamında saptandıktan sonra kesin teşhis konulur. Bu hastalık için henüz geliştirilmiş bir aşı ya da ilaçlı tedavi uygulaması bulunmamaktadır. Hastanın yaşam kalitesini yükseltmek ve belirtilerin etkisini azaltmak için farklı tedavi yöntemleri uygulanır. Ancak nörolojik hastalık nedeniyle hayati kayıplar ileri yaştaki kişilerde daha fazla olmaktadır.”

BATI NİL VİRÜSÜNDEN KORUNMAK İÇİN

Virüs vakalarının genelde sineklerin çok olduğu mevsimde görüldüğünü ve bu nedenle de ilaçlamanın çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ayşegül Ulu Kılıç, “Batı Nil Virüsü enfeksiyonu, insanlara en çok enfekte sivrisinek ısırmasıyla bulaşmaktadır. Vakalar genellikle yaz aylarında çoğalan ve sonbaharda da yaşamaya devam eden sivrisineklerin çok olduğu mevsimlerde ortaya çıkar. Sivrisinek ısırıklarından korunmak ve ilaçlama son derece önemlidir. Sivrisineklerin geceleri beslendiği göz önünde bulundurularak, riskli bölgelerde uzun kollu kıyafetler giyilmeli. Kapı ve pencereler sineklik olmadan uzun süre açılmamalıdır. Bunun yerine ortam ısısını ayarlamak için klima kullanılabilir. Sulak alanlardan uzak durmak, sivrisinek ısırıklarını engellemek için etkin bir yöntemdir. Ayrıca riskli bölgelere yapılan seyahatler öncesinde, hastalık salgınlarını kontrol etmek ve böcek kovucu ilaçlar kullanmak gerekir” dedi.