Kamudanhaber- Özel Haber

Ahmet Devrim Kaya

Covid19 salgını ile birlikte okullar kapanıp uzaktan eğitime geçildi. Ülkemizde salgın öncesinde de ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğrenime hazırlık, yabancı dil öğretimi gibi alanlarda özel kuruluşlar, ücretli uzaktan eğitim hizmeti sunmaktaydı.

Salgın süreci ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı, altyapısı bulunan EBA (Eğitim Bilişim Ağı) programını televizyon üzerinden de sunmaya başladı. İlk başlarda televizyon üzerinden sunulan hizmet, altyapı güçlendirilerek internet ağı üzerinden de verilmeye başlandı. EBA’nın teknik altyapısı sayısı 18 milyonu geçen öğrenciye 7/24 hizmet verebilecek yeterlilikte olmadığından olsa gerek; hem EBA üzerinden hem de doğrudan ücretsiz hizmet veren Zoom isimli uzaktan eğitim platformundan yararlanılmaya başlandı. Zoom’un yanında Google Meet, Microsoft Teams, Cisco Webex vb. uygulamalardan da yararlanılmakta.

Bizim burada değinmek istediğimiz konu; bu programların kullanımına yönelik acemilikler ya da teknik detaylar değil. Her fırsatta fedakârlıklarını vurguladığımız öğretmenlerimizin bazıları, eğitimde teknoloji kullanımı gerçekten çok çok kötü durumda. Ama bunun da ötesi öğretmenlerin en azından bir kısmının pek de öyle fedakâr olmadıklarını da konuşmamız gerekiyor. Kırk kişilik sınıfını iki gün 15 kişi diğer iki gün 15 kişi şeklinde ikiye bölen öğretmenlerimiz, kendisinde ya da ailesinde kronik rahatsızlığı olan veya başka nedenle eğitime devam edemeyen 10 öğrencisine haftalık ders saati dolduğu gerekçesiyle yalnızca haftada 4 saat ders verdi. Akşamları ev ortamında 2’şer saat ders verebilirdi oysa… Ama ne kadar ekmek o kadar köfte misali, ek ders ücretini alamayacağı fazladan dersi vermedi idealist, fedakâr öğretmenlerimiz. Tamamen uzaktan eğitime geçildiğinde okul idaresinin verdiği programı eline alan veliler, kendi yaşantılarını bu programa göre düzenlediler mecburen... Ama öğretmenimiz bu programa uymadı: “Program da dersim sabah, ama ben o saatte müsait değilim.” dedi.

Çocukların sokağa çıkma izninin olduğu saatte dersini yaptı. Promosyon olarak ücretsiz aldığı kaynak kitaplardan, her hafta whatsapp üzerinden sayfalar dolusu ekran görüntüsünü yolladı sınıf gruplarına, ödev diyerek… Altı ve üstü simsiyah olan ekran görüntüsünü hiçbir fotokobicinin “çok toner gider” gerekçesiyle fotokopi çekmeyeceğini ve sınıfında mevcut 40 öğrenciden yalnızca birisinin evde yazıcısı olduğunu düşünmeden… O minik çocukların, küçücük telefon ekranından bakarak yazmasını istedi, itiraz eden veliden de… Sanki kendi çocuğu yokmuş gibi… 40 sayfalık fotokopi parasının bir kitap parasına denk geldiğini de düşünmedi öğretmenim.

Bari kitap aldırsaydın da ödevin sayfa numarasını söyleseydin, o zaman daha az zahmetli ve daha az masraflı olurdu. Millî Eğitim Bakanlığının bin bir zahmet ve emekle hazırladığı etkileşimli kitapların, soru bankalarının, çalışma kitaplarının yüzüne bile bakmadı öğretmenim. Uzaktan yaptığı, sözlü yerine geçen sınav sırasında, internet şebekesinden kaynaklı olarak hattan düşen öğrencinin feryatlarına da kulak tıkadı öğretmenim. Kendi ders notlarını hazırlamayı lüzumsuz uğraş olarak gören öğretmenim, yüzlerce velinin gözü önünde Zoom’dan ekran paylaşımıyla ücretli eğitim platformlarının öğretmene ücretsiz içeriklerini paylaşıp izlettirdi, ders diyerek…

Canım öğretmenim, keşke bunlar hiç yaşanmasaydı da biz seni bildiğimiz gibi bilmeye devam etseydik…

Şimdi linçe başlayabilirsiniz… İlk taşı ne memlekete ne çocuklara ne eğitime ne de öğretmene hiç bir faydası olmayan, cebini düşünmekten başka da bir işe yaramayan 15–30 Bin arası maaşlı, makam otomobilli sendikacılar atsın…

YASAL UYARI: Yayınlanan haberin tüm hakları MYZ DİJİTAL MEDYA Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.