Erken yaşta gözlemleme yeteneğinin kazanılması aslında bir öğrenme yöntemidir. Çocuk yaşadığı yer itibarıyla ortamı benimseyip tanımlamaya başlar. İlgisini çeken olayları ve nesneleri söz ya da yazı ile anlatmaya çalışır. Varlıkların kendilerine has özelliklerini vurgular. İlişkilerin oluşum nedenlerini bulma ve yapısını anlamaya çalışma aslında bir çeşit analiz yöntemidir.

Çevresiyle tanışan çocuk basit anlamda bilimsel yöntem basamaklarını öğrenmeye başlar. Fiziksel ve düşünsel eylemleri beraber kullanarak bilimsel bilgiye ulaşmaya çalışır. Gözlem, deney ve ölçme fiziksel işlemlerdir ve sürecin ilk basamaklarıdır. Fiziksel işlemlerin sonucuna göre hipotezler kurulur. Bu ikinci aşama süreci düşünsel işlemler olarak adlandırılır.

Yukarıda bahsettiğimiz öğrenme yöntemleri öncelikle ailede başlamakta ve şekillenmektedir. Örneğin, çocukla beraber oyunlar oynanması fen eğitiminin başlangıcıdır. Oyun demek çocuk için çevreyi tanımlamak ve öğrenmek demektir. Çocuk ikinci olarak okullarda program dahilinde uygulamalı öğrenmeye başlar.

Günümüz toplumunda bilim ve teknolojideki gelişmeler toplumların gelişmişlik düzeyini gösterir. Gelişmek isteyen toplumlar bilim ve teknolojinin temeli olan fen eğitimini önemsemelidir. Fen eğitimine verilen önem toplumun egemen kültürünün korunması, yönetime katılması, teknolojiyi kullanması ve geliştirmesi gibi faktörleri de doğrudan etkileyecektir.

Günümüzde çok hızlı değişen teknoloji öğrencilerin dikkatini çekmekte ve biz eğitimcilerin bile anlayamayacağı bir hızda öğrenciler akıllı tablet, akıllı telefon ve bilgisayarlar yardımıyla sürekli uyarılmaktadır. Bütün bu ilgi çekici teknolojik aletlerin kullanımını kısıtlayarak, sınıf ortamında gençleri kâğıt ve kalemleri ile matematik problemleri çözmeye, biyoloji defterlerine hücre şeklini çizmeye zorluyoruz. Bu soyut kavramları hayatı boyunca kullanmak zorunda olmadığı gerçeğini göz ardı ediyoruz. Okullarda verilen eğitimlerin yaygın olarak bilgi düzeyinden öteye geçememesinin en büyük sebebinin bu olduğu gerçeğinin kabul edilmesi ve bu konuda çalışmalara başlanması gerekmektedir. Bu yaklaşımı bir kenara bırakarak fen bilimleri ve matematik bilgilerini kullanarak mühendislik tasarımları oluşturmak ve üretime dönüştürmek zorundayız.

Bilgi çağı olarak adlandırdığımız bu dönem, kişilerin bilgi ve teknoloji alanındaki bu hızlı gelişime uyum sağlamaları için sahip olmaları gereken yaşam becerileri “21. Yüzyıl Becerileri” olarak adlandırılmaktadır. Bu becerilerinin öğrencilere kazandırılması için eğitim ve öğretim programlarına yeni yaklaşımlar eklemeli ve tasarlamalıyız. Öncelikle “Bütünleşik Yaklaşım” olarak adlandırdığımız; STEM disiplinlerinin birlikte düşünülerek gerçek hayatta karşılığı olan uygulanabilir ve esnek bir sistem üzerinde ortak görüş birliğine varmalıyız.

STEM; Bilim (Science), Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering) ve Matematik (Mathematics) kelimelerinin baş harfleri ile tanımlanırken son yıllarda beşinci bir disiplin olarak sanat (Art) katılarak STEAM olarak da ifade edilmektedir. Kodlama, maker, deney ve etkinlik yapmak STEM eğitiminin bir parçası(argümanı) olarak karşımıza çıkmaktadır. Ar-Ge ve inovasyona dayanan eğitimsel gelişmeler STEM ile gerçekleşecektir. Eğitim sistemimizin içerisinde artık STEM’ in genişçe yer alması gerektiğine inanıyoruz.

Bütünleşik Yaklaşımın başarılı olabilmesi için öğrencilerin öğrenmeye katılımları sağlanmalı, STEM eğitimi ortamları örnekler dahilinde oluşturularak, öğrenciler araştırmaya ve öğrenmeye teşvik edilmelidir. STEM çalışmalarına ilişkin kaynaklar ve kitaplar tanımlanarak, videolarla ve uygulama yerleri ile birlikte hem öğrencinin hem de öğretmenin eş zamanlı kullanımını sağlamalıyız.

Yapacağımız çalışmalar, STEM eğitiminde problem çözme ve sonuç odaklı olduğu için öğrencilerin üst düzey düşünme becerilerini geliştirecek ve günlük yaşamda uygulanabilecek çözümler yaratacaktır. Örnek verecek olursak herhangi bir konuda hazırlanacak tanıtım yazıları, afişler ya da broşürler konusuna göre sağlık, fen, matematik, sanat, sosyal ya da dil becerilerini dolaylı olarak geliştirecektir.

Dünyada 2000’li yıllardan itibaren başlayan STEM çalışmaları, Türkiye’de de başlamış fakat ihtiyaç aşamasına gelememiştir. Bu çalışmalara örnek oluşturacak bilim merkezleri üniversitelerle iş birliği yapılarak kurulmalı ve ders planlarında da yer verilmelidir. Okullarda STEM laboratuvarları ve ilgili branşlardan birer öğretmen görevlendirilip, eğitilmelidir. Bu çalışmalar yapılırken uygulanabilirliği göz önünde bulundurulmalı, üniversite çalışanları, TÜBİTAK gibi kurumların yanı sıra her branştan aktif derse giren uzman öğretmenler de sürece dahil edilmelidir.

Temelinde teorik bilgiyi pratiğe dönüştüren yeni nesil eğitim ve öğretim sistemi olan STEM yaklaşımı, geleceğin dünyasını yönlendirecek, ülkemizin adını ve misyonunu dünyaya tanıtacaktır. Aktif öğrenmenin özünde STEM eğitimi vardır. Bakanlığımızın STEM eğitimini konusunda program ve planlama çalışması yapmasının zamanının geldiğine inanıyorum. Öğretmenlerimize imkân ve fırsatlar verilmesi kaçınılmazdır. STEM eğitimi sorun çözebilecek nesiller yetiştirmek için fırsatlar barındırmaktadır. Uzay hedefimiz varsa Milli Eğitim politikalarının önceliği STEM eğitimi olmalıdır.

Ahmet Hamdi DEMİR