Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişci, dünyada yaşanan gıda sorunundan çiftçinin maliyetlerine, vatandaşların ucuz gıdaya erişimine kadar birçok konuda tarımdaki yol haritasını açıkladı: Vatandaşın ucuz gıdaya erişimi için kent tarımı desteklenecek. Çiftçiye gübre-mazot, besiciye yem desteği ayni olarak sağlanacak. Üreticiye verilen destekler ayni olacak. Çiftçiye ihtiyacı olan gübre-mazot verilecek, hasattan sonra ürünü sattığında, devlet alacağını mahsuplaşacak. 1 yıl boş tutanın tarlası devlet aracılığıyla başkasına kiralanacak.

Pandemi sonrası gündem gıda krizi. Türkiye'de bu ihtimal var mı?

Pandemide Türk çiftçisi fekadar tavır gösterdi. Mazeret üretmeyip tarlasına gitti. Batılı çiftçiler kendi sağlıklarını çok önemsedikleri için pandemi döneminde eve çekildiler. Bizi kurtaran etken o oldu. Avrupa'da birçok ülkede nüfus bizim kadar olmasa da üretim ve tedarik zinciri sorunları nedeniyle ister istemez bu piyasaya yansıdı.

Arkasından Rusya- Ukrayna savaşı geldi. Buna rağmen Türkiye'de raflarda 'şu yok, bu yok' diyor muyuz? Demiyoruz. Türkiye 23.4 milyon hektar işlenen tarım arazisi varlığı ve artan tarımsal üretimiyle hem 85 milyon vatandaşını hem de sığınmacı ve gelen turistlerin ihtiyacını karşılayacak durumdadır.


Buğdayda hasat başladı. Geçen yıla göre buğdayda fazlamız var. Stratejik ürün, un, yağ, şekerdir. Türkiye olarak ayçiçeği hariç diğer ürünlerde ihtiyacımızın üzerinde üretim var. Ayçiçeğinde de yüzde 63 düzeyindeyiz. Bu yıl oran artacak. Gelecekle ilgili de sıkıntı olmaması için ilave önlemler alıyoruz.

DESTEKLER SADELEŞECEK

Ne yapıyorsunuz?

Göç, veraset, ilgisizlikten terk edilmiş tarım arazileri vardı. Oraların yeniden tarıma kazandırılması için çiftçiye destek veriyoruz. Yüzde 75 sübvanse edilen tohumu üretici gidip tarlasına ekiyor. Çiftçinin, sertifikalı tohum kullanmasını, yağmurlama ve damlama sulama yapmasını teşvik ediyoruz. Tarım Reform Genel Müdürlüğü çiftçiye alet, ekipman, güneş enerjisi santrallerine varana kadar farklı destekler veriyor.


Kısacası üretim potansiyeli noktasında Türkiye'nin nesi varsa harekete geçirilmiş durumda. Türkiye toprak zengini bir ülke değil. Siz yürütme olarak mutlak surette temel stratejik ürünleri vatandaşlarınız için bulundurmak zorundasınız. Bitkisel üretimde, un, yağ, şeker; hayvansal üretimde ise yumurta, et, süt stratejik ürün. Öncelik bu ürünlerin üretimi olacak. 65'i bulan destekleri sadeleştireceğiz.


SÖZLEŞMELİDE SİGORTA ZORUNLULUĞU GELİYOR

Sözleşmeli hayvancılık ve tarım için mevzuat çalışması olacak mı?
Sözleşmeli üretim esnasında bazı sıkıntılar yaşanıyor. Üretimi yapanın da yaptıranın da hukukunu gözetme noktasında bazı davalık olan hususlar var. Hal ve menfaatler korunmazsa yaptırım getireceğiz. Sigorta zorunluluğu getireceğiz. Sigorta oranı yüzde 20'yi geçmiyor. Aracını sigorta ettiren tarlasını sigorta ettirmiyor. Gelir garantisi sağlayacağız. Gelir kaybını da karşılayan sigorta poliçesi düzenlenecek. Meclis kapanmadan tasarıyı sunmayı düşüyoruz. Hayvancılıkta da sigorta zorunlu olacak.

ŞEKERDE BİR DAHA BÖYLE HADİSE YAŞANMAYACAK

Şeker fiyatları geçtiğimiz günlerde arttı, siz de ithalat silahı çektiniz. Tarımda fiyat artınca hemen ithalata başvuruluyor. Bu konuda da bir şey yapacak mısınız?


Türkiye'nin şeker ihtiyacı yok. İthalat iznini ihtiyaç olduğu için değil fiyatların yerinde durması adına aldık. Biliyorsunuz, şeker, şeker pancarından elde ediliyor. Eylül 2021'de hasat edilen şeker pancarından üretim yapıldı. Arada başka şeker pancarı hasadı olmadı. Arada ürün çıkmadığına göre, niye fiyart arttı? Piyasa kamunun duruşunu istismar etti.

Kamu da göstermesi gereken aksiyonu zamanında göstermedi. Mesela şeker ihracı yapmamalıydık. Türkiye bu ürünlerden elde edeceği ihracatla ihya olacak bir ülke değil. 250 milyar dolar ihracatımız var, bunun içinde tarımın payı 25 milyar dolar. Geldiğimden itibaren ihracata yasaklar getirdim. Biz önce canı sonra cananı düşüneceğiz. Ben bunu özeleştiri olarak söylüyorum. Önümüzdeki yıllarda böyle bir hadiseyi asla yaşamayacağız, yaşatmayacağız.


Kamu regülasyonu bulunulurluğu sağlamak için kullanır. Bir ürünü vatandaşın rafına koymam gerekir. Ürünün arz açığı olmayacak, sonra fiyatı konuşacağız.


ARAZİ VARLIĞININ YÜZDE 10'U EKİLMEDEN BOŞ DURUYOR

Tarımda bir planlama sorunu var. İsteyen herkes istediği yere ihtiyaca bakmadan ekiyor. Burada da sorun var.
Doğru verilen desteklerin çiftçiyi de ihtiyaç olan ürünlere kanalize etmesi gerekiyor. Planlı üretim bu şekilde olur. Ben göreve geldiğimde ilk iş bilgi teknolojilerine genel müdür atadım. Çünkü tarımda dijitalleşmeye ihtiyaç var. Bir uygulama hazırlıyoruz. İsmine karar vermedik, e-tarım olabilir.

Siz üreticiyseniz, buraya girdiğinizde, adınızı, soyadınızı, ilinizi, ilçenizi, ada ve parselinizi gireceksiniz. Diyelim ki, Çiftçi Kayıt Sistemi'nde kayıtlı 120 dekar araziniz var. Oradaki ekolojik şartlar ve ne yetiştirebileceğinize dair bilgileri orada göreceksiniz. Sizi yönlendirecek. Eğer illa arpa yetiştirecekseniz, uygulama size 'acele et, burada başkaları da üretim yapmak istiyor' diyecek.

Ülkenin ihtiyacı doğrultusunda yeterince arpa üretimi kaydı giriliyorsa, uygulama sizi ikinci satıra yönlendirecek. Size tarlanızda üreteceğiniz başka ürün alternatiflerini söyleyecek. Velev ki, buraya bilgilerinizi girmediniz. O zaman desteklemelerden yararlanamayacaksınız. Tarlanızda bir ürün yetiştirecekseniz, kayıt olacaksınız diyeceğiz.


Diyelim ki kayıt oldu ama üretmedi.

Uygulamada bu görülecek. Şayet bir tarla sistemde 1 yıl boş görünürse, kamu otoritesi gelecek 'siz burada birşey yetiştirmiyorsunuz, tarlanıza bu muhitteki kira bedeli üzerinden kira ödeyip, üretim yaptıracağız' diyecek. Devlet kiralamayacak, taahhüt edecek. Aracılık rolü dışında bir rolü olmayacak.

Arazisini vermek istemezse ne olacak?

Kullanım hakkı ile mülkiyet hakkını birbirinden ayıracağız. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile görüştük. Ne kiralayanın ne arazisi olanın hakkına halel getirmeden yapılacak. Mülkiyeti elinden almıyorsunuz. Sadece kullanım hakkı alıyorsunuz. Organize Sanayi Bölgeleri'nde de bu yapılıyor. 2.5-3 milyon hektar ekilmeyen arazi var. Türkiye'nin arazi varlığının yüzde 10'una tekabül ediyor. Ciddi bir rakam.


NAKDİ YERİNE AYNİ DESTEK

Neye destek vereceksiniz?

Destekleme modelini değiştireceğiz. Nakdi değil ayni desteklemeye geçeceğiz. Mesela, arpa yetiştireceksiniz. Gideriniz nedir? Varsa tarla kirası, tohum, gübre, ilaç, mazot, hasat giderleri, sulama maliyeti. Bu maliyeti toplarsınız, ürünün üretim miktarı da bellidir. Bir kilo arpanın sizi mutlu edecek fiyatı diyelim ki, 6.5 TL. Ürünü pazara götürüp satmak istediğinizde alıcı size 7 TL verdiyse sizin devletten destek talep etmenize gerek yok. Ama 6.5 TL beklerken 6 TL'ye satarsanız o zaman bakanlık olarak ne dememiz gerekiyor? 'Ey üretici, sen tasa etme, 50 kuruşluk farkı ben sana öderim.' Biz de fark ödemesi yapacağız. Bizim derdimiz üretim yapanı aşırı bürokrasiye boğmadan, çok başlılıkla kargaşa yaratmadan, yönlendirici olarak desteklemek.

Peki üretmeye başlarken gübremazot gibi girdi fiyatları yüksek olduğu için tarlasını bırakmayı düşünenler ne olacak?


'Üretim yapacağım ama mazotgübre alacak ekonomik gücüm yok' diyorsanız. Size diyeceğiz ki, tarlanızda üretim miktarı aşağı yukarı bellidir. Bunun için 2 bin litre mazot, 3 ton gübreye mi ihtiyacınız var? Ben size bunu ayni olarak vereceğim. Siz ürün hasadından sonra ister piyasaya sattınız, ister TMO'ya. O dönemde size ayni olarak bu kadar mazotgübre verdik diyerek bunun parasını isteyeceğiz. Üretici devlete ürünü sattıysa alacaktan mahsuplaşacağız. Böylece üreticinin bu girdilerin fiyatıyla ilgilenmesi durumu olmayacak.

VATANDAŞA UCUZ GIDANIN YOLU KENT TARIMI

Kent tarımını uygulamaya başlıyoruz. Nüfusun kümelendiği yerlerde aynı zamanda üretim alanlarını da koruyor olmamız gerekiyor. Her yeri sanayileştireceğiz diye bir şey olmaz. Kocaeli'ndekilere mikrofon uzatın. Ne kadar memnunlardır? O kadar fabrikalaşma var ki.

İnsanlar temiz hava almak için 100 kilometre kat edip Düzce'ye, Bolu'ya gidiyor. Gelelim soruya. Bir kilo domates Antalya'dan İstanbul'a 800 kilometre yol yaparak geliyor. Hem tazeliğini kaybediyor hem de ulaşım maliyeti fiyatın üzerine biniyor. Yolda da yüzde 25 fire veriyor. Bunun da maliyeti fiyata yansıyor. Üstelik, egsoz emisyonu da havayı kirletiyor.

Halbuki, İstanbul'un çevresinde Çengelköy, Şile, Çatalca, Beykoz, Silivri var. Buralarda bakir alanlar var. Üretici de var. Çatalca'da domates yetiştiren kardeşimiz doğrudan ürünü lokantalara, evlere dağıtabilir. Bu yolla, vatandaş hem taze, hem az maliyetli ürün yiyecek. İklim değişikliğine sebep olan unsurları ortadan kaldıracaksınız ve köyden kente göçü de engelleyeceksiniz.

Nerelerde uygulanacak bu kent tarımı?

İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerin etrafında. Erzurum- Erzincan gibi üretim kabiliyeti olan yerlerde. Bir de jeotermal kaynak varsa, iklimi sert olan yerde 365 gün üretim yaparsınız. Sıcak yerlerde de serayı soğutmak için güneş enerjisini kullanırsınız. Bizim kurtuluşumuz tarımdaysa, tarımın kurtuluşu da kırsalda. 2023'te ne ürettiğini, nasıl üretildiğini bilen, kendi önceliklerini belirlemiş bir ülke olacağız.

BESİCİNİN YEM SORUNU ÇÖZÜLÜYOR

Kurban Bayramı yaklaşıyor. Bir sıkıntı yaşar mıyız?
Kurbanlık sorunumuz yok. Ne sayı ne de varlık yönünden.

Peki hayvancılıkta en önemli sorun yem. Besicilik yapanlar yem pahalı olduğu için bu işten çekiliyor. Burada çözümünüz ne olacak?
Hayvansal üretimde de en önemli girdi yem. Maliyetin neredeyse yüzde 65-70'i. Bu konuda da aynı bitkisel üretimde olduğu gibi üreticiye 'sen yemi dert etme, al kullan, etini, sütünü üret, onları satınca mahsuplaşacağız' diyeceğiz. Yani üreticiye ayni destek olarak yemi vereceğiz.


YANGIN UÇAĞI SAYISI 20'YE ÇIKTI

Yaz geldiğinde en çok orman yangınları konuşuluyor. Geçen yıl uçak yetersizliği çok tartışıldı. Şu anda ne durumdayız?

Orman yangınlarında esas güç kara kuvvetleri. Orman teşkilatımızın 183 yıllık tecrübesi var. Yer aletleriyle ilgili bir eksiğimiz yok. İHA sayımız 4'tü, sekize çıkardık. İHA'lar yangın çıkmadan data topluyor. Helikopter sayımızı 39'dan 55'e, üç olan uçak sayımızı da 20'ye çıkardık. İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları'nın envanterleri buna dahil değil. Dolayısıyla hem karada hem de havada gücümüz arttı.

Dilek GÜNGÖR