İnsanlar bazen suç işleyebilir. İşlenen suçlar için bireyin savunması alınır, günlerce devam eden sorgulama ve mahkeme süreçleri başlar. İnsanları suç işlemeye sevk eden faktörler nelerdir? Her işlenen suç bireyin özgür iradesi ile mi yoksa beyindeki bazı biyolojik özelliklerle mi ortaya çıkar? Eğitim sistemi bu olgunun neresinde yer alır?

1966 yılının Ağustos ayında Charles Whitman adındaki bir Amerikalı Austin’deki Teksas Üniversitesinin kulesine çıktı. Önce tüfeğin dipçiği ile kule görevlisini öldürdü. Kuleye merdivenlerden çıkmak üzere olan iki turiste ateş ederek ölümüne sebep oldu. Ardından kulenin en üst noktasından aşağıda bulunan insanların üzerine gelişigüzel ateş etmeye başladı. Polis olaya müdahale edip Whitman’ı öldürdü. Whitman’ın saldırısında 13 kişi öldü 33 kişi de yaralandı. Whitman’ın evi polisler tarafından arandığında, cinayet gününün erken saatlerinde annesini ve eşini de öldürdüğü ortaya çıktı. Whitman’ın cesedi otopsi için hastaneye götürüldü. Hastanede beyni çıkarıldı ve incelendi. Whitman’ın beyninde bozuk para büyüklüğünde bir tümöre rastlandı. Gliyoblastom adı verilen bu tümörün, talamus denilen yapının alt kısmından çıkıp hipotalamusa uzanıyor ve amigdala olarak bilinen üçüncü bir yapıyı sıkıştırıyordu. Beynin amigdala bölgesi, korku ve saldırganlık merkezidir ve beynin duygu durumlarını düzenlemektedir. Yapılan araştırmalar beynin amigdala bölgesinin zarar görmesi halinde, bireyin duygusal ve toplumsal rahatsızlıklar yaşadığını göstermektedir. 1930’lu yıllarda Heinrich Kluver ve Paul Bucy adlı biyologlar, amigdalası zarar gören maymunlarda korkusuzluk, duygusal körelme ve aşırı tepki gibi bir dizi durumun ortaya çıktığını ileri sürmektedirler (Eagleman, 2011, ss. 154-155). Amigdalası alınan insanlar da korkusuz, ruhsuz, duygusuz olabilir. Hatta tarihte bu tür ordu kurmayı düşünen liderler de olabilir.

Whitman’ın olayında beyinde oluşan bir tümör cinayete sebep olmuş, cinayetin işlenme sırasında Whitman’ın özgür iradesini kullanması engellenmiştir. Ancak bu durum, Whitman yaşamış olsaydı suçunu ve alacağı cezayı ne kadar hafifletirdi? Bu konuya bağımsız mahkemeler ve hakimler karar verirdi. Burada ele alınması gereken toplumda normal dışı davranışlar sergileyen kişilere yapılacak müdahalede beynin incelenmesi ve beyin fonksiyonları ile davranışları arasındaki ilişkinin ortaya koyulmasıdır. Bu yöntem takip edildiğinde yaşanan bazı sorunlar, henüz yaşanmadan önlenmesi mümkündür.

Whitman’ın yaşadığı olay Nörobilim ile ilişkilidir ve benzeri bir olay da Alex adındaki bir Amerikalının başına gelmiştir. Alex 40 yaşında ve evlidir. Eşi Julia, Alex’in cinsel tercihlerinde değişme meydana geldiğini ve sürekli çocuk pornografisi yayımlayan sitelere girdiğini, zamanının büyük bir çoğunluğunu bu sitelerde geçirdiğini fark eder. Alex bu zaman diliminde sürekli yaşadığı şiddetli baş ağrılarından da şikâyet etmeye başlamıştır. Julia, Alex’i doktora götürür. Yapılan incelemede Alex’in beyninin “orbitofrontal korteks” adı verilen bölgesinde büyük bir tümörün varlığı saptanır. Ameliyat ile beyindeki tümör alındıktan sonra Alex bir daha çocuk pornografisi sitelerine girmez ve normal davranışlar sergiler. Ancak beş yıl sonra Alex tekrar çocuk pornografisi yayımlayan sitelere girmeye ve bu filmleri izlemeye başlar. Eşi Julia, Alex’i tekrar doktora götürdüğünde, doktorlar beş yıl önce yapılan ameliyatta alınmayan küçük bir tümör parçasının büyüyerek aynı noktaya tekrar baskı yapmaya başladığı, bu sebeple Alex’in cinsel tercihlerinde yeniden değişme meydana geldiğini saptarlar. Yapılan ameliyatla tümör alındıktan sonra Alex eski haline tekrar dönüş yapar ((Eagleman, 2011, s. 157). Whitman gibi Alex’in de yaptığı olumsuz davranışların temelinde nörobilimsel bulgular vardır. Anormal davranışları ortaya çıkaran, anormal davranışların devamını sağlayan faktör, beyinde oluşan bir tümördür. O halde suç ile beyin arasında doğrudan ya da dolaylı pek çok faktörün varlığından söz edilebilir.

Beyindeki çalışmalara 1920’li yıllarda Sigmund Freud dikkat çekmiştir. Freud beynin olaylara yaptığı tepkileri id, ego ve süperego ile açıklamaya çalışmıştır. İd, ilkel benliktir, sezgilerle hareket eder ve hazza odaklaşır. Ego akılcıdır ve örgütlü bir yapısı vardır. Süperego ise eleştireldir ve ahlaki değerlere sahip bir yapısı vardır. Her bireyi ilkel benlik harekete geçmeye ve eylemde bulunmaya yönlendirirken, ego ve süperego, id’in istek ve taleplerini engellemeye, kontrol etmeye çalışır. Derslerimde bu konuyu anlatırken id’i fay hattına benzetirim. Fay hattı sürekli binaları sallar. Eğer binalar sağlamsa, depreme dayanıklı ise, (ego ve süperego) bina ne kadar sallanırsa sallansın asla yıkılmaz derim. Bu duruma göre id’in suç işlemeye bireyi sevk etmesi doğaldır. Bireyin id’i kontrol altına alması, id’in taleplerini engellemesi, ego ve süperegonun ne kadar güçlü olduğu ile doğru orantılıdır.

Tarlacı (2017) bireylerin suç işlemeleri ile sağ beyin ve sol beyin arasındaki ilişkinin etkili olabileceğini ileri sürmektedir. Buna göre, sol beyin ağırlıklı dönemlerde savaşlar, isyanlar ve çatışmalar daha fazla olur. Sağ beynin ağırlıkta olduğu dönemlerde ise sanat, edebiyat, tiyatro ve mimari daha çok güçlenir ve gelişir. Eğitim sistemleri daha çok sol beyne yatırım yapar. Çocukların sol beyni geliştirilmeye çalışılır. En başarılı, en zeki çocuklar fen ve Anadolu liselerine gönderilir. Sol beyin olan kişilerde duygu yönetimi gelişmez ve empati yapamaz. Sanata, spora, edebiyata ve en önemlisi empati yapmaya uzak bir nesil yetişir. Bu nesil elindeki silahla masum insanların üzerine ateş açıp hunharca ölümlerine neden olabilir. Bu neslin duyuşsal boyutu geliştirilmiş olsa empati yapmayı öğrenir. Ben bu insanlara ateş edersem pek çok anneyi gözü yaşlı bırakırım. Pek çok kadın dul, pek çok çocuk yetim kalır. Hayır hayır, bunu yapamam şeklindeki içsel konuşma, sağ beynin gelişimi ile ortaya çıkan empati yapma becerisinin sonucudur.

Bilinçaltı ile suç işleme arasında da ilişki vardır. Freud, “Bilincin çoğu durumda eylemlerin ana kaynağı olamayacağını ve çoğu davranışta bilinçaltının derinde, gizli ve hatta sinsi etkisinin olduğunu ileri sürmüştür.” Çocukluk döneminde sevilmeyen, dışlanan, aile içi ve sosyal çevrede şiddete maruz kalan, cinsel istismara uğrayan, anne şefkatinden ve sevgisinden mahrum kalan kişiler, yetişkinlik dönemlerinde şiddete ve suç işlemeye meyilli olabilmektedir. Bilinçaltı ile suç işleme arasında yüksek derecede ilişkinin olduğu bilinmektedir.

Paul McLean’e göre ilkel sürüngen beyin bazı duygu durumlarını belirler. Bu kısım hayatta kalma, üreme ve içgüdü merkezidir. “Benim arabam, benim ülkem, benim koltuğum vb.”. Süslenme, kişisel bakım da bu beyinle ilişkilidir. Sürüngen beyin aşırı derecede grup davranışı gösterir. Bu grup davranışları çete, cemaat, siyasi grup gibi yapılanmalardır. Bu yapılanmalar özel konfor alanı yaratıp kendi bölgelerini korumaya çalışırlar (akt. Tarlacı, 2017, s. 45). Bu grup üyeleri ortak ve saldırgan davranışlar göstermeye eğilimlidirler.

İnsan davranışlarını belirleyen diğer faktör gaipten ses geldiğini iddia etmeye başlayan ve hayalle gerçeği karıştıran şizofren hastalarıdır. Şizofren hastalarında beynin iki yarımküresi birbirinden ayrılmaya başlar. Peygamberle görüştüğünü, mehdi olduğunu, milyoner olduğunu, kral olduğunu iddia etme davranışları sıklıkla görülür. Bu kişilerin sol beyinleri çok gelişmiş olabilir. Sol beyni çok gelişen insanlarda iyi hatip olma ve ikna etme kabiliyeti de gelişir. Şizofren hastaları kendi öz çocuklarını, gaipten gelen emirle kesebileceği gibi, çok büyük katliamlar da yapabilirler. Şizofren hastalığının en önemli kaynaklarından birisi, genetiktir. Ailede şizofren olması halinde sonraki kuşaklarda şizofrenin görülme olasılığı da artar.

Beynin ön lobu, frontal kısmı zarar gören hastaların temel ahlaki çıkarımları yapamadıkları, duygularını kontrol edemedikleri görülmüştür. Bu konuda en yaygın örnek Phineas P. Gage’dir. Demiryolu ustası Gage’nin sol şakağından girip gözünü kör eden ve beynini parçalayan demir parçası, Gage sağlığına kavuştuktan sonra, davranış bozukluğu yaşamasına neden olmuştur. Yapılan araştırmalar, beynin ön kısmının zarar görmesi, insan davranışlarının değişmesinde etkili olmaktadır (Cemaloğlu, 2018; Cemaloğlu, 2019). Bu duruma göre kaza geçirme, alın bölgesinin zarar görmesi, çocukların alın bölgesine vurularak dövülmesi, onların suç işlemesinde ve duygu kontrolü yapmasını engellemektedir.

Antisosyal kişilik bozukluğu olanların veya psikopatların beyin çalışmasında normal kişilere göre farklılıklar vardır. Bu kişisel farklılıklar, normal davranışlarına da yansır. Psikopatlarda en göze çarpan özellik empati eksikliğidir. Bir eylemi yaparken, eylemi yaptığı veya zarar gören kişinin neler hissettiği konusunda bir öngörüsü yoktur veya çok azdır. Psikopatlar bir nevi kalpsizdirler. Psikopatlar kendi güdülerinden kaynaklanan davranışlarını kontrol edemezler. Sıklıkla ve gereksiz yere yalan söylerler. Karşılarındaki kişileri maniple etmeye çalışırlar ve ikiyüzlüdürler. Çevrelerindeki kişilere karşı sorumluluklarını umursamazlar. Daha çok çevrelerini kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kişilerden oluştururlar. Psikopatların beyin yapıları incelendiğinde, amigdala denen bölgenin çalışmasında zayıflık tespit edilmiştir (Tarlacı, 2017, s. 185).

İşlenen suçların bir kısmı, otoriteye aşırı derecede bağımlılıktan kaynaklanıyor olabilir. Bu konuda 1960 yılında Amerika’nın Yale Üniversitesi psikologlarından olan Stanley Milgram, bireylerin otoriteye ne derece itaat ettiğini ölçmek için “Otoriteye İtaat” adlı deneyi gerçekleştirmiştir.

Otoritenin emri ile birbirlerine hiç bir düşmanlık beslemedikleri kişilere zarar verip veremeyeceği, otoriteye ne derece itaat edebilecekleri, ne tarz tepkiler verebilecekleri gözlenmek istenmiştir. Deneyde, farklı yaş ve meslek gruplarından katılan denekler (öğretmenler), iş birlikçi öğrenciler (elektrik şoku verilen), gözlemci (otorite) bulunmaktadır. Öğretmen ve öğrenci olmak üzere iki gruba ayrılacakları ve öğretmen ve öğrencinin ayrı odaya alınacağı fakat birbirleri ile iletişim kurabilecekleri bir ortam hazırlanmıştır. Denek öğretmen, gözlemci ile aynı odada bulunmakta, öğrenciye soru sormakta ve öğrencinin her yanlış cevabında 15 volt ile başlamak üzere elektrik şoku verilmiştir. Limit ise 450 volttur.

Her yanlış cevapta, elektrik şoku 15 volt artacaktır. Öğrenciler deney ekibinde oldukları için deneyde, öğretmenlerden başka denek yoktur. Bu yüzden öğretmenler gerçekten elektrik şoku verdiklerini sansalar da, gerçekte böyle bir durum söz konusu değildir. Öğrencilerin önceden kaydedilen çığlıkları deney esnasında, elektrik şoku verildikçe öğretmenlere dinletilmektedir. Öğretmen ve öğrenci rollerinin gerçek kura ile belirlendiğini sanan denek öğretmenler, onların yerinde kendilerinin de bulunabileceğinin farkındadır.

Deneyin sonuçları incelendiğinde, 40 denekten hiçbiri 300 volttan önce deneyi terk etmediği görüldü. Deneklerin %65’i öğrencilere 450 volta kadar elektrik verdiler. Deneklerin çoğunun bunu yaptıklarına inanamadıkları, bunu yapmaktan rahatsızlık duydukları gözlenmiştir. Hiç bir yaptırımı olmadığı halde otoriteye uyum sağlandığı ortaya çıkmıştır. Bu duruma göre, çete türü örgütlenmelerde grup liderine ya da gruba itaat davranışı, suç işleme oranında artışa neden olmaktadır.

Sonuç olarak suç ile beyin arasında ilişki vardır. Beynin çalışma sisteminde sorun meydana geldiğinde, bireyin suç işleme olasılığı artmaktadır. Ancak bu durum, bireyin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Anormal dışı davranışlar sergilemeye başlayan kişinin tedavi edilmesinden öncelikle kendisi, ailesi ve kamu görevlileri sorumludur. Nörobilim çalışanlarından destek almak, teşhis ve tedavi yollarını aramak, yaşanacak katliamların önlenmesinde önemli rol oynar. Aynı zamanda çocukluk döneminden itibaren çocuklara sevgi, şefkat dolu ortamlar yaratılması, çocuğun bilinçaltında olumlu duygular yaratılması gerekmektedir. Bu açıdan kimsesiz çocukların korunması, sevgi ve şefkat ihtiyaçlarının karşılanması önemlidir. Ailede şiddete maruz kalan çocukların devlet korumasına alınması gerekir. Anormal davranışlar sergileyen kişilerin beyin taraması yapılması ve sık sık kontrol edilmesinde fayda vardır. Her bireyin sevilme, ait olma ve kendini değerli bulma ihtiyacı söz konusudur. Sivil toplum örgütleri, sosyal hizmet birimleri bu konuda aktif rol üstlenebilir. Sapık ve sorunlu örgütlenmeler kontrol edilmeli ve engellenmelidir. Tarihin her devrinde ortaya çıkan mehdiler, sahte peygamberler çevrelerine topladıkları psikopatlarla halk güvenliğini tehdit etmektedirler. Bu yüzden yasalar daha işlevsel hale getirilip acil önlem alınmalıdır. Bu süreçlerde eğitim sistemleri devreye girmeli, öğrencilerin sağ beyinleri geliştirilmeli, empati yapması sağlanmalı ve duygusal zekâlarına yatırım yapılmalıdır. Öğrencilere öfke kontrolü yapma, sakin olma, stresi kontrol altına alma eğitimleri verilmelidir. Okul çağında normal davranışlar sergilemeyen çocuklarla ilgili nörolojik tedavi süreci başlatılmalı ve izlenmelidir. Sadece sol beyni geliştirilen bireylerin, bilgi yüklü ama duygudan yoksun robottan farkı olmadığı unutulmamalıdır.

Kaynakça

Cemaloğlu, N. (2018). Eğitimin PIN kodu. Ankara: Pegem.

Cemaloğlu, N. (2019). Yönetimin PIN kodu. Ankara: Pegem.

Eagleman, D. (2011). Incognito. Beynin gizli hayatı. ( Z. A. Tozar, Çev.) İstanbul: Domingo.

Milgram Otoriteye İtaat Deneyi. https://www.bilgiustam.com/milgram-otoriteye-itaat-deneyi/ sayfasından erişilmiştir.

Tarlacı, S. (2017). Suç ve beyin. İstanbul: Destek.