Bu kan gölünün büyüyüp Sinan Ateş’i de yutacağı Mersin’deki ‘teşkilat içi’ kavgadan, çekilen bıçaktan, indirilen tetikten, yiten candan belliydi.

Çünkü kıvılcımın çıkma nedeni Ateş’ti.

Ülkü Ocakları ile bağlantılı olduğu iddia edilen ‘Orhun Haber’ adlı sitede 4 Mart 2022’de ‘Bir İhanet Ateşi’ başlıklı yazı yayınlandı. Yazıda Ateş hedef alındı. “Yeni oluşuma yöneldiği”, “İyi Parti ve FETÖ bağlantıları sebebiyle Ülkü Ocağı’na girişinin yasaklandığı” iddia edildi.

Ateş, şikayetçi oldu.

Eski Mersin Ülkü Ocağı Başkanı Çağrı Ünel, Ateş’i destekledi. Adana, Osmaniye ve Kadirli’den 10 ülkücü genç, Ünel’e saldırsınlar diye 15 Mart 2022’de Mersin’e gönderildi. Bıçakla yaralanan Ünel, silahla Emrullah Kaplan’ı öldürdü.

Bu, teşkilat içi kavgada ilk ölümdü.

Ülkücüler, Kaplan’ın “FETÖ’cü bir hainin tetikçisi tarafından” öldürüldüğünü iddia etti.

Kastedilen, Ateş’ti.

Bu köşede, 19 Mart’ta “Mersin’de Ne Oldu?” başlıklı bir yazı yazarak, uyardım.

Şöyle dedim:

“Ülkü Ocakları üyelerinin adının karıştığı saldırılarda ilk kez bir kişi hayatını kaybediyor. Bu ölüm, silahların konuştuğu şiddet dalgasının önünü açabilir. Örneğin, Kaplan’ın intikamı adına başka hayatlar heba olabilir.”

Yaşanacakları öngörmek için kahin olmak gerekmiyordu.

MHP’de liderlik hayali vardı
Sinan Ateş, MHP ve Ülkü Ocakları’nca dışlansa dahi MHP’li kimliğinden uzaklaşmadı.

Geri adım da atmadı.

Çünkü MHP’ye lider olma hayali vardı.

Hem liderlik arzusu…

Hem de…

MHP ve Ülkü Ocakları’ndaki bağlantısını sıcak tutması, ‘Lider-Teşkilat-Doktrin’ üçlemesine iman düzeyinde bağlanmış Ülkücüler için cesur fakat riskli bir hamleydi.

Yurt gezilerine çıktı.

Geçen ağustosta Sinop ve Samsun’daydı.

Eylülde Hatay’ı ve ilçelerini, Adana Pozantı ve Aladağ’ı gezdi. Ekimde Adıyaman ve Şanlıurfa’da Mardesi, İzol ve Reyhanlı aşiretlerinin, Haznevi ve Rufai şeyhlerinin misafiri oldu. Valiliklere, Emniyet’e ve belediyelere uğradı.

Kasım’da Menzil şeyhi Seyyid Fevzeddin Erol’u ziyaret etti.

Iğdır’da saldırı
Ateş, ölümünden iki hafta önce, 16 Aralık’ta Ağrı’da Mikaili Aşireti’ne konuk oldu.

Iğdır’a geçti.

Iğdır tabelası önünde Bozkurt işareti yaparak, fotoğraf çektirdi. Fotoğrafı sosyal medyada paylaşıp, şöyle yazdı:

“Türkiye’nin en güneyinden ve en kuzeyinden sizlere selam göndermiştim. Şimdi ise en doğudan, yani Iğdır’dan selam gönderiyorum.”

Fotoğraf Ülkü Ocakları’nda rahatsızlık yarattı.

Iğdırlı ülkücüler sosyal medyada Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ı etiketleyerek, şunu yazdı:

“Sen emret genel başkanım, vatanın en doğusundan binlere YİĞİT’in, bir YILDIRIM gibi tepelerine insin bütün hainlerin.”

Ateş’e eşlik eden eski Iğdır MHP İl Başkan Yardımcısı ve Iğdır Ülkü Ocağı Başkanı Mutluhan Kaşkar, kafede sopalı bir saldırıya uğradı. İkinci saldırı 21 Aralık’ta sokakta meydana geldi. Bir kişide sopa, ikisinde kılıç vardı.

Kaşkar silah çekti.

Kaşkar, suç duyurusunda bulundu ve ifadesini Ateş’e gönderdi.

Ateş, “Kendinize dikkat edin. Hiç birinizin burnunu kanamasını istemiyorum” diye yazdı.

İstanbul ziyareti
Ateş, 28 Aralık’ta İstanbul’a geldi, eski ülkücülerden Mahmut Korkmaz, Alparslan Alparslan ve İbrahim Sungur’la görüştü.

Ateş’e “Amacın ne?” diye sordular.

Ateş MHP’li olduğunu, milletvekilliği beklemediğini söyledi. “Ancak devlet görev verirse kabul ederim” dedi.

Bir gün sonra Ümraniye’de taziyeye gitti.

Sonra Ankara’ya döndü.

Külliye’den ziyaretçiler
Ve öldürüldüğü gün.

Sabah en yakın arkadaşını aradı.

Saat 10.30’da “Külliye’den birilerinin” geldiğini söyledi.

Ateş’in Külliye ile bağları vardı.

Örneğin Devlet Denetleme Kurulu Genel Sekreteri Necdet Ada bu isimlerdendi. Ada, Ateş’in bürosunu ziyaret ediyordu.

Ateş, cuma namazından sonra Adalet Bakanlığı’na giderek, bir arkadaşına “Hayırlı olsun”a gideceğini söyledi.

Normalde namazı Çukurambar’da Sebahattin Yıldız Camisi’nde kılıyordu. Ancak bir önceki hafta Ateş, koruması Selman Bozkurt ile Ülkü Ocakları üyeleri tesadüfen karşılaştığı için o hafta camiyi değiştirdi.

Namaz dönüşü saldırıya uğradı.

Ateş neden öldürüldü?
Şimdi asıl soruya gelmek gerekiyor: Sinan Ateş’i kimler neden öldürdü?

Akla gelen ilk olasılık, Mersin’in intikamı.

Fakat diğer saldırılardan farklı olarak, bu kez kriminal bir ağla karşı karşıyayız.

Cinayetin İstanbul Gülsuyu’ndan, uyuşturucu ile anılan grubun işlediği iddia ediliyor. Hatta içlerinden birinin Hasan Ferit Gedik adlı sosyalist gencin ölümüne ilişkin davada yargılandığı ifade ediliyor.

Acaba suikast, kriminal gruba ihale mi edildi?

Yahut bilmediğimiz bir olasılık mı var?

Gel gör ki bu sorulara yanıt vermesi gereken İçişleri ve Adalet bakanlıklarından ses çıkmıyor.

Aydın’daki restoranda patlamasında, İzmir’deki inşaat kazasında, Mardin’deki trafik kazasında ölenleri anan İçişleri Bakan Süleyman Soylu, Ankara’nın göbeğindeki siyasi suikaste ilişkin tek kelime etmiyor.

Ereğli’de maden faciasında, yanında üç imam varken mezarda Kuran okumayı bir marifet sanan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ağzını bıçak açmıyor.

MHP ve Ülkücü Ocakları ürkütücü bir sessizlik içerisinde…

Bursaspor bile taziye bildirirken, MHP’liler eski danışmanlarını, Ülkü Ocakları eski başkanlarını anmıyor.

Dahası Bahçeli’nin yılbaşı tebriğini paylaşma ve doğumgününü kutlama telaşındalar.

Buna karşın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, baba Musa Ateş’i; Cumhurbaşkanı Erdoğan da Ayşe Ateş’i arayıp taziyesini bildirdi.

Bu bir siyasi cinayet
Ülkü Ocakları’nın 50 yıllık tarihinde ilk kez bir genel başkanı suikastle öldürülüyor. Aksi yönde güçlü bir kanıt konulmadıkça bu bir siyasi cinayettir.

Tetikçilerin uyuşturucu ile bağlantılı olması ya da uyuşturucu kullanması siyasi niteliğini ortadan kaldırmaz.

O halde…

Bu suikast ihalesini veren kimdir?

Sinan Ateş suikastı Mersin’in intikamı mıdır?

Bu iki saldırı muhalif ülkücülere, gazetecilere, siyasetçilere ve sendikacılara yönelik önceki saldırılarla bağlantılı mı?

Emir ve hiyerarşi içinde mi gerçekleşiyor?

Suçluların yargı ve güvenlik bürokrasisinde ortakları var mı?

AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun özel görüntülerinin yayınlanmasında bile Organize Suçlarla Mücadele ve İstihbarat şubeleri harekete geçerken…

Sinan Ateş suikastına Cinayet Şubesi bakıyor.

Neredeyse, dosya mahalle karakoluna havale edilecek!

Çukurambar gibi, her köşe başından bir milletvekilinin çıktığı, yüzlerce güvenlik kamerasıyla gözetlenen bir merkezde cinayet işleyen tetikçinin hala bulunamaması kuşku uyandırıyor.

Bu suikast alelade bir cinayet ya da münferit bir saldırı dosyası olarak ele alınırsa, seçime doğru siyasi cinayetler işleneceğinden kaygılananlar haklı çıkacaktır. Ve bu kurşunun yarın dönüp kimi vuracağı da kestirilemez.

Endişe ederim ki “bu kan kurumaz.”

İsmail Saymaz