Üniversiteler, bir ülkenin göz bebeği, kalbi, şah damarı, beyni en önemli organı niteliğindeki kurumlarıdır. Bu kurumların iyi yönetilmesi, liyakate göre eleman seçilmesi, atanması son derece önemlidir. Ülkenin birçok kurumunda yozlaşma yaratmak, çatışmayı körüklemek istiyorsanız, bilinç düzeyi yüksek kurumları rahatsız edecek uygulamaları devreye sokmanız, fitili ateşlemeniz yeterlidir. Bu tür kuruluşlar kendi alevlerini kor haline getirmede, yangına dönüştürmede oldukça maharetlidirler.

Türkiye’de rektör atamaları hep tartışma konusu oldu. Her dönemde atanan rektörler bazı çevrelerin hep tepkisini çekti. En popüler olan uygulama seçimle rektör atama modeliydi. Seçimle rektör atama modeli Türkiye’de uygulandı mı? Aslında görünürde bir seçim vardı ama seçim yoktu. Seçimde birinci olanın atanması gerekirdi. Ancak, atanmadı. Seçimde en yüksek oy alan ilk altı aday YÖK’e çağırıldı. YÖK üyeleri sınav yaptılar. Uygun gördükleri üç adayı cumhurbaşkanına gönderdiler. Cumhurbaşkanı üç adaydan birisini rektör olarak atadı. Gerçekten bu sistemde seçim var mıydı? Yoksa seçim adıyla öğretim üyeleri uyutuluyor muydu? En yüksek oy alanın ataması neden yapılmıyordu? Pek çok gerekçe ileri sürülüyordu. En yüksek oy alan adam ya ……, ise. Ya da …… yapının elemanı ise! Bir ülkenin üniversite sistemi bu algı ile mi yönetilir? Eğer rektör seçilen kişi ….. ise, bu ülkenin bağımsız mahkemeleri ne işe yarar? Elinizde bilgi ve belge varsa, mahkemeye sunarsınız. Suç duyurusunda bulunursunuz. Suçlu ise neden öğretim üyesi olarak istihdam ediyorsunuz? Suçlu ise hakkında işlem yapın. Suçlu olduğunu rektör adayı olunca mı anlıyorsunuz ya da aklınıza suçlu olduğu geliyor?

Başka ülkelerin bir kısmında rektörü mütevelli heyet seçiyor. Çok fazla sorun da ortaya olmuyor. Neden mi? Çünkü o ülkelerde güven kültürü var. İnsanlar birbirine güveniyor. Bir cemaat, siyasi yapı ya da tarikat asli işini bırakıp bürokrat atamak, rektör atamak, ihale kovalamak gibi işlerle uğraşmıyor. Belirli yapılar devlete sızıp, demokrasinin imkânlarından yararlanıp, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışmıyor. Üniversitede daha bilimsel çalışmanın yapılmasını sağlayacak, örgütsel barışı tesis edecek, üniversiteye vizyon katacak kişileri seçmeye çalışıyorlar. Kısacası, mütevelli heyet üzüm yemeğe çalışıyor, bağcıyı dövmekle ilgilenmiyor. Bu mütevelli heyet uygulaması bizim ülkemizde, kamu üniversitelerin de çalışır mı? Sanmıyorum. Çünkü yediden yetmişe politize olmuş bir toplum özelliği taşıyoruz. Toplumsal barışımız, uzlaşma zeminimiz yok. Burada ilginç olan sorun; bu sorunu çözmek için çabamız da yok.

Geçmişte iktidara gelen siyasi partiler, rektör atama sürecinde sabıkalıdırlar. Seçimde bir oy alanı rektör olarak atamasını yaparsanız, başka iktidar da rektörlük şartlarını taşımayanlar için mevzuat değişikliği yapıp rektör ataması yapar. Bu uygulamayı eleştirdiğinizde, siz de böyle uygulama yapmıştınız, hatırlatması yapılır. Uzun sözün kısası, iki yanlış alt alta toplanıp bir doğru elde etmeye çalışılır.

Seçimle rektör seçilse daha mı iyi olur? Köylerde muhtar seçimlerinde, seçilen muhtar kendisine oy vermeyen köy halkının kazanımlarını kısar. Aslında normal bir uygulamadır. Muhtarın “eğitim düzeyi düşüktür ve demokrasiyi içselleştirilmemiştir”, der geçeriz. Üniversitelerde de köy muhtarlarının yaptığını, kendisine oy vermeyen ancak atanınca bunun hıncını alan pek çok rektör vardır. Profesörlük kadrosu verilmeyen, odasından çıkarılan, üniversitenin şehir merkezine uzak yerlerde bulunan kampüslerine ders vermek için zorla görevlendirilen, mağdur edilen kişilerin sayısı oldukça yüksektir. Alanda profesör ve rektör olan bir kişiye bu ülke demokrasiyi öğretememişse, köy muhtarını eleştirmek, biraz haksızlık olmaz mı?

Siyasi partiler, baskı grupları üniversiteleri, elit insan yetiştirme ve devşirme yeri olarak görürler. Yeni kurulan bir üniversiteye ilk rektör ataması yapıldığında, üniversitenin yaklaşık 50 yıllık ideolojik çizgisi de belirlenmiş olur. Rektör kendi dünya görüşüne uygun kadrolaşma yaparsa, süreç şu şekilde işler. Rektöre benzeyen rektör yardımcısı, rektöre benzeyen dekan ve yardımcıları, bölüm başkanları, ana bilim dalı başkanları belirlenir. Kendilerine benzeyen asistanlar, öğretim görevlileri, öğretim üyeleri seçilir. Birbirine benzeyen, aynı hızardan çıkmış gibi özellikler gösteren yapılar ortaya çıkar. Başka bir parti iktidara geldiğinde ne yaparsa yapsın, bu yapıyı değiştiremez. Ortalama 50 yıl mücadele etmek gerekir. Bu yapılar dışarıdan girişi engeller. Kadrolaşma akraba evliliğine dönüşür. Geçmişte “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP”) bu yapıyı aşmada etkili bir araçtı. Fakat amaç dışı kullanıldığı için istenen, beklenen fayda oluşmadı. Siyasi partiler, iktidarın uygulamalarını kendilerine yakın öğretim üyeleri ile meşruiyet kazandırırlar. Bu sebeple üniversiteler, siyasi partilerin çoğu zaman arka bahçesi konumunda görünürler. Görünmeyenler de bu ilişki ağının gizlemede maharetli olanlardır.

Rektörler çok güçlüdürler. En az iki bakan kadar güçlü sayılırlar. Etkilileri, yetkileri, bütçeleri ve nüfuz alanı çok geniştir. En az 30 000 öğrencinin bulunduğu üniversitede 1500 öğretim üyesi 1000 idari personel, temizlik elemanı, güvenlik ve diğer hizmetleri yerine getiren çalışan bulunur. Rektörlük, eleman almak, istihdam sağlamak, üniversite kaynaklarını kullanmak, ihale vermek, açısından güç ve yetki kullanmada etkili bir makamdır. Üniversitenin tıp, eczacılık, diş hekimliği, veterinerlik ve mühendislik fakülteleri varsa, çok güçlü döner sermaye gelirleri de vardır. Rektörler bu kaynakları yönetirken sahip oldukları yetki ve güçle çok fazla işler yapabilir. Bu açıdan bakan, vali olmaktansa rektör olmak, güç kullanma açısından daha önemlidir.

Üniversitelerde önemli kaynaklar bulunur. Kantinler, tesisler, sürekli eğitim merkezleri, vakıflar, kolejler vb. Örneğin, 30 000 öğrencinin bulunduğu bir üniversitede her gün yaklaşık 15 000 şişe su satılır. En az 20 000 bardak çay içilir simit yenir. 15 000 civarında şırınga ve sarf malzemesi kullanılır. 30 000 öğrenci yemek yer. Bu tür ekstra kaynakların yönetimi de ayrı bir beceri ve etik değer ister. Baskı grupları, gerek etnik gerekse ideolojik ağları kullanıp bu kaynakların yönetiminde söz sahibi olmak, kaynaklardan yararlanmak isterler. Bu sebeple, rektörler aynı zamanda bu tür konularda da inisiyatif kullanmak zorundadır. Baskı grupları rektör atama süreçlerine bir şekilde müdahil olarak kazanımlarını korumak, yaşam alanlarını garantiye almak için çaba gösterirler.

Son yıllarda rektör atamaları geçmiş iktidarlarda olduğu gibi, genellikle iktidar partisinin inisiyatifi ile gerçekleşmektedir. Rektörlerin çoğunluğunun eski milletvekili olması, rektörlüğün milletvekilliğinden sonra yapılan ikinci bir görev olarak algılanmasına neden olmaktadır. Genç akademisyenlere rektör olmak isterseniz, bilimsel yayın, araştırma yapmayın, milletvekili aday adayı olun, aday olun, seçilin, seçilmeseniz de sorun değil, bir iki dönem milletvekilliği yapın, sonra rektör olun, şeklinde yol haritası çizilmektedir. Bu durum, etkili ve yetkili olmak isteyen akademisyenler için rehber özelliği taşımaktadır. Prof. Dr. Engin Karadağ’ın, rektörlerin akademik profilini çıkardığı araştırmasında, 196 rektör arasında uluslararası yayını olmayan rektör sayısı 68, yayınlarına hiç atıf yapılmayan rektör sayısı ise 71’dir. Rektörlerin üniversitede, genellikle akademik performansı düşük olan kişilerden seçilmesi dikkat çekicidir. Bu uygulamayı savunanlar, “her şey yayın, atıf değil ama”, şeklinde ifadeler kullanmaktadırlar. Üniversitelerde doçent ve profesör olmanın şartları arasında yayın ve atıf varsa, yayını ve atıfı olmadan bir kişinin nasıl doçent ve profesör olduğu, akabinde de nasıl rektör olduğu tartışılır. Ayrıca iyi ve başarılı rektör olmak için yayın ve atıf gerekmez ise, bu ifadenin bilimsel dayanağı nedir? Ya da yeterli yayını ve atıfı olanlardan iyi rektör olmayacağını neye dayanarak ifade ediyorsunuz? Elinizde ne tür yapılmış araştırma sonuçları var?

Sivil toplum örgütleri, baskı grupları taraftarlarını üniversiteye yerleştirmek isterler. Herhangi bir baskı grubu bu konuda başarılı ise, bu baskı grubuna taraftar yığılması olur. Bu yapılar, karar süreçlerinde etkili oldukları için, tek sorunları ilk hızı bulmaktır. İlk hızı bulduktan sonra tekerlek dönmeye başlar. Bilimsel çalışma yapıp bilimsel düşünce üretmesi gereken kişiler, doğaüstü güçlere atıfta bulunmaya, referans göstermeye başlarlar. Bu durum, bilimsel çalışma açısından sıkıntılıdır. Üniversitede en önemli olan şey liyakattir. Liyakate dayalı olmayan her uygulama, önce üniversiteye sonra da ülkeye zarar vermeye başlar. En tehlikeli olan kişiler bilgisiz olanlar değil, eğitimli cahillerdir.

Sonuç olarak, üniversiteler toplumdan eleman alırlar. Toplumdaki çatışma, yozlaşma, ideolojik kutuplaşma bir şekilde üniversiteye de yansır. Üniversitede politize olmuş yapılar güç ve yetki sahibi olduklarında, bilimsel çalışma, üretme askıya alınır. Araba modelleri ile ilgilenen, ev ve yazlık peşinde koşan, para kazanmanın dışında hiçbir kaygısı olmayan, dedikoducu yoz bir güruh oluşur. Covid-19 virüsünün aşısını neden biz bulamadık? Nasdaq’da neden patentimiz yok? Kansere çareyi biz neden geliştiremiyoruz? Tartışmaları bu gidişle 2050, 3000 ve 3070 yılında da yapılmaya devam eder. Üniversitelerde niteliksiz kişiyi rektör olarak atarsanız, nitelikli bilim insanlarını rencide edersiniz. Çoğu sesini çıkartmaz. Sessizce emeklilik dilekçesini verir Kanada’ya, Hollanda’ya, Amerika’ya doğru göç etmeye başlar. İkinci dünya savaşı öncesi Yahudi bilim insanları Almanya’dan kaçarak, Amerikan üniversitelerini böyle kalkındırmıştı. Türkiye’nin üniversitelerine iktidarla uzlaşma içerisinde çalışacak rektörler ataması uygun bulmam ama yine de yeterli olanlar arasından iktidara yakın olan seçip atanabilir. En azından fare aslanı boğmamış olur? Ne dersiniz? Türkiye’de tüm alanlarda uzlaşma sağlamanın yolu güçlü bir güven kültürü oluşturmak ve politize olan yapıların yaşamına son vermektir. Aşık Veysel’in dediği gibi:

Kim okurdu kim yazardı,

Bu düğümü kim çözerdi,

Koyun kurt ile gezerdi,

Fikir başka başka olmasa.

Kaynakça

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/12/10/rektorlerin-karnesi-196-rektorden-71ine-atif-yok (Erişim Tarihi 15 Ocak 2021).