Dil sadece bir iletişim aracı değildir. İnsanlar arasında duygu, düşünce ve kültürel birliği oluşturan sadece insana özgü temel bir özelliktir. Bir milletin karakterinin ve en ayırt edici vasfı o milletin dilidir. Bundan dolayı ana dil/ Türkçe öğretimi hayatiyet arz etmektedir. Bilinen kabulle, ülkemizde Türkçe öğretimi amaçlanan seviyede gerçekleştirilememektedir. Bunun nedenleri sıralanırken, sosyo-kültürel ve teknolojik dinamiklerin çocuklarımızın Türkçeyi etkin kullanmalarına katkı sağlayacak nitelikte olmamasının yanında, okullardaki Türkçe öğretiminin yeterli düzeyde verilmemesi de en önemli gerekçe olarak kabul edilmektedir.

       Yıllar öncesinde yapmış olduğum bir genellemeyi yeniden gündeme getirmeyi uygun görüyorum. Ne ana dilimiz olan Türkçeyi yeterince öğrenebiliyoruz, ne de yıllarca süren çabaya rağmen ikinci bir dil öğrenebiliyoruz. Demek ki, iki branşın öğretiminde problem var. 

       Bilindiği üzere Türkçe Dersi Öğretim Programı, öğrencilerin hayat boyu kullanabilecekleri dinleme/izleme, konuşma, okuma ve yazma ile ilgili dil becerilerini ve zihinsel becerileri kazanmaları, bu becerileri kullanarak kendilerini bireysel ve sosyal yönden geliştirmeleri, etkili iletişim kurmaları, Türkçe sevgisiyle, istek duyarak okuma ve yazma alışkanlığı edinmelerini sağlayacak şekilde bilgi, beceri ve değerleri içeren bir bütünlük içinde yapılandırılmıştır. Türkçe Dersi Öğretim Programı; dil becerilerinin ve yeterliliklerinin geliştirilmesini, diğer tüm alanlarda öğrenme, kişisel ve sosyal gelişme ile mesleki becerileri edinmenin ön şartı olarak kabul etmektedir.

       Tematik yaklaşım esas alınarak hazırlanan öğretim programında okuma ve yazma kazanımları metin içi, metin dışı ve metinler arası okuma yoluyla anlam oluşturmayı sağlayacak şekilde yapılandırılmıştır. Birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar kazanımların yapısı ve hiyerarşisi, öğrencilerin temel dil becerilerinin yanı sıra üst düzey bilişsel becerilerini geliştirmelerine katkı sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Öğrencilerin gelişim özellikleri göz önünde bulundurularak dil bilgisi ve yazım kuralları ile ilgili kazanımlar artan bir yoğunluk içinde ve aşamalı olarak yapılandırılmıştır. Ancak, çocuklarımızın programda hedeflenen kazanımlara yeterince ulaşılamaması, Türkçe öğretimi ile ilgili olarak uygulanan yöntemlere bakmayı zorunlu hale getirmektedir. Amaçlara yeterince ulaşılamamasının en temel nedeni, çocuğun gelişimine ve dilin özelliğine uygun yöntemlerin uygulanmaması olarak özetlenebilir.

       Konuyla ilgili olarak Bilkent Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Rasim Özyürek’in 12. Uluslararası Türkçenin Eğitimi Öğretimi Kurultayındaki bildirisine dikkat çekmek istedim. Özyürek, Bir milletin asla vazgeçemeyeceği temel öğretim alanının ana dil öğretimi olduğunu, bu nedenle tüm okullarda öğrencilere anadillerini sevecekleri bir eğitimin verilmesi gerektiğini, Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerinin başlıca görevinin bu husus olduğunu, okullarda yapılan dil bilgisi dersleri öğrenciye ismi ve fiili öğretmekten ileri gidemediği için Türkçe öğretimindeki amaçların gerçekleşemediğini söyledi.  Özyürek açıklamasında; “Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, öğrencilere zamir, sıfat, zarf, fiil, isim tamlaması, sıfat tamlaması, gibi dil ögelerinin ve bunların nasıl kullanıldığına dair kuralların tahtaya yazılıp ezberletilmesi asla dil bilgisi öğretimi değildir. Dil bilgisi dersi kişilerin dillerini sözlü ve yazılı anlatımlarla düzgün ve anlamlı kullanmalarını sağlayan bir araçtır. Bu bağlamda, dil bilgisi konuları, Türkçe derslerinde, metinler paralelinde, konuşma, yazma ve okuma etkinlikleriyle bir arada götürülmelidir. Konular işlenirken, kesinlikle ezberden uzak durulmalı, uygulamalı bir öğretim programı izlenmeli, öğrencilerin günlük deneyimlerinden yararlanılmalı, günlük hayattan örnekler verilmelidir. Herhangi bir öge ya da kural ile ilgili örnek verilecekse, bu cümleler ezberci, önceden belirlenmiş, her zaman kullanılan dil bilgisi kitaplarındaki basmakalıp örnekler değil, öğrencilerin ilgi ve dikkatini çekecek gündelik, doğal ve süssüz söylem ve konuşmalardan ya da okuma metinlerinden, hatta öğrencinin kendi yaptığı yazılı çalışma ve ödevlerden seçilmelidir. Böylelikle öğrenci, sadece teori ve kurallara boğulup kalmaktan kurtulur, uygulama ve çözümleme pratikleriyle dilini daha iyi geliştirir.”  dedi.

       Ana dili öğretiminde asıl amacın dili yazılı ve sözlü anlatımlarla doğru kullanmak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özyürek, “Tam da bu yüzden dil bilgisi dersi, Türkçe derslerinde yapılan tüm çalışma ve aktivitelerle bağımlı olarak işlenmelidir. Bu süreçte öğrencilerin çok fazla alıştırma ve uygulama yapması sağlanmalıdır. Türkçe dersinden ayrı bir şekilde verilen dil bilgisi konuları, beceri ve alışkanlığa dönüşemez, tanım ve ilke yığınlarından ve bunların ezberlenmesinden öteye geçemez. Konuya uygun olarak seçilmiş bir metin, öğrencinin dil bilgisi konularını kavramasında çok önemli bir etkendir” ifadelerini kullandı.

       Esasında Özyürek Hocanın dikkat çektiği hususlar, Türkçe/dil bilgisi öğretimin genel ilkeleri olarak uzmanlarca ve işin uygulayıcısı öğretmenlerce bilinen bir durumdur. Dil öğretimi bireyin tüm yaşamı ile alakalı olup; kişinin çevreyle kurduğu etkin diyaloglarla nitelik kazanır. Bu tamamıyla dilin etkin kullanımına fırsat verilmesine bağlı bir süreçtir. Okulların görevi ise, dil öğretimini daha sistematik ve planlı yürüterek çocukların kendi ana dillerini daha üst düzeye taşımalarını sağlamaktır. Bunu sağlamanın yöntemi de öncelikle programda (müfredat) da belirtildiği üzere, tematik yaklaşım esas alınarak okuma ve yazma kazanımları metin içi, metin dışı ve metinler arası okuma yoluyla anlam oluşturmayı sağlayacak şekilde yapılandırılması gerekir.

       Tüm derslerdeki amaç/kazanımlara ket vuran ve öğretmenleri bir şekilde kasan sınava endeksli yapı ve uygulamalar, en nihayetinde kalıcı öğrenmeye faydası olmayan ve hatta sakıncalar oluşturan yöntemlerin öğretmenlerce uygulanmasına neden olmaktadır. Özellikle Türkçe dersinde daha bir hassas olunması gerekir. Anlama, kavrama, uygulama, analiz sentez gibi temel bilişsel becerilerin inşası, ancak Türkçenin iyi öğrenilmesiyle mümkün olabilir. Kısaca denilebilir ki, tüm dersler/öğretim süreçlerindeki başarının anahtarı Türkçe öğrenimine bağlıdır. Hele hele, ilkokul ve ortaokul düzeyindeki çocuklara Türk dili ile ilgili akademik/kuramsal bilgiler ve Türk dilinin kurallarını ayrıntılı olarak öğretilmesinden ziyade, okuma, anlama, yazılı ve sözlü anlatıma yönelik kazanımların üzerinde yoğunlaşmak ve bu amaçlara ulaşmak için de özellikle okuma alışkanlığının kazandırılmasına daha bir ağırlık vermek gerekir. Dilin yapısal özelliklerini bütüncül bir yöntemle değil de, teori/kural merkezli öğretmeye çalışmak, dil açısından belirlenen hedeflere ulaşmaya fayda sağlamadığı gibi, çocuklarda okuma kültürünün kazanılmasına olumsuz etki yapacaktır. Bu konuyu yeniden düşünmekte fayda var. Vesselam…

Zafer Özer- Maarif Müfettişi