Modern zamanlar, kendi doğasına uygun olarak kendisi için faydalı, insan için değerli olan her şeyi ustaca kullanmada mahirdir. Büyük çarkın dişlilerini kırabilecek düzeyde düşünce, model, güç, irade ve üretim yapamayınca da, dişliler arasında kendimizi mutlu edebilecek değerler/zamanlar/mekânlar bulmaya çalışmaktayız. Bu bağlamda, her şeyin meta olarak görüldüğü ve yapılan her işin profesyonel bir faaliyet olarak değerlendirilmesi sonucu oluşan “duygusuzluk” halinden kurtulmanın yollarını belki de özel günlerde aramaktayız. Çağımızın bir hastalığı haline gelmiş durumda duygu yoksunluğu….Yani insanilikten uzaklaşarak anlık hazların peşinde koşan, sosyal duyarlılığını kaybetmiş nesillerin, insanlığa yaşanabilir bir gelecek vadetmeleri sanırım boş bir beklenti olsa gerek. Dün öğretmenlik mesleği derken, metafizik bir önem atfedilirdi. Bir öğretmen tasviri yapılırken yahut öğretmen şiiri okunurken, bir öğretmen hikâyesi anlatılırken tüylerimiz diken diken olurdu, ağlardık.  Hüzünlenmelerimiz, yaşadığımızın ve insan olduğumuzun farkındalığını sağlardı.

       Varoluşa dair uyarıcı bir misyon taşımaktı öğretmenlik mesleği. Yani, peygamberi bir görevdir. Şimdilerde eğitim meseleleri ve öğretmenlik mesleği bir şekilde mevzu bahis olunca düne karşı hep özlem duyulur. Yapılan pedagojik hatalara rağmen eski öğretmenlerin görev heyecanı ve aşkından söz edilirdi. Lakin hep eskileri yeğleyip, yeni nesilleri daha çok eleştir olduk. Oysa çağın kazandırdığı imkânlar sayesinde yeni öğretmenlerin mesleki formasyonları daha üst düzeydedir. Buna rağmen gelinen noktada yanlış giden bir şeylerin olduğu herkesçe dillendirilmekte.

       Kaybolan ruhu ve heyecanı yeniden inşa edemediğimiz sürece geleceğimizden çokta emin olamayacağız. Sevgi merhamet, şefkat, muhabbet gibi hayatın anlamını oluşturan kavramların yeniden inşa edilmesinde öncü rolü oynayacak olan kişi yine öğretmendir. Bu kutsal görevi üstlenecek öğretmenin öncelikle mesleki donanımla birlikte, duygusal donanımları da kazanması; en azından bu duyarlılığı pekiştirmesi gerekecektir. Bunun sağlanması top yekûn bir çalışma ve koordinasyonla mümkün olacaktır. Daha işin başında doğruları yaparak, öğretmenlik mesleğinin değerini kavrayarak ve bu alanda ilgili duyarlılığı artırmakla ilk başlamak gerekir. Elbette öğretmene “değer” vermekle bu mümkün olabilecektir.

       Yoksunluğu çekilen değerlerin inşası; değer yoksunu olanlarca ne yazık ki mümkün olmamaktadır. Bu noktada rutinin dışında bir düşünce ve eylemi olamayan statik zihinlerin duyarlılığını arttırmak, yeni başlangıç yapanların ise, yaptıkları işin önemini, değerini, zorluğunu ve sorumluluğunu yeterince fark etmelerini sağlamak gerekecektir. Bunun için karar mekanizmalarında bulunanların, eğitim sistemi ve öğretmenler üzerinde tasarruf kullanırken hata yapmamaları, yapılacak her türlü çalışmada öğretmenin de düşüncelerini almaları, öğretmenin değerine halel getirici tutum ve davranışlardan uzak durmaları gerekir.

       Unutmayalım ki; eğitim sistemin en temel aktörü öğretmendir. Dünyanın en mükemmel uygulamalarını, bilimselliği kanıtlanmış en son öğrenme usullerini getirip, en mükemmel yapısını oluştursanız bile öğretmenin moral ve motivasyonu hesaba katmazsanız sonuç istenilen şekilde olmayacaktır. Öğretmene değerli olduğu gerçeği kısmi zamanlarda ve hamasi nutuklarla değil, karar süreçlerine katarak, sosyal ve ekonomik anlamda gösterilen emeğin karşılığı verilerek yapılmalıdır.

            Sıradan bir tabirle “şamar oğlanı” olarak görülen, her problemde günah keçisi olarak adres gösterilen, her şikayette töhmet altında bırakılan öğretmenden geleceğin nesillerini inşa etmesini beklemek gibi bir imkansızın bile farkında değildik. Yakın zamana kadar eğitim sistemi üzerinde anlık yapılan ve neyin amaçlandığı belli olmayan düzenlemeler sonucu iş doyumu, morali ve motivasyonu, dolayısıyla heyecanı nerdeyse dibe vuran öğretmenlerimizin yeniden heyecanlanmasını sağlayan bir gelişme yaşandı. Prof. Dr. Ziya Selçuk, bakanlık görevine getirildi. Sayın bakan Ziya Selçuk, her konuşmasında öğretmeni özellikle merkeze alarak, düğümün burada çözülebileceğine vurgu yapmaktadır. Bu durum, iyi değerlendirilip sular bulandırılmaz ise, yeni bir heyecan, yeni bir başlangıçtır.

       Umudu kaybetmemek elbette en güzel temenni... Edilen temenniye yüklenen "umudun" bile "ümide" dönüşememesi vaziyetiyle karşı karşıya olmanın hüznü ile yeniden ve aşk ile tüm "eğitim" sevdalılarının yeni bir başlangıçla yola çıkmalarını temenni etmekten başka çaremiz gözükmemektedir. Değerli "eğitimci/öğretmen" dostlarım; eğer dünya güzelleşecekse bu bizlerin sayesinde olacaktır. Bunun elbette farkındasınız. Özlemini duyduğumuz dünyaya kavuşabilmek için özlemi duyulan özelliklere/vasıflara öncelikle kendimizin sahip olması; yani hakkı/adaleti üstün tutan, yüksek şahsiyet sahibi kişiler olmak işin ön koşuludur. Her gününüz kutlu olsun...

Zafer Özer