Öğrenci olduğum yıllarda, öğretmenlerin en çok kullandığı sözcükler şunlardı:

Oğlum/kızım senin kafa basmıyor.

Geri zekâlı mısın?

Kuş beyinli herif…

Koca kafalı.

Öküzden farkınız yok.

Bu cümleleri uzatabilirim. Amacım, öğretmenleri rencide etmek değil, bir dönemin eğitim paradigmasını irdelemek, neden-sonuçlarını analiz edip, çıkarımlarda bulunmaktır. Öğrenci olduğum yıllarda bu cümlelerden bir ya da ikisini öğretmenden duyduğumda elim ayağım titremeye başlar, öz güvenim kaybolur, rotası şaşmış gemi gibi bir o yana bir bu yana savrulur dururdum. Matematik problemi çözerken öğretmenin küçük dilini gösterircesine bağırması, arkadaşlarımı yargılaması, hala gözümün önünde kötü bir anı olarak canlanır, durur. Yıllar sonra öğretmen olduğumda, öğretmen arkadaşlarımın, öğrencilere benzer şekilde davrandığımı fark ettim. Neden böyle davrandıkları? sorusunu onlara sorduğumda, amaçlarının öğrenciye hakaret etmek değil, olumsuz pekiştireçler vererek olumlu süreçleri ortaya çıkartmaya çalıştıklarını ileri sürüyorlardı. Bu davranışlar, öğrencilerin ruh sağlığını bozmanın, öz güvenlerini kaybetmelerinin ötesinde hiçbir işe yaramıyordu.

Ders anlatırken, çok basit bir şeyi öğrenciler öğrenemediğinde, öğretmenler genellikle sinirlenirler. “Bu kadar basit bir şeyi nasıl öğrenemiyorsunuz, hafızam almıyor.” cümlesini ya da benzer versiyonlarını kullanarak ithamda bulunmaya başlarlar. Bu aşamada hatalı olan öğrenci değil, hatalı olan öğretmendir. Şöyle ki, öğretmen dersi kendi zihinsel şemasına göre anlatır. Bu zihinsel şemada, her şey öğretmene göre kolay ve oldukça basittir. Bir iki akıl yürütmeyle çok rahat öğrenilebilir. Oysa çocuğun zihinsel şemaları, öğretmenin zihinsel şemaları kadar gelişmediği için anlama ve algılamada sorun yaşar. Öğretmen dersi kendi zihinsel şemasına göre anlattığı sürece bu kısır döngü devam eder. Bu olumsuz durumdan kurtulmanın yolu, öğretmenin dersi anlatırken, öğrencinin zihinsel şemasına göre düşünmesi ve ona göre konuyu anlatmasıdır. Kendisini öğrencinin yerine koyması, gerekçeyi tanımlaması, niçin bu konuyu öğrenecekleri, nerede kullanacakları ve hangi becerilere sahip olacaklarını açıklaması gerekir. Daha sonra, konuya öğrenci perspektifinden bakılır ve o perspektiften zihinde oluşan sorular çözümlenerek sonuca ulaşılır.

Bir yılda 180 okul günü vardır. Öğrenci her okul günü aynı motivasyon aynı dikkat düzeyi ile okula gelmez. Mevsime dayalı dikkat dağınıklığı, aileye dayalı sorunlar, yaşadığı psikolojik ya da fiziksel şiddet, ergenlik döneminin buhranları, sınıf ortamındaki davranışlarını belirler. Kahvaltı yapmadan okula gelen, açlık sınırında yaşayan öğrenci, öğretmene odaklaşmada, öğrenme sürecinde başarılı olamaz. Öğrencinin okula gelmeden 10 dakika önce, ne yaşadığını bilmeden öğrenciye ulaşmak, onu motive etmek ve öğrenme sürecinin aktif bir üyesi yapmak çoğu zaman imkânsızdır. Sınıfa girer girmez derse başlayan, soluksuz ders anlatan, öğrenci ile göz teması kurmadan derse odaklaşan bir öğretmen, muhtemelen başarısız olur. Öğrenciler robot ya da saksıdaki çiçek değildir. Bir duygu dünyaları, kişilikleri, hisleri, heyecanları, korkuları ve çözemedikleri kronik sorunları vardır. Bu sebeple eğitim, öncelikle empati ile başlar ve empati ile devam eder.

Öğretmenlik etkileme sürecidir. Öğrenciyi ne kadar etkilerseniz, o kadar liderlik davranışı sergilersiniz. Bu amaçla ilk yapmanız gereken öğrenciye ön koşulsuz güven vermektir. Güven verebilmek için dik durmanız, nesnel davranmanız, tutarlı olmanız ve alçak gönüllü olmanız gerekir. Öğrenciye güven veremediğinizde, öğrenci ile aranızda duygusal kopuş başlar. Bu duygusal kopuş çatışmanın ve sorunlar yumağının da habercisidir. Öğrencileriyle sorun yaşayan öğretmenlerin temel sorunu, öğrencinin öğretmene karşı güven duymayışı etkili rol oynar. Güven, öğretmenin kişilikli davranışlar sergilemesi ve alan yeterliliği ile oluşur. Öğretmen öğrencilerin güvenini, kişiliğinin sağlam olması, alanda yeterli ve yetkin davranışlar sergilemesi sonucunda kazanabilir.

Öğrenciler, güven duydukları öğretmenin etik olmasını beklerler. Derse zamanında girme, derste zamanı etkili kullanma, derste dedikodu yapmama, başkalarının onuruna, namusuna saldırmama önemli davranışlardır. Yurtdışında bir üniversitede, cumartesi günü derse girdiğimde bir öğrenci yanıma gelip şöyle demişti: “09.55’te bizi bırakırsanız, Lefkoşe’ye giden otobüse yetişebiliyoruz. Aksi taktirde 1 saat beklemek zorunda kalıyoruz.” Neden dersi 55 dakika yapacağımı sordum. Öğrenci: “Herkes öyle yapıyor.” cevabını verdi. Öğrenciye, sarraftan altın alıp almadığını sorduğumda, aldığını söyledi. Sarraf 180 gram altın parası alıp 55 gram altın verse, kendisini aldatmış olur mu? diye sordum. Evet cevabını verdi. …..Üniversitesi ile 180 dakika ders anlaşması yaptığımı, 55 dakika ders yapıp, dersi bitirdiğimde aynı şekilde de ……üniversitesini aldatmış olmaz mıyım? diye sordum. Öğrenci: “Ama herkes yapıyor.” cevabını verdi. Öğrenciye benim adım “herkes mi?” diye sordum. Öğrenci oturdu. O grupla çok iyi bir iletişim kurduk. Çoğu ile hala görüşüyoruz. Bana şöyle söylüyorlar: “Hocam o ilk dersteki konuşmanızla, kalbimizde taht kurdunuz …” Öğretmen etik ilkelerden asla vaz geçmemeli ve etik ilkeleri sınıfında ve sosyal yaşamında uygulamaya özen göstermelidir.

Öğrenciler, öğretmenlerinden eşit ve adaletli olmalarını isterler. Öğretmenlerinin iletişim biçimini izleyip bir kanaate ulaşırlar. Öğretmen, sosyal statüsü yüksek aile çocuklarıyla nasıl iletişim kuruyor? Dar gelirli aile çocuklarıyla konuşurken ses tonu değişiyor mu? Kararlarında nesnel mi? Tüm bunlar öğrenci için veri tabanıdır. Öğrenciler, bu konularda öğretmenin tutarsız, dengesiz olduğunu düşünmeye başladığında, çatışma da başlar. Öğretmenle öğrenci çatışmasının çoğu zaman kazananı yoktur. Ortada yaralılar ve kaybedilmiş hayatlar vardır.

Öğretmenlik mesleğinde her şey davranış değildir aynı zamanda bilgi, beceri de önemlidir. Öğretmenin alanını iyi bilmesi, nasıl öğretileceğine haiz olması ve sahip olduğu genel kültürü, onu lider öğretmenliğe taşır. Öğretmenin genel kültür, entelektüel birikim ve sosyal beceriye sahip olması, öğrencilerle sağlıklı iletişim kurmasında ve sürdürmesinde etkili rol oynar. En önemli öğretmen hatası, kendisini sevdirmeye çalışan öğretmen davranışıdır. Öğrenciler sevilir, öğretmen sayılır. Kendisini sevdirmek için mücadele eden öğretmen, eğitimsel amaçlardan ve ilkelerden taviz verebilir.

Öğretmenlik bir öğrencinin yüreğine dokunmak ve onun yaşam hikâyesini sil baştan yeniden yazmayı gerektirir. Bu sebeple lider öğretmenlik, olumlu ve istendik öğretmen rol ve davranışlarını ifade eder. Lider öğretmen öğrencinin önce varlığını ön koşulsuz kabul eder. Onun kendisini keşfetmesini, geliştirmesini, temayüz etmesini sağlar. Bilgi, beceri ve tutum olarak gelişmesini sağladığı gibi, uyum sorunlarının da ortaya çıkmasını engeller.

Sonuç olarak öğretmenlik, mesai saatleriyle sınırlı, ders anlatmayla bitmeyen uzun ve meşakkatli bir süreci ifade eder. Zil çaldığında öğretmenler odasına gidip hiç çıkmayan, öğrenci ile iletişim kurmayan öğretmenler, başarı hikâyeleri yazamazlar. Öğretmenlik bu açıdan adanmışlığı ifade eder. Öğrenci ile konuşmak, onu dinlemek, onun sorunlarını, onun yerine çözmek yerine, sorunlarını çözmesinde rehber olmak önemli bir öğretmen yaklaşımıdır. Her öğrencinin öğrenebileceği, vaz geçilecek hiçbir çocuğun olmadığı anlayışı, bir slogan olmanın ötesine geçmesi için, öğretmenlerin bu davaya inanmaları gerekir. Bu yüce inanç ve değerler, öğretmenlik mesleğini sıradan bir memuriyet ya da personel olmanın ötesine taşır. Öğretmenler hem bedenen hem de zihnen bu süreçte görev alırlar. Başarının özünde sabır, metanet, savaşçı olmak, öfke kontrolü ve üst değerler vardır. Milli kimlik, tam bağımsızlık, sömürüye karşı olma ve toplumun değerleriyle bütünleşme öğretmenlik mesleğinin olmazsa olmazları arasında yer alır. Bu sebeple hiçbir eğitim sistemi öğretmenin ve okul yöneticisinin yaşam kalitesinin üzerine çıkamaz.