Türkiye’de ve dünyanın değişik ülkelerinde, öğrencilere ödev verme konusu uzun süreden beri tartışılmaktadır. Öğrencilere ödev verilmesinin amacı, öğrenmeyi pekiştirmek, öğrencide sorumluluk bilincini geliştirmektir. Ödev verilen öğrenci, okulda öğrendiği bir konuyu, eve geldiğinde, hafta sonu kütüphaneye gittiğinde, bir ödeve dayalı olarak tekrar ettiğinde daha kalıcı öğreneceği, öğrencinin ödev yoluyla kazanacağı sorumluluk bilincinin, hayatı boyunca devam edecek önemli bir beceri olarak kalacağı var sayılmaktadır.

Kalıcı ve nitelikli bir öğrenme için öncelikle öğrencinin zekâ düzeyi üst düzey etkiye sahiptir. Daha sonra öğretmen, öğrencinin aile çevresi, okulun çevresi, öğrencinin motivasyon düzeyi ve teknoloji gibi faktörler etkili rol oynar. Okulda, derste öğretilen bir konu sadece tekrara dayalı olarak ödev verildiğinde, öğrencinin motivasyon düzeyi yüksekse, tekrar ettikçe öğrencinin beyninde sinapslar uzamaya ve sinapslar arasında nöron trafiği yoğunlaşmaya başlar. Öğrenilen konu, farklı sorunlara, durumlara transfer edilip tekrar edildikçe, ilişkilendirme ve kalıcı öğrenme ortaya çıkar. Eğer öğrencinin zekâ düzeyi düşük, motivasyonu yoksa, ödev olarak verilen konuya ilgi duymuyorsa, beklenen fayda elde edilemez.

Öğrenci sınırlı zaman dilimi içerisinde, daha önceden belirlenmiş ölçütlere dayalı olarak ödev hazırladığında planlı ve programlı çalışma, zamanını etkili kullanma, gerekli literatüre ulaşma, sorumluluk kazanma ve raporlama becerisine sahip olma gibi pek çok kazanımı elde eder. Literatürde zaman yönetimi ile akademik başarı arasında yüksek düzeyde bir ilişkinin varlığına işaret edilmektedir.

Literatür incelendiğinde, öğrenciye ödev verme ile öğrencinin akademik başarısının arttığını gösteren araştırmalar bulunmasına rağmen, ödev ile akademik başarı arasında ilişkinin olmadığı sonucuna ulaşılan araştırmalar da vardır. Bu araştırmaların en önemli meydan okuyucusu, araştırmanın yönteminden kaynaklanan durumlardır. Çünkü, öğrenciye ödev verme ile öğrenci başarısı arasındaki ilişkide, kısmi korelasyon olarak sabitlenmiş olması gereken en az 10 farklı değişken vardır. Öğrenci başarısı, öğrencinin zekâsından, ailenin sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel çevresinden, öğrencinin motivasyonu gibi pek çok değişkenden etkilenir. Araştırmada bu değişkenlerin hepsinin sabitlenmesi çoğu zaman imkânsızdır. Bu sebeple, ödev ile akademik başarı arasındaki ilişki çok net ortaya koyulamayacağı gibi, tanımlanması da zorluklar içerir.

Uluslararası sınavlara göre yapılan değerlendirmeler, realite ile örtüşmemektedir. OECD ülkeleri arasında ödeve en çok zaman ayıran Singapur ve Hong Kong gibi ülkeler son yapılan PISA ve TIMMS’de en başarılı ülke iken, ödeve en az zaman ayıran ülke olan Finlandiya’da her iki sınavda ilk 5 arasında yer almaktadır. Bu sınavların sonuçları bağlamından kopartılarak yorum yapılırsa, farklı sonuçlara ulaşmak gibi bir durum ortaya çıkabilir. Çünkü, bu ülkelerin nüfus oranı, diğer ülkelere göre çok düşüktür. Finlandiya’nın 6 milyona yakın nüfusu, 2 milyona yakın öğrencisi ve 1500 civarında okula vardır. Finlandiya Ankara kadardır. Finlandiya’nın PIAAC (2015) araştırmasına göre yetişkin okuryazarlığında Japonya’dan sonra ikinci ülke, matematik becerilerinde ikinci ülke ve problem çözmede de üçüncü ülke konumundadır. Türkiye yetişkin beceriler açısından okuma-yazma becerisi, sayısal beceri ve problem çözme alanlarında sondan ikincidir. Aynı durum, TIMMS ve PISA dağılımlarıyla da paralellik göstermektedir. Başka ülkelerin uygulamalarını örnek gösterip, Türkiye’ye uyarlamaya çalışmak hem akademik değil hem de öğrencilerin eğitimleri açısından doğru değildir. Türkiye koşulları, insan kaynağı kapasitesi açısından dezavantajlı konumdadır. 10 milyona yakın okuma-yazma bilmeyen yetişkinin bulunduğu, yaklaşık 10 milyona yakın yetişkinin Türkçe bilmediği bir ülkeyi Finlandiya ile kıyaslamak, Finlandiya’daki uygulamaları alması ve kendi eğitim sistemine uyarlaması için teşvik etmek, sağlıklı bir düşünce değildir. Ayrıca Finlandiya’da her sınıfta 12 öğrencinin olduğu ve her öğretmenin her öğrenci ile uzun süre özel olarak ilgilendiği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Ödev yapmak için ayrılan süre ile akademik başarı arasında ilişki olduğu, ödev yapmak için süre arttıkça akademik başarının da artacağı ileri sürülmektedir. Özellikle fen, matematik ve dil eğitiminde ödevin ve ödeve ayrılan sürenin etkili olduğunu ileri süren araştırmalar mevcuttur. Fen, matematik ve dil öğrenmelerinde yapılan tekrar, pekiştirmeyi ve transfer etmeyi gerektirdiği için, araştırma sonuçları beklentilere uygundur. Bu araştırma sonuçlarına rağmen, 2003 yılında OECD ülkelerinde öğrenciler ödev yapmak için haftada ortalama 5.9 saat ayırıyorken, 2012 yılına gelindiğinde ise bu süre 1 saat gerileyerek 4.9 saat olarak saptanmıştır. Ödev yapma süresi azaltılmaktadır. Ödev süresi üzerine yoğunlaşmak yerine, ödev yapılan sürenin ne kadar etkili kullanıldığına odaklaşmak gerekir.

Ödevlerle ilgili diğer sorun, ödevlerin büyük bir kısmını anne-babaların yaptığı yönündedir. Türkiye’de öğrencilerin %78’i anne-babalarının okul aktiviteleri ile ilgili olduğunu ifade ederken, OECD ülkelerinde bu oran yaklaşık %94 düzeyine çıkmaktadır. Genel olarak anne-babalar, çocuklarının ödevlerine müdahale etmektedir. Eğer ödev notları, öğrencilerin ders başarılarına etki ediyorsa, anne-babaların katkısı daha da artmaktadır. Bu durum, ödevden beklenen faydanın ortaya çıkmasının önündeki en önemli engeldir.

Sonuç olarak, tartışılması gereken ödevin verilip verilmemesi değil, tartışılması gereken ödevin içeriği, türü ve niteliğidir. Gereksiz tekrarı içeren, internetten bulunup çıktı alınıp teslim edilen, öğrencinin öğrenme düzeyini artırmaya yönelik olmayan ödevler gereksiz zaman kaybından başka bir şey değildir. Ödevler öğrencinin bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme düzeyine çıkmasına yardımcı olacak nitelikte olmalıdır. Öğrenciye verilen ödevle, öğrenci konunun özünü iyi anlamalı, öğrendiği konuları farklı durumlara uyarlayabilmelidir. Öğrenci, öğretmensiz okul dışı zaman dilimini, öğrenme açısından daha etkili kullanabilir. Ödev, öğrencileri meşgul etmek, onların tatillerini mahvetmek, ailelerin ruh sağlığını bozmak, ev hayatını çıkmaza sokmak için verilmez. Ödevler, okuldaki öğrenmeyi üst düzeye çıkarmak, öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyini artırmak, yeni bilgi ve beceriler kazanmasını sağlamak amacıyla verilir. Öğrenciden 10 sayfa “Ali ata bak.” fiş cümlesini yazmasını istemek ödev değil, ceza niteliği taşır. Ayrıca eğitim kademeleri ile ödev arasındaki ilişkiyi de göz ardı etmemek gerekir. Eğitim kademesi düştükçe daha az ödev, eğitim kademesi yükseldikçe daha fazla ödev verilmesi gerekir. Bu ödevler proje, araştırma, sorun çözme ve öğrencinin hem bilgisini hem de becerisini artırmaya yönelik olmasına özen gösterilmelidir. Ödevleri öğrencilerin seçmesi, kendi istekleri ile ödev yapmaları da, öğrencilerin motivasyon düzeyini artırmada etkili olabilir. Ödevler, sorumluluk sahibi, nitelikli bireyleri yetiştirmede etkili rol oynayan en önemli eğitim uygulamalarıdır.